Fotoğraf ve fotoğrafçılık üzerine didaktik notlar (20)

Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle savaş karelerini fazlasıyla seyrediyoruz. Ama benim tavsiyem, görüntüleri Suzan Sontag’ın “Başkalarının Acılarına Bakmak” adlı 60 sayfalık kitabını okuyarak değerlendirin. Bakış açınızın değiştiğini göreceksiniz.

FOTOĞRAFÇILIK üzerine kaleme aldığım yazı dizisinin bu bölümünde, önceki yazıların konseptinin dışına çıkacak ama yine fotoğraf üzerine yazmaya çalışacak ve Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bu yazıda savaş fotoğrafçılığını konu edineceğim.

Kamuoyu, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşı medyaya yansıyan görüntü ve fotoğraflardan seyrediyor.

Çoğu insan bu görüntüleri evinde kahve ya da çayını yudumlarken seyrediyor. Bu acı, gözyaşı, dram ve trajediler üzerine yazılan kitapların en önemlilerinden biri de Suzan Sontag’ın “Başkalarının Acılarına Bakmak” adlı eseri. Eser, hacmi küçük olmasına rağmen savaş fotoğrafçılığı üzerine kült satırlar ortaya koyuyor.

Manipülasyonlara dikkat!

Sontag bu eserinde, “Bütün fotoğraflar, altlarına eklenen yazılar ya da üstlerine konan başlıklarla açıklanmayı veya çarpıtılmayı beklerler” diyor. Bu satırlar savaş fotoğrafları söz konusu olduğunda daha fazla geçerli. Özellikle de çarpıtılma konusunda. Her ne kadar savaş fotoğrafçılığında mizansen kurmak meselenin doğası gereği zor olsa da, bilinen çok sayıda meşhur savaş fotoğrafı aslında mizansenle oluşturulmuş.

Örneğin Amerikan ordusunun İkinci Dünya Savaşı’nda Japon Iwo Jima adasına yaptığı çıkarmada adadaki tepeye ilk bayrağı diken askerleri gösteren fotoğrafın mizansen olduğu sıklıkla kamuoyunda yer aldı. Sontag da eserinde benzer bir anlatıya sahip. Buna benzer başka örnekler de geçiyor eserde. Ama her ne olursa olsun, en sahici fotoğrafların da savaş fotoğrafları olduğu bir gerçek.

Savaş ve acı sıradanlaşıyor

Savaşlarda taraftarlık duygusu son derece ön plândadır. Bu nedenle savaşı anlatan ve taraflardan birinin aleyhine olan bir fotoğraf karesini insanlar hiç düşünmeden reddederek, bunun düşmanın bir oyunu ya da mizanseni olduğuna inanırlar.

Psikolojik bütünlüklerini ve taraftarlık duygularını koruma çabasının bir yansımasıdır. Savaş fotoğraflarını insanlar günlük yaşam pratikleri içerisinde izlediklerinden, bu fotoğraflardaki gerçeklik insanların çoğuna sıradan bir yaşam pratiği olarak gelir. Öyle ki, insanlar fotoğraflardaki acı ve gözyaşı gibi insanın içini parçalayan kareleri kahvelerini yudumlayarak keyifle seyredebiliyorlar. Bu da savaş gibi son derece yıkıcı bir olgunun sıradanlaşmasını sağlıyor. 

Fakat bu sıradanlığa garip bir şekilde merak duygusu da şehvetli bir şekilde eşlik ediyor. Bunun sonucunda da insanlar acı çeken bedenleri ve insanları büyük bir iştahla seyredebiliyorlar.

Savaş fotoğraflarında daha çok duygusal özellikler ön plândadır. Bunun yanı sıra, savaş fotoğrafları savaşın vahşetine dair kanıtları da içerir. Savaş fotoğrafçıları da bazen bu kanıtları dünyaya duyurmak ile insanî görevlerini yapmak arasında sıkışıp kalabilirler.

Amerikalı Kevin Carter’in Sudan’daki kıtlıkta ölmek üzere olan bir çocuğun başında onun ölümünü bekleyen bir akbabayı fotoğrafladığı ve Carter’e Pulitzer Ödülü kazandıran o meşhur fotoğraf, bu konuda kamuoyunda ciddî tartışmalar yarattı.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Carter, BM kampına ulaşmaya çalışan çocuğun yanında duran akbabayı ürkütmemek için onlara ancak 10 metre kadar yaklaşabilmiş ve fotoğrafı çektikten sonra oradan ayrılmıştı. Fotoğraf yayınlandıktan sonra çocuğun akıbeti bilinmiyordu. Akbabayı ürkütmediği ve çocuğa yardım etmeden oradan ayrıldığı gerekçesiyle Carter’e yönelik ciddî eleştiriler oldu. Carter de çok geçmeden bu fotoğraf nedeniyle intihar etti.

Savaş fotoğrafçılığı benzer çok sayıda hikâyeye sahip. Savaşlar devam ettiği sürece de olacağa benziyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle savaş karelerini fazlasıyla seyrediyoruz. Ama benim tavsiyem, görüntüleri Suzan Sontag’ın “Başkalarının Acılarına Bakmak” adlı 60 sayfalık kitabını okuyarak değerlendirin. Bakış açınızın değiştiğini göreceksiniz.