ÖZELLİKLE Osmanlı’nın son
dönemlerinden itibaren fikir ve düşünce dünyamızda yer etmiş olan “Batı” ve
“Batılılaşma” sorunu, Türk milletinin geçmişinden beri süregelen problematiği
hâline gelmiştir. Bu nedenle ki, bu sorun karşısında düşünülen çözüm önerileri
ve modernleşme hareketleri, Türk toplum yapısı için âdeta dönüm noktası
olmuştur.
Türk
modernleşme çabaları belki de en somut hâliyle kendini tüketim
davranışlarındaki devasa değişimlerle göstermiş ve Türk milleti giderek üreten
veya elinde olanın kıymetini bilen toplumdan tüketen ve tükettikçe adını
koyamadığı her ne ise ona yaklaştığını hisseden bir topluma doğru evrim
geçirmiştir. Resmî tarihe göre Tanzimat ile başlayan bu serüven, toplumsal
ekonomik yapımımızın “tasarruftan aşırı tüketme arzusuna” doğru nasıl bir
değişim geçirdiği, bunun sosyo-politik ve sosyo-ekonomik nedenlerinin ortaya
konulması, bu anlamda toplumsal yaşama ve kültüre ne derecede etkisi olduğu da
günümüz temel sorunlarından biri hâline gelmiştir.
Tüketim,
kelime anlamı itibariyle üretilen mal ve hizmetlerin ihtiyaç ve istekleri
karşılaması amacıyla kullanılmasıdır. Fakat bugünkü mânâda bir “tüketim” tanımı
yapacaksak eğer, toplumsal tarihin kronolojik ve olay merkezli anlatımından
daha ziyade sosyolojik incelemesini yaparak tüketime olgusal bir gerçeklik
kazandırabiliriz. Keza toplumsal olarak geçirdiğimiz her dönemin
kazandırdıkları varken, beraberinde götürdükleri veya derinden dönüşüme
uğrattıkları da olmuştur. İnsanlık tarihi boyunca gerçekleşen savaşlar, icatlar
ve keşifler bir yandan çağ açıp çağ kapatırken, diğer yandan insanlığı
geleneksel ve modern toplum olarak inceleme durumu doğurmuştur. İnsanlığın
tarihsel olarak başından geçen tüm bu olaylar, var olan maddî-manevî değerleri
ve tüketim kalıplarını değiştirmiştir. Özellikle kendi toplumumuza gelene kadar
tüm dünyada geniş yankı uyandıran Sanayi Devrimi, bugünkü mânâda kullandığımız
üretim ve tüketimin asıl çıkış noktasıdır.
Tarihsel
olarak modern toplumun başlangıcı olarak kabul gören Sanayi Devrimi ile
birlikte geniş kitleler hâlinde yapılan üretim yine aynı kitlesel şekilde
tüketimi zorunlu kılmış ve bugünün tüketim kültürünün temelleri atılmıştır.
Tüketim
olgusu kendi tarihsel seyrimizde de sancılı süreçler geçirdi. Dönemsel olarak
baktığımızda, Osmanlı’da da Batılılaşma dönemi olarak geçirdiğimiz Tanzimat ile
durumun götürdüklerini anlayabiliyoruz.
Kısaca
bahsedersek, Osmanlı’da modernleşme ya da Batılılaşma hareketleri, öncesinde
ekonomik düzeni kendine has bir yöntemdi. Osmanlı genel olarak bu dönemde
geleneksel ve geçimlik bir ekonomiye sahipti; en azından durum halk için
böyleydi. Üretim yerel nitelikteydi ve pazar, kent ya da yöre ile sınırlıydı.
Durum böyle olunca, gelir seviyesine göre yapılan harcamalar, temel ihtiyaçlara
ve yetecek kadar almaya yönelikti. Fakat Batılılaşma çabalarının ilk önce yaşam
tarzında olması, giderek tüketim olgusunu daha da arttırdı. Batılı gibi olma
çabası, teknolojik anlamda değil, daha çok kültüre yansıyarak kendini gösterdi.
Batı’nın geniş alanda yayılmacı pazar politikası tüketimin seyrini
değiştirmişti. Bu değişim üretim değil, tüketim odaklı olmuştu.
Tarihsel
dönemler itibariyle Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de tüketimle ilgili
çelişkili süreç yaşanmıştır. Bir taraftan üretme ihtiyacı ve tasarruf ederek
borç ödeme çözümleri üretilmeye çalışılırken, diğer yandan farklı yaşam
tarzının yerleşmesi için modern anlamda Batılı yaşam standardına kavuşmak
amacıyla konsere/baloya gitmek, Batılı tarzda giyinmek gerekirdi. Ki bu da yine
harcama yapmayı beraberinde getirmişti. Benimsenmeye çalışılan bir yaşam tarzı
vardı fakat bu, ekonomik sorunları da beraberinde getiriyordu.
1950
ve sonrasında da tüketim kültürüne çeşitli unsurların etkisinden söz
edebiliriz. Bu dönemde tarımsal üretimin artışı, farklı ekonomik politikalar ve
sanayide gelişme, beraberinde ulaşım ağının gelişmeye başlaması ve köyden kente
veya yurtdışına olan göçler yeni bir kültürün hızla topluma yayılmasını
sağlamıştır.
1980
ve sonrası da Türkiye için giderek dünya ile bağlantısını kuvvetlendiren ve
bunu en yoğun şekilde hissettiren bir süreç olmuştur. Bu dönemde ise Amerikan
yaşam tarzı kendini iyiden iyiye tanıtmış ve Türk insanının hayatına girmeyi
başarabilmiştir. Bu dönem yeni yaşam tarzının tamamen içselleştirildiği dönem
olmakla birlikte bu kültürün gündelik hayata bile yerleştiği görülmektedir.
Öyle ki, artık kentte yaşayan insanların yanı sıra köyde yaşam sürenler bile
modern dünya tüketim ürünlerini kullanmaya başlamıştır. Kullanılan ürünlerin
hayatı kolaylaştırması, yeni yaşam tarzının kabulünü artık tamamen
sağlamıştı.
Sonuç
olarak tüketim, sadece kapitalist dönemle sınırlandırılamayacak kadar geniş
kavramdır. Tarihsel seyri içinde her ne kadar ele alınsa da toplumlar üzerinde
büyük etkisi olan bir toplumsal sorundur. Geleneksel dönemde ihtiyaca göre bir
üretimden söz edilirken modern kapitalist dönemde -yani bugün- tüketim, üretilen
ürünlere göre belirlenir hâle geldi. Üretilen ürünün çeşidine göre talebin
oluştuğu kapitalist süreçse kendi tüketim algısını şekillendirmekte ve insana
ihtiyacı olduğu düşüncesiyle akıl alamayacağı sayıda çeşit sunmaktadır.
Modern
dünyanın küresel etkileri içinde Türkiye ve birçok ülkenin de geleneksel
değerlerin ve gündelik yaşam alışkanlıklarının önemli bir değişim geçirdiğini
söyleyebiliriz. Özellikle kitle iletişim araçlarının yaygınlık kazanması ile bu
süreç daha geniş bir alana yayılmış ve etkisini daha yoğun hissettirebilmiştir.
Özellikle
son yıllarda yeni tüketim formlarının hayatımıza girmesi, ortaya tamamen yeni
bir tüketim toplumu kavramsallaştırması ve beraberinde yeni ilişkiler kargaşası
çıkarmıştır. Türk insanı hiç de alışık olmadığı davranış ve alışkanlıklar
kazanmıştır. Örnek olarak, kredi kartının hayatımıza girişi ile bankalara
bağımlılığı arttıran ve tüketimi ya da aşırı tüketimi körükleyen, tasarruf
yerine gereksiz harcama yapmayı önceleyen ve hatta tüketimi salt ihtiyaç
temelinden ayırıp bir gösteriş yapma aracına dönüştürmüştür.
Acı
olan şu ki, kredi kartı hakkındaki istatistikler Türk insanının bu duruma hiç
de gönülsüz olmadığını göstermektedir. Bu süreç, hayatın her alanında sürmekte
ve giderek gündelik yaşamın parçası hâline gelmektedir. Yine toplumumuzun çoğu
kesimine bakınca görüyoruz ki, modernleşme ya da Batılılaşmadan anlaşılan,
teknik açıdan sadece para kazanma biçiminde değişiklik yerine harcama biçimindeki
değişimdir.