ÜLKEMİZ ve Avrupa
Birliği ülkeleri arasında ilişkiler zaman zaman geriliyor. Bu ülkelerin başında
ise Yunanlardan sonra Fransızlar geliyor.
Fransız siyasetçiler zaman zaman Türkiye
karşıtı lobilerin etkisi, zaman zaman da iç politikada Türkiye karşıtlığının
getirdiği iç kamuoyu desteği nedeniyle ülkemiz aleyhine açıklamalar yapıp
ülkemizin çıkarlarına ve tezlerine aykırı girişimlere destek veriyorlar.
Tarih bunun örnekleri ile dolu...
Fransa’nın önceki Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy, zamanında iç kamuoyu desteğini sağlamak için ülkemiz aleyhine açıklama
yapmaktan ve Fransa ile Avrupa’daki İslâm karşıtı unsurları desteklemekten geri
durmadı.
Ermenilerin bıkıp usanmadan dile
getirdikleri sözde Ermeni soykırımı yalanını ise desteklemekle kalmayıp 1915’teki
tehciri soykırım olarak niteleyen yasalar çıkardılar. Ermeni lobilerine göz
kırparak seçimlerde onların desteğini alabileceğini ve Türkiye karşıtlığından
beslenerek iktidara gelebileceğini düşünen Fransız siyasetçiler, bununla da
yetinmeyip tehciri inkâr edenlere karşı cezalar öngören yasa tasarıları dahi hazırladılar.
Fransızlar, ülkemizin Avrupa Birliği’ne
girebilmek üzere yürüttüğü müzakere sürecinde ülkemizin önüne durmadan engel
çıkardılar. Hattâ AB’nin motor gücü olan Almanya’yı da zaman zaman yanlarına
alarak ülkemize imtiyazlı ortaklık teklifinde bulundular.
Akdeniz ve Libya meselesi vücût bulana
kadar daha çok İslâm düşmanlığı ve Türkiye karşıtlığı üzerinden iç kamuoyu
desteği sağlamaya yönelik hareket eden Fransızlar, Libya ve Akdeniz meselesinde
ülkemizin aktif politikaları nedeniyle çıkarlarının zedelendiği düşüncesiyle
ülkemize karşı dış politikada daha sert bir yol izlemeye başladılar. Bugün
Akdeniz’de Yunanlara, Libya meselesinde Hafter’e, Suriye meselesinde ise terör
örgütlerine destek vermelerinin en önemli nedenlerinden biri bu.
İstediklerini elde edemeyecekler
Suriye’de terör koridorunu ortadan
kaldırmak için ülkemizin yaptığı operasyonlara karşı açıklamalar yapan
Fransızlar, Fransa içerisinde dernek veya benzeri yapıya bürünmüş terör
yapılarını desteklemekten geri durmadılar. Ama Suriye’de ülkemizin sonuç alan
operasyonlar yapmasını ve başarıya ulaşmasını engelleyemediler.
Fransızlar, Libya meselesinde ülkemizin
önünü kesebilmek için NATO’yu devreye sokmaya çalışsalar da bunda muvaffak
olamadılar. Bunun üzerine NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğine dair
açıklamalar yayınladılar. Ayrıca Hafter’e destek vererek Libya’daki meşru hükûmeti
yıkmaya çalıştılar. Ama ülkemizin Libya’da oynadığı rol, meşru hükûmeti ayakta
tutmakla kalmadı, Hafter’e karşı meşru hükûmetin ilerlemesini de sağladı.
Ayrıca meşru hükûmete yönelik uluslararası kamuoyu desteği arttı. Yani
Fransızlar, Libya’da da istediklerini elde edemediler.
Özellikle Libya meselesinde kendi
çıkarlarının önündeki en büyük engel olarak ülkemizi gören Fransızlar, bu kez
Akdeniz’de karşımıza dikildiler. Akdeniz’de çıkarlarını korumak için kararlı
olan Türkiye’ye karşı Yunanlar ve Rumlara destek veren Fransızlar, Yunanlara
askerî yardım vermekten de geri durmuyorlar. Fransızlar ayrıca uzun zamandır
Yunanlar ve Rumların da desteğiyle Avrupa Birliği’ni yekvücut olarak ülkemizin
karşısına dikebilmek için bütün enerjilerini harcıyorlar.
Son olarak Korsika’da yapılan MED7 zirvesinde
Fransa, Yunanlar ile Rumların da desteğiyle ülkemize karşı sert ifadelerin yer
aldığı bir metni sonuç bildirgesine koymak istedi. Ama İtalya ve İspanya’nın
karşı çıkmasıyla istediğini yine elde edemedi. Kamuoyuna yansıyan bilgilere
göre Fransızlara Portekiz de karşı çıktı. Yani Fransa zirveden AB’deki Türkiye
karşıtlığını hızlandıracak desteği bulamadı.
Fakat Fransızların kamuoyuna yansıyan
açıklamalarına bakılırsa, uzun bir süre daha ülkemize karşı durmaya devam
edecekler.
Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, Suriye’de ve
Libya’da elde edemediklerini Akdeniz’de de elde edemeyecekler. Nasıl ki
Suriye’de ilk zamanlar ülkemizin tezlerine karşı çıkanlar sonradan ülkemizi
haklı görmeye başladılarsa, tıpkı Libya’da meşru hükûmete ülkemizin desteği
sonrası uluslararası destek arttıysa, Akdeniz meselesinde de zaman içerisinde diğer
taraflar ülkemizin tezlerinin haklılığını göreceklerdir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ülkemizin
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korumaya yönelik Türkiye’nin kararlılığı
ve Akdeniz jeopolitiğinin gerçeği, karşı durduğumuz diğer hiçbir tezin hayata
geçmesine izin vermeyecektir.