“Gaz”âmız mübârek olsun!

Zamanın Cumhurbaşkanı, kaloriferleri bile yanmayan Çankaya Köşkü’ndeki mâkâmında pardösüsü ile beklemekteydi. Hattâ IMF, bu kanunların işletilip işletilmediğini denetlemek için komiser bile göndermişti ülkemize. Onun adı da Kemal idi! Sadece 1 milyar dolar için… Gülmediniz? Komik mi değildi, yoksa biliyor muydunuz? Bugün 150-200 milyar dolara burun kıvırıyoruz, öyle mi?

TAM da bu satırları yazmak için klavyenin başına oturduğumda, aklıma eskilerden kısa bir fırka geldi…

Karadenizli kardeşlerimizin affına ve hoşgörüsüne sığınarak anlatmak isterim. Biliyorsanız anlatmayayım ama…

“Temel bir gün, yolda bir senet bulmuş, gitmiş ödemiş.

Ertesi gün bir senet daha bulmuş ama ödeyecek durumu yokmuş. Yurtdışına kaçmış ve izini kaybettirmiş…”

Eskiden bunlara gülüyorduk işte dostlar, bugün de muhalefete!

Malûmunuz, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, birkaç gün evvel Karadeniz’de doğalgaz bulduğumuzun müjdesini verdi.

O açıklamanın ertesinden şu vakte kadar takip ettiğim yorumları görünce, muhalif kesimin konuyu tam anlayamadığı düşüncesine kapılıyorum ister istemez.

Muhalif dostlarımıza konuyu tane tane anlatmak yerinde olacaktır zannımca.

Muhtemeldir ki, bu kardeşlerimiz Karadeniz’in tabanında, -talihsizlik bu ya- doldurulması gereken bir boşluk bulduğumuzu ve buraya 320 milyar metreküp doğalgaz basmamız gerektiğini anlamışlar. Bu yüzden keyifleri kaçık, moralleri bozuk.

Bu yanlış anlamayı düzelteyim: Durum tam olarak böyle değil arkadaşlar! Türkiye olarak Karadeniz’de, Erdoğan’ın açıklamasına göre 320 milyar metreküp kapasitesi olan bir doğalgaz rezervi bulundu. Hattâ Reuters Haber Ajansı’nın yalancısıyım, bu rezervin 800 milyar metreküp olduğu da iddia ediliyor.

Peki, bu ne anlama geliyor? Erdoğan’ın açıklamasına göre ortalama yedi, Reuters’in açıklamasına göre de yirmi yıllık ihtiyacımızı karşılayacak bu rezerv.

Yani bulunan bu doğalgaz, üç beş sondaj kuyusu açılıp gerekli borulama altyapısı tamamlanınca Türkiye’ye yani evlerimize, fabrikalarımıza, enerji santrallerimize servis edilecek.

Her ne kadar bu altyapı beş ilâ yedi yıl arasında tamamlanabilir deniyorsa da, Sayın Erdoğan, hatların “Hedef 2023” parolası ile üç yılda tamamlanması talimatını vermiş durumda. Bu başarılabilir mi? Neden olmasın, bekleyip görelim…

Peki, sonra?

Elbette enerji mâliyetlerimiz azalacak, doğalgaz faturalarımız düşecek, doğalgaza bağlı üretim yapan işletmelerin giderleri makul seviyelere inecek, yurtdışı enerji bağımlılığımız azalacak, enerji temini üzerine oturduğumuz masalarda elimiz daha güçlü olacak, cari açık belki de cari fazlaya dönecek vesaire…

Ekonomistler bir de “çarpan etkisinden” bahsediyorlar ki bu etki, şimdiden hissedilmeye başlandı bile. Bu haberden sonra kimi çevreler cin çarpmışa dönmüş vaziyetteler.

Üstelik bu doğalgaz yatağının yerli ve millî imkânlarla bulunmuş olması da ayrı bir gurur hâddizâtında. Hatırlayınız, Norveç bandıralı dünyanın en büyük sondaj gemisi İstanbul Boğazı’ndan kaç kez geçmişti? Her seferinde “Ha köprüye çarptı çarpacak” diye yüreğimiz ağzımıza gelirdi…

Demek ki, el elin gazını türkü çağırarak arıyormuş. Ve demek ki, istenirse bulunabiliyormuş.

Bu arada Türkiye, “Tamam, doğalgazı bulduk!” diye sismik araştırma ve sondaj gemilerini kızağa çekmeyecek veya jilet fabrikasına göndermeyecek elbette. Aramalar devam edecek. Göreceksiniz, yakın zamanda yeni rezerv alanları bulunmaya devam edecek.

Hem Karadeniz’de, hem de Akdeniz’de... O zaman da muhalefetten benzer tepkiler gelecektir. “Fav’a atıp” bekleyiniz!

Konuyu doğru anladıkları hâlde 320 milyar metreküp doğalgaza yani maddî karşılık olarak yaklaşık 150-200 milyar dolara burun kıvıranlar da yok değil, görüyorsunuz.

Tam da bu anda aklıma bir fıkra geldi.

2001-2002 yıllarıydı. Türkiye, memurunun, işçisinin, emeklisinin maaşını ödeyebilmek için IMF’den sadece ama sadece 1 milyar dolar borç istemişti. Kasa tamtakırdı. IMF, bu borcu verme karşılığında fındık, tütün ve pamuk gibi 20-25 ürünü ne kadar üretebileceğimizi kotaya bağlamayı şart koşmuştu. TBMM, sabaha kadar bu kanunları çıkarmıştı. Çıkan kanunları imzalamak için zamanın Cumhurbaşkanı, kaloriferleri bile yanmayan Çankaya Köşkü’ndeki mâkâmında pardösüsü ile beklemekteydi. Hattâ IMF, bu kanunların işletilip işletilmediğini denetlemek için komiser bile göndermişti ülkemize. Onun adı da Kemal idi!

Sadece 1 milyar dolar için…

Gülmediniz? Komik mi değildi, yoksa biliyor muydunuz?

Bugün 150-200 milyar dolara burun kıvırıyoruz, öyle mi? Sırf bu durum, memlekette çıtanın ne kadar yükselmiş olduğunu göstermeye yeter de artar bile!

Böyle bir muhalefeti Joe Biden desteklemesin de ne yapsın?

Bir ay evvelki “Zulüm 2020’de Sona Erdi” serlevhalı yazımızı şöyle nihâyete erdirmiştik:

İnancım ve hissiyatım odur ki, Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi, Fatih Sultan Mehmed Han’ın milletçe üzerimizde bulunan bedduâsını kaldıracaktır. Üzerimizden böylesine büyük bir bedduânın kalkacak olması, milletçe ayaklarımızdaki tüm prangaların sökülmesi, önümüzdeki tüm duvarların yıkılması anlamına gelecektir. Millet ve devlet olarak geleceğimizin çok daha aydınlık olacağına inanıyorum.

Karadeniz’deki bu rezervin Fatih isimli gemimiz tarafından bulunmuş olması, tesadüften mi ibarettir sizce?

Bu daha başlangıç, darısı daha nice güzel havâdislere inşallah!

Kalınız sağlıcakla efendim…