TAM da bu satırları
yazmak için klavyenin başına oturduğumda, aklıma eskilerden kısa bir fırka
geldi…
Karadenizli
kardeşlerimizin affına ve hoşgörüsüne sığınarak anlatmak isterim. Biliyorsanız
anlatmayayım ama…
“Temel bir gün,
yolda bir senet bulmuş, gitmiş ödemiş.
Ertesi gün bir
senet daha bulmuş ama ödeyecek durumu yokmuş. Yurtdışına kaçmış ve izini
kaybettirmiş…”
Eskiden
bunlara gülüyorduk işte dostlar, bugün de muhalefete!
Malûmunuz,
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, birkaç gün evvel Karadeniz’de doğalgaz bulduğumuzun
müjdesini verdi.
O
açıklamanın ertesinden şu vakte kadar takip ettiğim yorumları görünce, muhalif
kesimin konuyu tam anlayamadığı düşüncesine kapılıyorum ister istemez.
Muhalif
dostlarımıza konuyu tane tane anlatmak yerinde olacaktır zannımca.
Muhtemeldir
ki, bu kardeşlerimiz Karadeniz’in tabanında, -talihsizlik bu ya- doldurulması
gereken bir boşluk bulduğumuzu ve buraya 320 milyar metreküp doğalgaz basmamız
gerektiğini anlamışlar. Bu yüzden keyifleri kaçık, moralleri bozuk.
Bu
yanlış anlamayı düzelteyim: Durum tam olarak böyle değil arkadaşlar! Türkiye
olarak Karadeniz’de, Erdoğan’ın açıklamasına göre 320 milyar metreküp
kapasitesi olan bir doğalgaz rezervi bulundu. Hattâ Reuters Haber Ajansı’nın
yalancısıyım, bu rezervin 800 milyar metreküp olduğu da iddia ediliyor.
Peki,
bu ne anlama geliyor? Erdoğan’ın açıklamasına göre ortalama yedi, Reuters’in
açıklamasına göre de yirmi yıllık ihtiyacımızı karşılayacak bu rezerv.
Yani
bulunan bu doğalgaz, üç beş sondaj kuyusu açılıp gerekli borulama altyapısı
tamamlanınca Türkiye’ye yani evlerimize, fabrikalarımıza, enerji
santrallerimize servis edilecek.
Her
ne kadar bu altyapı beş ilâ yedi yıl arasında tamamlanabilir deniyorsa da,
Sayın Erdoğan, hatların “Hedef 2023” parolası ile üç yılda
tamamlanması talimatını vermiş durumda. Bu başarılabilir mi? Neden olmasın,
bekleyip görelim…
Peki,
sonra?
Elbette
enerji mâliyetlerimiz azalacak, doğalgaz faturalarımız düşecek, doğalgaza bağlı
üretim yapan işletmelerin giderleri makul seviyelere inecek, yurtdışı enerji
bağımlılığımız azalacak, enerji temini üzerine oturduğumuz masalarda elimiz
daha güçlü olacak, cari açık belki de cari fazlaya dönecek vesaire…
Ekonomistler
bir de “çarpan etkisinden” bahsediyorlar ki bu etki, şimdiden hissedilmeye
başlandı bile. Bu haberden sonra kimi çevreler cin çarpmışa dönmüş
vaziyetteler.
Üstelik
bu doğalgaz yatağının yerli ve millî imkânlarla bulunmuş olması da ayrı bir
gurur hâddizâtında. Hatırlayınız, Norveç bandıralı dünyanın en büyük sondaj
gemisi İstanbul Boğazı’ndan kaç kez geçmişti? Her seferinde “Ha köprüye çarptı çarpacak” diye
yüreğimiz ağzımıza gelirdi…
Demek
ki, el elin gazını türkü çağırarak arıyormuş. Ve demek ki, istenirse
bulunabiliyormuş.
Bu
arada Türkiye, “Tamam, doğalgazı
bulduk!” diye sismik araştırma ve sondaj gemilerini kızağa
çekmeyecek veya jilet fabrikasına göndermeyecek elbette. Aramalar devam edecek.
Göreceksiniz, yakın zamanda yeni rezerv alanları bulunmaya devam edecek.
Hem
Karadeniz’de, hem de Akdeniz’de... O zaman da muhalefetten benzer tepkiler
gelecektir. “Fav’a atıp” bekleyiniz!
Konuyu
doğru anladıkları hâlde 320 milyar metreküp doğalgaza yani maddî karşılık
olarak yaklaşık 150-200 milyar dolara burun kıvıranlar da yok değil,
görüyorsunuz.
Tam
da bu anda aklıma bir fıkra geldi.
2001-2002
yıllarıydı. Türkiye, memurunun, işçisinin, emeklisinin maaşını ödeyebilmek için
IMF’den sadece ama sadece 1 milyar dolar borç istemişti. Kasa tamtakırdı. IMF,
bu borcu verme karşılığında fındık, tütün ve pamuk gibi 20-25 ürünü ne kadar
üretebileceğimizi kotaya bağlamayı şart koşmuştu. TBMM, sabaha kadar bu
kanunları çıkarmıştı. Çıkan kanunları imzalamak için zamanın Cumhurbaşkanı,
kaloriferleri bile yanmayan Çankaya Köşkü’ndeki mâkâmında pardösüsü ile
beklemekteydi. Hattâ IMF, bu kanunların işletilip işletilmediğini denetlemek
için komiser bile göndermişti ülkemize. Onun adı da Kemal idi!
Sadece
1 milyar dolar için…
Gülmediniz?
Komik mi değildi, yoksa biliyor muydunuz?
Bugün
150-200 milyar dolara burun kıvırıyoruz, öyle mi? Sırf bu durum, memlekette çıtanın
ne kadar yükselmiş olduğunu göstermeye yeter de artar bile!
Böyle
bir muhalefeti Joe Biden desteklemesin de ne yapsın?
Bir
ay evvelki “Zulüm 2020’de Sona
Erdi”
serlevhalı yazımızı şöyle nihâyete erdirmiştik:
“İnancım
ve hissiyatım odur ki, Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi, Fatih Sultan
Mehmed Han’ın milletçe üzerimizde bulunan bedduâsını kaldıracaktır. Üzerimizden
böylesine büyük bir bedduânın kalkacak olması, milletçe ayaklarımızdaki tüm
prangaların sökülmesi, önümüzdeki tüm duvarların yıkılması anlamına gelecektir.
Millet ve devlet olarak geleceğimizin çok daha aydınlık olacağına inanıyorum.”
Karadeniz’deki
bu rezervin Fatih isimli gemimiz tarafından bulunmuş olması, tesadüften mi
ibarettir sizce?
Bu
daha başlangıç, darısı daha nice güzel havâdislere inşallah!
Kalınız
sağlıcakla efendim…