Freedom Writers: Bir inanış anlatısı

Gerçek bir hayat hikâyesini anlatan filmde, karakterin mesajını izleyiciye geçirme noktasında son derece sade ama ustalıklı oyunculuklar sergileniyor. Özellikle Erin Gruwell’i canlandıran Hilary Swank ve eşi Scott rolündeki Patrick Dempsey, muhteşem işler çıkarıyor.

EĞİTİM, psikolojik ve sosyolojik yönü formel yönünden daha ağır basan bir olgudur. O nedenle öğretmenler, eğitim verdikleri kitlenin psikolojik ve sosyolojik olarak hangi zeminin üzerinde durduğunu ya da bu yönüyle hangi zeminden beslendiğini bilmelidirler. Ya da başka bir ifadeyle, öğretmenler, eğitim verdikleri kitlenin içindeki dünyayı bilmeli, o dünyayı anlamalıdırlar. Aksi takdirde kitleyi eğitmek zorlaşır, hatta o kitle eğitimden uzaklaşır.

“Freedom Writes” (Özgürlük Yazarları) filmi de bu noktadan hareketle perspektifini her geçen dakika genişleterek eğitim, değişim, dönüşüm, öteki, iletişim gibi çok sayıda olgu arasında muhteşem bir ilişki kuran didaktik bir film.

Filmin yönetmen ve senarist koltuğunda Richard LaGravenese oturuyor. Erin Gruwell ve öğrencilerinin “The Freedom Writers Diary” adlı kitabından uyarlanan filmin başrollerinde Hilary Swank, Patrick Dempsey, Scott Glenn ve Imelda Staunton yer alıyor.  

2007 ABD yapımı film, idealist bir öğretmen olan Erin Gruwell’in (Hilary Swank), şovenist yaklaşımları olan, sokak çeteleri içerisinde yetişmiş, yoksul, şiddete eğilimli, bir şekilde suça bulaşmış ve öğretmenleri dâhil toplum tarafından dışlanmış liseli öğrencilere hayatı öğretme çabasını anlatıyor.


Öğretmen Gruwell, ek işlerde çalışarak, aile hayatından fedakârlık ederek, hatta ailesinin dağılmasını göze alarak herkesin dışladığı ve öteki olarak gördüğü öğrencilerini hayata kazandırmaya çalışıyor. İlk zamanlar başarılı olamayan Gruwell, daha sonra öğrencilerin dünyalarına inmeye başlıyor. Öğrencilerin dünyalarına indikçe, o öğrencilerin davranışlarının altındaki psikolojik ve sosyolojik alt yapıyı keşfediyor. Sonrasında ise klasik eğitim teknikleri dışında farklı eğitim teknikleri uygulayarak, yavaş yavaş herkesin dışladığı öğrencileri hayata kazandırma başlıyor.

Erin Gruwell bu süreçte sadece suça bulaşmış çocukları hayata kazandırmak için mücadele etmiyor. Aynı zamanda hayata kazandırmaya çalıştığı gençleri “öteki” sayan, onlara bir kitabı bile çok gören okuldaki diğer öğretmenler ve okul yönetimiyle de mücadele ediyor.

Yönetmen, filmde ırkçılık üzerine de mesajlar veriyor. Fakat bu mesajların ağırlıklı olarak Nazi ırkçılığı bağlamında ele alınması, hatta bu noktanın gereksiz yere baskın bir şekilde işlenmesi filmdeki ana tema ve mesajı yer yer gölgeliyor. Hâlbuki Nazi ırkçılığı yerine olayın geçtiği yer olan ABD’deki ırkçılık problemleri öne çıkarılsa daha rasyonel olur ve bu durum, ana hikâyeye daha çok derinlik kazandırırdı. Bu durum filmde özellikle gizlenmiş, Nazi ırkçılığı öne çıkarılarak hedef saptırılmış gibi geldi bana. Çünkü filmin en sonunda, filme ilham veren gerçek karakterlerin gösterildiği sahnedeki fotoğrafta “Beyaz” öğrenci daha fazla bulunuyor. Ama filmde “Beyaz” öğrenci yok denecek kadar az. Buna rağmen filmin alt metninde eğitim, değişim, dönüşüm, öteki, iletişim, suç, suçlu psikolojisi, suçun ardalanı ve adalet gibi çok sayıda olgu ustalıkla işleniyor.

Gerçek bir hayat hikâyesini anlatan filmde, karakterin mesajını izleyiciye geçirme noktasında son derece sade ama ustalıklı oyunculuklar sergileniyor. Özellikle Erin Gruwell’i canlandıran Hilary Swank ve eşi Scott rolündeki Patrick Dempsey, muhteşem işler çıkarıyor.

Film Erin Gruwell’in hikâyesi üzerine kurulsa da, aslında filmdeki her karakterin sahip olduğu hayat hikâyesi başlı başına bir film konusu olabilecek nitelikte. Hâl böyle olunca, ana hikâye çok güçlü bir anlatıya dönüşüyor.

Böylesi güçlü bir anlatıyı -eminim- sizler de beğeneceksiniz.

İyi seyirler…