GEORGE Floyd’un polis
şiddeti sonucu hayatını kaybetmesinden sonra, önce olayın meydana geldiği
Minneapolis’te, daha sonra da ABD’nin diğer kentlerinde protestolar baş
gösterdi. Şimdi ise bu protestolar Avrupa’ya yayılıyor.
Hafta
sonu Avrupa’nın çok sayıda ülkesinde protestolar gerçekleştirildi. Sayıları on
binleri bulan göstericiler Brüksel’den Budapeşte’ye kadar çok sayıda yerde
ırkçılığı protesto etti.
Kamuoyuna
yansıyan bilgilere göre, gösterilere katılanların önemli bir kısmı göçmenlerden
oluşuyor. Buralarda yapılan gösterilerdeki detaylardan biri de şu: Protestoların
merkezinde sadece Floyd’un ölümü yok, göçmenler kendi haklarını dile getirmek
için de meydanlardalar.
Örneğin,
İtalya’daki gösterilerde göçmenler vatandaş olmayı zorlaştıran yasaları
protesto ettiler. Roma’daki protestolarda göstericiler diz çökerek Floyd’un
ölümünü protesto ettiler. Almanya’da da benzer protesto gösterileri
gerçekleştirildi. Almanya’daki gösterilerde tutuklanan göstericiler de vardı; ayrıca
ülkedeki protestolar yeşil sahalara yansıdı. Werder Bremen ve Wolfsburglu
futbolcular Floyd’un ölümüne neden olan diz çökme hareketini yaptılar.
Berlin’deki
gösterilerde 28 polis yaralandı. Ayrıca yine bu gösterilerde 8 dakika 46 saniye
boyunca sessizlik hâkimdi.
Almanya’daki
gösterilerde daha önce ülkede Floyd olayına benzer şekilde cereyan eden
hâdiseler, göstericiler tarafından gündeme getirildi. 2005’te polis hücresinde
yanmış cesedi bulunan Oury Jalloh, 2001’de gözaltındayken insanı kusturan bir
ilâcı almak zorunda kaldıktan sonra ölen Kamerunlu Achidi John ve 2016’daki
Berlin’de vurularak öldürülen Iraklı mülteci Hussam Hüseyin gösterilerde
anılarak, Almanya’nın ırkçılık ve mültecilere yönelik politikaları ile
yüzleşmesi istendi.
Budapeşte’de
Floyd’un öldürülmesini protesto için toplanan göstericiler de 8 dakika 46
saniye boyunca sessizliğe bürünerek Floyd’un ölümünü protesto ettiler.
İngiltere’deki
gösteriler, ırkçılık açısından sembolik anlamı bulunan yerlerde
gerçekleştirildi. Londra, Manchester ve Bristol’da Floyd’un ölümü protesto
edilirken, özellikle Bristol’daki protestolar dikkat çekiciydi. Çünkü Bristol,
bir dönem köle ticaretinin merkezi konumundaydı ve o dönemin en etkili köle
taciri Edward Colston’un heykeli bu kentte idi.
Gösterilerden
günler önce Colston’un heykelinin kentten kaldırılması için çağrılar yapıldı.
Ama bu yönde herhangi bir adım atılmadı. Göstericiler de Colston’un heykelini
söküp limana attılar ve ayrıca Budapeşte’deki gibi 8 dakika 46 saniye boyunca
diz çöktüler. Protestoların niteliği, unutulmaya yüz tutmuş İngiltere’nin geçmişini
de yeniden hatırlatması açısından önemliydi. Çünkü gösterilerin geçmişi de
içine alacak şekilde gerçekleştirilmesi, Avrupa’daki ırkçılık karşıtı hâfızanın
tâzelendiğinin önemli bir göstergesidir.
AB’nin
genel merkezi konumunda olan Brüksel ve Norveç’teki gösteriler çok daha sakin
geçti. Buralardaki gösterilerde Korona salgını nedeniyle polis sık sık
göstericileri uyardı.
Danimarka’da
ise ülke tarihinin ırkçılık karşıtı en büyük gösterilerinden biri
gerçekleştirildi. ABD Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilen gösterilerde, protestocular,
şehrin içinden Danimarka Parlamentosu Christiansborg Sarayı’na yürüdüler.
İspanya’daki
gösterilerse 12 ayrı kente yayıldı. Bu kentler arasında İspanya’nın sorunlu
bölgelerinden Bask bölgesi de vardı. Madrid’deki gösterilerde protestocular, Floyd’un
son sözleri olan “Nefes alamıyorum” sözünü tekrarlayarak olayı protesto
ettiler. Buradaki gösterilere daha çok Afrika kökenli İspanyollar katıldı.
Gösteriler
sadece Avrupa’da yapılmadı; başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde
sokaklar Floyd’un ölümü ve ırkçılığı protesto etti. Ama Avrupa’daki gösterilerin
karakteri ve protestoların geçmişi de içine alacak şekilde gerçekleştirilmesi
açısından uzun zamandır üzeri örtülmüş ve kamuoyundan uzak tutulmuş bir bilincin
yeniden görünür hâle getirilmesi açısından önemliydi.
Eğer
protestolar sönümlenmez, karakteri ise geçmişi daha da içine alacak şekilde
genişlerse, Avrupa’da gün yüzüne çıkmamış mülteci karşıtlığı ve ırkçı
yaklaşımları yeniden kıtanın gündemine güçlü bir şekilde sokulur.
Çok
ihtimâl vermemekle birlikte, protestoların bu şekilde devamlı hâle gelmesi, ırkçılık
konusunda geçmişte sicili kabarık olan Avrupa’da hesap edilmemiş olaylar çıkmasına
sebep olabilir.
Etnik
temelli provokasyona fırsat verilmemeli
Dünyadaki
bu gelişmeleri kendileri açısından bir fırsat olarak değerlendiren bazı
çevreler, ülkemizde de bazı eylem plânları için harekete geçtiler. Barış Çakan
provokasyonu ilk girişimdi. Bu tutmadı ama yenisi için düğmeye basıldı.
Yazıyı
kaleme aldığım saatlerde 3 milletvekilinin vekilliklerinin düşürülmesini bahane
eden bazı çevrelerin Ankara’ya yürüyüş yapma kararı aldığına dair haberler
kamuoyuna yansıdı. Ayrıca CHP’nin de bu karara destek vermesi için görüşmeler
yapıldığı haber içeriklerinde yer aldı. Bu çok tehlikeli bir oyundur. Çünkü
ülkemizde etnik temelli karışıklıklar çıkmasını arzulayan odaklar eskiden beri
var ve her fırsatta bu emellerini gerçekleştirmek için provokasyon yapmaktan
kaçınmıyorlar.
Dünyadaki
son olayları fırsat bilen bu odaklar, Barış Çakan olayında
gerçekleştiremedikleri provokasyonu bu kararla gerçekleştirmek istiyorlar. Eğer
HDP yürüyüş kararını gerçekleştirirse, terör örgütleri yürüyüş sırasında olay
çıksın diye her türlü provokasyonu yapacaklardır.
Emniyet
güçlerimizin olası müdahalelerini de Floyd olayındaki hassasiyeti göz önüne
alarak dünya kamuoyuna yeni bir polis şiddeti olarak sunmayı deneyecekler ve
sonrası için plânladıkları kaotik eylemler için kendilerince bir meşruiyet
alanı oluşturmaya çalışacaklardır. Onun için buna fırsat verilmemelidir.
Özellikle CHP bu kararın arkasındaki gerçek amacı görmeli ve yeni provokasyonlara kapı aralayacak bu çağrılara destek niteliğinde hiçbir girişim içerisinde olmamalıdır. Aksi hâlde, oluşacak her türlü provokasyona ortak olmuş olacaklardır.