Gaz bulduk, az buldular

Kaç aydır patırtı çıkıyor o yüzden. “Aman Türkiye gaz bulacak!” diye hop oturup hop kalkanları görüyoruz. Karadeniz’de yeni rezervler bulununca, Akdeniz’de de aynı şekilde gelişmeler yaşanınca, bu miktârı az bulanların ne diyeceğini merak etmeli miyiz bugünden? Gazın mı var, derdin var arkadaş!

İNGİLİZLER 150 defa sondaj yapmış, vazgeçmeden ısrarla aramaya devam etmiş ve sonunda gaz bulmuşlar.

Norveçli balıkçılar, tuttukları balıklara yakından bakınca “Haçan burada gaz da olabilir” diye düşünmüş olmalılar ki gözlerine kestirdikleri yerlerde sondaja girişmiş ve otuzuncu denemede bulmuşlar.

Biz dokuzuncuda bulduk!

Norveç gibi otuzu da denerdik ama İngilizler gibi yüz ellinciye kadar sabreder miydik, yoksa bir yerde yılar mıydık, bilmem.

Şükürler olsun, bulunan gaz rezervi hiç de azımsanacak ölçüde değil.

Sismik araştırma gemilerimiz Barbaros ve Oruç Reis…

Sondaj gemilerimiz Fâtih, Yavuz ve Kanuni (Kânûnî) isimlerini taşıyor.

Fâtih gemisine bakıp da, “Enerji Bakanı, geminin üstüne kendi adını yazdırmış. Ayıptır. Oldu olacak bir de soyadını yazdırsaydı yanına” diyen biri henüz çıkmadığı için de şükretmeliyiz.

Mezkûr gemilerden, dünyada birkaç ülkede var.

Samîmiyetle ifade etmeye çalışıyorum; öyle bile olsaydı, gemilerden biri Enerji Bakanı Fâtih Dönmez’in adını taşısaydı, kimsenin gocunmaması gerekirdi.

O gemileri ülkemize kazandıran önceki Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın çabaları olmasaydı, bu gaz ve petrol arama işlerini kiralık gemilerle yapmaya çalışacaktık ve çok yüksek masrafa girecektik.

Dolayısıyla onlara borcumuz büyük.

Reis’in dediğine göre, hem de bu gemilere son derece uygun bedelle sâhip olmuşuz. Yola çıkış târihleri de son derece anlamlıydı: İstanbul’un fetih yıldönümünde denize açıldılar.

Enerjide yüzde 99’dan fazla dışa bağımlı hâldeyken, yedi sekiz yıllık ihtiyacı karşılayacak miktarda gaz bulmak, vatanını seven herkesi çok sevindirdi, heyecanlandırdı.

Arada küçük bir kesim rahatsızlık duydu.

Küçümsemeye, dalga geçmeye kalktılar.

“Tamam, bulundu ama kaaç sene sürer bunun çıkarılması!” dediler.

Kaaç sene sürer?

Kaaç sene sürmesini istersiniz?

Sizi ne kadarı kurtarır?

On yıl iyi mi? Yirmi mi olsun?

Adam söyledi işte; iki sene içinde kullanılmaya başlanacak.

Uzun Adam’ın böyle büyük işlerde uzun vâdelere tahammülü yok. Hayırlı ve milletin menfaatine işlerde acele etmeyi seviyor.

İki yetmezse üç sene olur, ne zarar?

Bir kesim de 2023’ü çok uzakmış gibi gösterme çabasına girdi. “Algıya oynamak” dedikleri her zaman zararlı arkadaş!

Onlara da birkaç soru gönderelim müsaadenizle.

1. Nesini beğenmedin?

2. Dün bulduk, hemen bugün kullanmaya başlayalım mı istiyorsun?

3. Hiç ayarınız yok mu sizin?

4. Çiviler ağzına batmaz mı senin?

5. Ula uşağum, sen bu memleketin insanı değil misin?

(İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, hepsi eşit puandadır.)

Marmaray’ı Ecevit’in yaptığını iddia edenler çıkmıştı.

Şimdi onların, bu gazı da Ecevit’in bulduğunu söylemesini bekliyoruz.

Sevabına biraz tüyo verelim. Argüman niyetine…

Ecevit vaktiyle arayıp bulsaydı ve çıkarsaydı, biz bugün bu müjde ile karşılaşamaz ve sevinemezdik.

Dolayısıyla vardır bir katkısı.

Mutlaka vardır.

Hattâ yeri gelmişken hemen belirtelim, İsmet İnönü’nün de basiretini unutmamak gerekir.

Henüz konuyla alâkasını kuramadık ama olsun. Ziyânı yok. O son derece basiretli bir adamdı.

Bir gün o keşfi de yapar ve gecikmeden haber veririz.

Hem biliyor musunuz, o gaz, bulunduğu yere Erdoğan veya akepe tarafından konulmadı.

Çok evvelden de vardı, oradaydı.

Atatürk zamanında da vardı. Abartmaya gerek yok.

Atatürk olmasaydı, siz gaz mı bulacaktınız?

Bu dayanak noktalarını kullanarak, her konuya sert dalış yapabilir ve her seferinde alkışlayacak birilerini bulabilirsiniz.

Gaz rezervini az görenlere ve milletin bu sevincine dudak bükenlere bir tavsiyede bulunalım.

Hattâ tavsiyede kalmasın, mecbur edelim.

Bir metreküp gazın kaç para ettiğini öğrensinler.

Bulunan rezervin miktarı ile çarpsınlar.

Sıfırlarla boğuşmayı becerebilirlerse, çıkan sonucu bildirsinler.

Ya da bildirmesinler canım! Biz uğraştık, makine zorlandı, kâğıt dar geldi.

Bu daha ilk bulunan miktar.

Ardından yenileri gelecek.

Sonra Akdeniz’i var… Kaç aydır patırtı çıkıyor o yüzden. “Aman Türkiye gaz bulacak!” diye hop oturup hop kalkanları görüyoruz.

Karadeniz’de yeni rezervler bulununca, Akdeniz’de de aynı şekilde gelişmeler yaşanınca, bu miktârı az bulanların ne diyeceğini merak etmeli miyiz bugünden?

Gazın mı var, derdin var arkadaş!

Biz gazla uğraşırken, beri yanda hayat devam ediyor.

İBB, dört senedir ismi “İstanbul 15 Temmuz Şehitler Otogarı” olan yere bir Atatürk heykeli diktirdi.

Hayırlı uğurlu olsun.

Bir hikmeti vardır sanırım, birileri otogarın adını değiştirmeyi kafaya koymuş gibi.

Yaptıkları büyük hizmeti haber verirken, “Büyük İstanbul Otogarı” demeyi tercih ettiler.

“Yahu dört senedir oranın adı şudur!” diyen çıkmadı. Ya da ben duymadım. Gündem yoğun…

O heykelin yanına bir de Makarios heykeli eklemeyi unutmuşlar.

Aslında bendeniz ne zamandır, “Şehzadebaşı’ndaki İstanbul Büyükşehir Belediye binası duvarında yer alan 15 Temmuz şehitlerinin fotoğrafları ve isimleri ne zaman kaldırılacak?” diye merakla bekliyorum.

Her geçişimde, aziz şehitlerimize bakıp hüzünleniyor ve “Bugün de duruyor” diye şükrediyorum.

Otogardan 15 Temmuz’u ve şehitleri silmek isteyen, kendi duvarındakilere de tahammül edemez.

Öyle değilse, yanlış düşünüyorsam, yanlışlıkla olduysa veya farklı bir durum söz konusu ise, o zaman durum değişir.

Beyana bağlı…

Sözün kısası, iki cümleye ve düzeltmeye bakar. Basit iş!

Hizmetten anladıkları heykel dikmek olan bir kesim var memlekette.

Ege’de bir belediye, küçük boyutta Mustafa Kemal heykelleri yaptırmış ve lâyık gördüklerine hediye etmekteymiş.

Yalnız bir kusuru var; o heykelcikler hiç Mustafa Kemal’e benzemiyor. Daha çok, Karadenizli bir balıkçı gibi göründü gözüme.

Aslına bakarsak, bu da çok sık rastlanan bir durum. Kaç belediye, kaç valilik, hiç benzemeyen heykeller, büstler, biblolar yaptırdı.

Bazıları haber bile olmadı basında. Çok sık olan bir şey, haber değerini kaybediyor.

Neyse… Bu defa biz de Kahraman’ca bitirelim.

Kalın sağlıcakla…