Garip bir adam, garip bir şair

Orhan Veli’nin beğenilen ve güzel şiirleri vardır. Bu şiirleriyle belli bir düzeyi geride bırakan şair, daha sonra öyle acemice, öyle basit, öyle gereksiz şiirler yazmıştır ki kendi şiirini âdeta tepetaklak yuvarlamıştır. Örnek mi istiyorsunuz? O kadar çok ki, hangisini yazalım?

GARİPÇİLER akımının öncüsü olan ve şiirleri ile “garip bir adam” olmayı başaran Orhan Veli, bizzat tanıtır kendisini…

“Ben Orhan Veli/ ‘Yazık oldu Süleyman Efendiye’/ Mısra-ı meşhurunun mübdii/ Duydum ki merak ediyormuşsunuz,/ Hususi hayatımı,/ Anlatayım,/ Evvelâ adamım yani/ Sirk hayvanı filan değilim/ Burnum var, kulağım var,/ Pek biçimli olmamakla beraber

Bir evde otururum,/ Bir işte çalışırım./ Ne başımda bulut gezdiririm,/ Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet/ Ne İngiliz kralı kadar mütevaziyim/ Ne de Celal Bayar’ın/ Sabık ahır uşağı kadar aristokrat/ Ispanağı çok severim/ Puf böreğine hele biterim./ Malda mülkte gözüm yoktur/ Vallahi yoktur/ Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir/ En yakın arkadaşlarım/ Bir de sevgilim vardır pek muteber/ İsmini de söyleyemem/ Edebiyat tarihçisi bulsun…” (İnkılapçı Gençlik, 15 Ağustos 1942)

Orhan Veli Kanık, 1914 yılında, İstanbul’da doğmuş; Ankara Gazi Lisesi’ni bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır (1935). Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü’nde ve Millî Eğitim Bakanlığı’nda çalışmıştır (Tercüme Bürosu’nda).

Birkaç yıl memurluktan sonra İkinci Dünya Savaşı’na rastlayan yıllarda askerliğini Gelibolu’da yapmıştır. Askerlikten sonra İstanbul’a dönmüş ve Yaprak dergisini çıkarmıştır.

Kişiliğinden kaynaklanan birtakım sorunlar nedeniyle düzenli bir iş tutamayan ve hiç evlenmeyen Orhan Veli, fazla içki ve gece hayatıyla düzensiz bir ömür geçirmiş, genç yaşta yıpranmıştır. 1950 yılında, henüz 36 yaşında iken Ankara’da, belediyenin açtığı bir çukura yuvarlanmış ve iki gün sonra İstanbul’da beyin kanamasından ölmüştür.

“Garip bir adam” tanımını kullandık onun için. Bu sözümüzde haksız değiliz. Çünkü Orhan Veli’nin şiiri o kadar çok inişler ve çıkışlar göstermiştir ki okuyanları hayretler içinde bırakmıştır.

Onun beğenilen ve güzel şiirleri vardır. Bu şiirleriyle belli bir düzeyi geride bırakan şair, daha sonra öyle acemice, öyle basit, öyle gereksiz şiirler yazmıştır ki kendi şiirini âdeta tepetaklak yuvarlamıştır.  Örnek mi istiyorsunuz? O kadar çok ki, hangisini yazalım?

Böcekler: “Düşünme/ Arzu et sade/ Bak, böcekler de öyle yapıyor.”

Ağaç: “Ağaca bir taş attım/ Düşmedi taşım/ Düşmedi taşım/ Taşımı ağaç yedi/ Taşımı isterim/ Taşımı isterim.”

Sokakta Giderken: “Sokakta giderken kendi kendime/ Gülümsediğimin farkına vardığım zaman/ Beli deli zannedeceklerini düşünüp/ Gülümsüyorum.”

Hardalname: “Ne budala şeymişim meğer/ Senelerden beri anlamamışım/ Hardalın cemiyet hayatındaki mevkiini./ ‘Hardalsız yaşanmaz.’”

Gangster: “Şiir yazdım bunca senedir/ Ne buldum?/ Eşkıyalık edeceğim bundan sonra/ Haberi olsun yol kesenlerin/ İş yok artık kendilerine/ Dağ başlarında/ Mademki ekmeklerini alıyorum ellerinden/ Buyursunlar onlar da benim yerime/ Münhal var edebiyat âleminde.”

Eskileri Alıyorum: “Eskileri alıyorum/ Alıp yıldız yapıyorum/ Mûsikî rûhun gıdasıdır/ Mûsikîye bayılıyorum/ Eskileri verip mûsikîler alıyorum/ Bir de rakı şişesinde balık olsam...”

Rahat: “‘Şu kavga bir bitse’ dersin/ ‘Acıkmasam’ dersin/ ‘Yorulmasam’ dersin/ ‘Çişim gelmese’ dersin/ ‘Uykum gelmese’ dersin/ ‘Ölsem’ desene!”

Sol Elim: “Sarhoş oldum da/ Seni hatırladım yine/ Sol elim/ Acemi elim/ Zavallı elim.”

Gözlerim: “Gözlerim/ Gözlerim nerde?/ Şeytan aldı götürdü/ Satamadan getirdi/ Gözlerim, gözlerim nerde?”

Montör Sabri: “Montör Sabri ile/ Daima geceleyin/ Ve daima sokakta/ Ve daima sarhoş konuşuyoruz/ O her seferinde/ ‘Eve geç kaldım’ diyor/ Ve her seferinde/ Kolunda iki okka ekmek…”

İçkiye Benzer Bir Şey: “İçkiye benzer bir şey var bu havalarda/ Kötü ediyor insanı kötü/ İçkiye benzer bir şey var bu havalarda/ Sarhoş ediyor insanı sarhoş.”

Efkârlanırım: “Mektup alır, efkârlanırım/ Rakı içer, efkârlanırım/ Yola çıkar, efkârlanırım/ Ne olacak bunun sonu bilmem/ Kazım’ım türküsünü söylerler/ Üsküdar’da efkârlanırım.”

Dağ Başı: “Dağ başındasın/ Derdin günün hasretlik/ Akşam olmuş, güneş batmış/ İçmeyip de ne halt edeceksin?”

Seyahat Üstüne Şiirler: “Sarhoş olunduğu akşamlar/ Islıkla çalınan şarkı/ Neşelidir/ Hâlbuki aynı şarkı/ Bir trenin penceresinde/ Neşeli değil.”

Meyhane: “Mademki sevmiyorum artık/ O hâlde her akşam/ Onu düşünerek içtiğim/ Meyhanenin önünden/ Ne diye geçeyim?”

Ah Neydi Benim Gençliğim: “Nerde böyle hüzünlenmek o zaman/ İçip içip ağlamak/ Uzaklara dalıp şarkı söylemek/ Hafta sekiz, ben eğlentide/ Bugün saz, yarın sinema.”

Şanolu Şiir: “Kadehlerin biri gelir, biri gider/ Mezeler çeşit çeşit/ Bir sevdiğim şanoda şarkı söyler/ Biri yanı başımda/ İçer içer, ötekini kıskanır/ Kıskanma güzelim kıskanma/ Senin yerin başka/ Onun yeri başka.”