İNGİLİZLER 150 defa sondaj yapmış, vazgeçmeden ısrarla aramaya
devam etmiş ve sonunda gaz bulmuşlar.
Norveçli balıkçılar, tuttukları balıklara yakından
bakınca “Haçan burada gaz da olabilir”
diye düşünmüş olmalılar ki gözlerine kestirdikleri yerlerde sondaja girişmiş ve
otuzuncu denemede bulmuşlar.
Biz dokuzuncuda bulduk!
Norveç gibi otuzu da denerdik ama İngilizler gibi yüz
ellinciye kadar sabreder miydik, yoksa bir yerde yılar mıydık, bilmem.
Şükürler olsun, bulunan gaz rezervi hiç de azımsanacak
ölçüde değil.
Sismik araştırma gemilerimiz Barbaros ve Oruç Reis…
Sondaj gemilerimiz Fâtih, Yavuz ve Kanuni (Kânûnî)
isimlerini taşıyor.
Fâtih gemisine bakıp da, “Enerji Bakanı, geminin üstüne kendi adını yazdırmış. Ayıptır. Oldu
olacak bir de soyadını yazdırsaydı yanına” diyen biri henüz çıkmadığı için
de şükretmeliyiz.
Mezkûr gemilerden, dünyada birkaç ülkede var.
Samîmiyetle ifade etmeye çalışıyorum; öyle bile
olsaydı, gemilerden biri Enerji Bakanı Fâtih Dönmez’in adını taşısaydı,
kimsenin gocunmaması gerekirdi.
O gemileri ülkemize kazandıran önceki Enerji Bakanı
Berat Albayrak’ın çabaları olmasaydı, bu gaz ve petrol arama işlerini kiralık
gemilerle yapmaya çalışacaktık ve çok yüksek masrafa girecektik.
Dolayısıyla onlara borcumuz büyük.
Reis’in dediğine göre, hem de bu gemilere son derece
uygun bedelle sâhip olmuşuz. Yola çıkış târihleri de son derece anlamlıydı: İstanbul’un
fetih yıldönümünde denize açıldılar.
Enerjide yüzde 99’dan fazla dışa bağımlı hâldeyken,
yedi sekiz yıllık ihtiyacı karşılayacak miktarda gaz bulmak, vatanını seven
herkesi çok sevindirdi, heyecanlandırdı.
Arada küçük bir kesim rahatsızlık duydu.
Küçümsemeye, dalga geçmeye kalktılar.
“Tamam, bulundu ama kaaç sene sürer bunun çıkarılması!” dediler.
Kaaç sene sürer?
Kaaç sene sürmesini istersiniz?
Sizi ne kadarı kurtarır?
On yıl iyi mi? Yirmi mi olsun?
Adam söyledi işte; iki sene içinde kullanılmaya
başlanacak.
Uzun Adam’ın böyle büyük işlerde uzun vâdelere
tahammülü yok. Hayırlı ve milletin menfaatine işlerde acele etmeyi seviyor.
İki yetmezse üç sene olur, ne zarar?
Bir kesim de 2023’ü çok uzakmış gibi gösterme çabasına
girdi. “Algıya oynamak” dedikleri her zaman zararlı arkadaş!
Onlara da birkaç soru gönderelim müsaadenizle.
1. Nesini beğenmedin?
2. Dün bulduk, hemen bugün kullanmaya başlayalım mı
istiyorsun?
3. Hiç ayarınız yok mu sizin?
4. Çiviler ağzına batmaz mı senin?
5. Ula uşağum, sen bu memleketin insanı değil misin?
(İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, hepsi eşit
puandadır.)
Marmaray’ı Ecevit’in yaptığını iddia edenler çıkmıştı.
Şimdi onların, bu gazı da Ecevit’in bulduğunu
söylemesini bekliyoruz.
Sevabına biraz tüyo verelim. Argüman niyetine…
Ecevit vaktiyle arayıp bulsaydı ve çıkarsaydı, biz
bugün bu müjde ile karşılaşamaz ve sevinemezdik.
Dolayısıyla vardır bir katkısı.
Mutlaka vardır.
Hattâ yeri gelmişken hemen belirtelim, İsmet İnönü’nün
de basiretini unutmamak gerekir.
Henüz konuyla alâkasını kuramadık ama olsun. Ziyânı
yok. O son derece basiretli bir adamdı.
Bir gün o keşfi de yapar ve gecikmeden haber veririz.
Hem biliyor musunuz, o gaz, bulunduğu yere Erdoğan
veya akepe tarafından konulmadı.
Çok evvelden de vardı, oradaydı.
Atatürk zamanında da vardı. Abartmaya gerek yok.
Atatürk olmasaydı, siz gaz mı bulacaktınız?
Bu dayanak noktalarını kullanarak, her konuya sert
dalış yapabilir ve her seferinde alkışlayacak birilerini bulabilirsiniz.
Gaz rezervini az görenlere ve milletin bu sevincine
dudak bükenlere bir tavsiyede bulunalım.
Hattâ tavsiyede kalmasın, mecbur edelim.
Bir metreküp gazın kaç para ettiğini öğrensinler.
Bulunan rezervin miktarı ile çarpsınlar.
Sıfırlarla boğuşmayı becerebilirlerse, çıkan sonucu
bildirsinler.
Ya da bildirmesinler canım! Biz uğraştık, makine
zorlandı, kâğıt dar geldi.
Bu daha ilk bulunan miktar.
Ardından yenileri gelecek.
Sonra Akdeniz’i var… Kaç aydır patırtı çıkıyor o
yüzden. “Aman Türkiye gaz bulacak!”
diye hop oturup hop kalkanları görüyoruz.
Karadeniz’de yeni rezervler bulununca, Akdeniz’de de
aynı şekilde gelişmeler yaşanınca, bu miktârı az bulanların ne diyeceğini merak
etmeli miyiz bugünden?
Gazın mı var, derdin var arkadaş!
Biz gazla uğraşırken, beri yanda hayat devam ediyor.
İBB, dört senedir ismi “İstanbul 15 Temmuz Şehitler
Otogarı” olan yere bir Atatürk heykeli diktirdi.
Hayırlı uğurlu olsun.
Bir hikmeti vardır sanırım, birileri otogarın adını değiştirmeyi
kafaya koymuş gibi.
Yaptıkları büyük hizmeti haber verirken, “Büyük
İstanbul Otogarı” demeyi tercih ettiler.
“Yahu dört senedir oranın adı şudur!” diyen
çıkmadı. Ya da ben duymadım. Gündem yoğun…
O heykelin yanına bir de Makarios heykeli eklemeyi
unutmuşlar.
Aslında bendeniz ne zamandır, “Şehzadebaşı’ndaki
İstanbul Büyükşehir Belediye binası duvarında yer alan 15 Temmuz şehitlerinin
fotoğrafları ve isimleri ne zaman kaldırılacak?” diye merakla bekliyorum.
Her geçişimde, aziz şehitlerimize bakıp hüzünleniyor
ve “Bugün de duruyor” diye
şükrediyorum.
Otogardan 15 Temmuz’u ve şehitleri silmek isteyen,
kendi duvarındakilere de tahammül edemez.
Öyle değilse, yanlış düşünüyorsam, yanlışlıkla olduysa
veya farklı bir durum söz konusu ise, o zaman durum değişir.
Beyana bağlı…
Sözün kısası, iki cümleye ve düzeltmeye bakar. Basit
iş!
Hizmetten anladıkları heykel dikmek olan bir kesim var
memlekette.
Ege’de bir belediye, küçük boyutta Mustafa Kemal
heykelleri yaptırmış ve lâyık gördüklerine hediye etmekteymiş.
Yalnız bir kusuru var; o heykelcikler hiç Mustafa
Kemal’e benzemiyor. Daha çok, Karadenizli bir balıkçı gibi göründü gözüme.
Aslına bakarsak, bu da çok sık rastlanan bir durum.
Kaç belediye, kaç valilik, hiç benzemeyen heykeller, büstler, biblolar yaptırdı.
Bazıları haber bile olmadı basında. Çok sık olan bir
şey, haber değerini kaybediyor.
Neyse… Bu defa biz de Kahraman’ca bitirelim.
Kalın sağlıcakla…