
BÜTÜN
dünyada yaşanan ve yakın bir tarihte vuku bulan gerek Kovid-19 salgını, gerek
güneyimizde akan gözyaşı ve harap olan haneler -ki ABD şeytanının oyunları ve
en son kuzeydeki Rusya ve Ukrayna problemi- ile tüm ülkelerin ekonomilerinde
umulmadık ciddî istikrarsızlıklar meydana getirdi.
Bu can yakıcı menfi hâl ve coğrafyamıza has özelliklerden
ötürü ülkemizin de bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Kadim tarihimiz ve
şanlı ecdadımızın cihanşümul mazisi bunun şahididir.
Son birkaç seneden beri değişik renk ve metotlarla
ihanet senaryoları/kumpasları ve en son finansal gücümüze yönelik yabancı merkezlerden
yapılan operasyonların yanı sıra kötü niyetli medya organlarının yayınları ile
muhalefet yapmayı iktidarın iyi veya kötü icraatına bakmaksızın sırf düşmesini/düşürülmesini
hedefleyenlerin (gayr-ı millî ittifakın) “Kriz var” algısı, bir kesim fırsatçının
da harekete geçmesine sebep oldu, oluyor.
Ürünün piyasada/stoklarda olmasına bakmadan fahiş fiyata
satılması, bazı malların kasıtlı olarak piyasaya sürülmemesiyle fiyat artışının
sağlanması, astronomik oranlardaki zamlar vatandaşın belini bükerken, kem
niyetlilere ve karaborsacılara da imkân sunuyor. Bu puslu havada fırsattan istifade
edip tamahkârlık yaparak hem insanlarımızın ekonomik durumlarının, hem de
ülkedeki toplumsal bütünlüğün bozulmasına sebep oluyorlar. İslâm ahlâkında ve
Türk töresinde yeri olmayan ekonomik kriz simsarlığı, vatandaşın parasını pul
hâline getiriyor.
İttifakla ilâhiyatçılar ve STK temsilcileri ise fırsatçılığın
Müslümana yakışmadığı konusuna vurgu yapıyorlar. Fırsatçıların bu ahvaline
bizim kültürümüzde “karaborsacılık” deniliyor. Oysa bizim medeniyet tasavvurumuzda
kanaatkârlık bir imkân meselesidir. Kanaatkârlık, insanın sahip olduklarına
rıza gösterip şükretmesi ve bunlarla yetinmesidir. Bu tavrın zıddı olan
tamahkârlık (açgözlülük) ise kişinin sahip oldukları ile yetinmeyip
başkalarının elindekilere göz dikmesi ve her daim daha fazlasını istemesidir. Sahip
olma tutkusu ve daha iyisini istemek fıtrî bir duygudur. Ne var ki, insanın
istek ve arzularına karşı ölçü koyması gerekir. İnsan kanaat etmeyecek ve
isteklerine bir sınır koymayacak olursa, ellerindekilerle iktifa etmezse,
mutluluğu ve huzuru bulmaz, bulamaz.
Ayrıca kanaatsiz olmak bir süre sonra kapitalizmin şiarı olan
“Nasıl olursa olsun, nereden gelirse gelsin, yeter ki benim olsun!” anlayışı
ile maazallah kumar, rüşvet ve hırsızlık gibi gayrimeşru işlere de sevk
edebilir.
***
Yazımıza başlık olan fırsatçıların başvurdukları usul
karaborsacılıktır.
Karaborsacılık nedir, neden bu gayr-ı ahlâkî işe
tevessül ediliyor?
Bir şeyin pahalanmasını (fırsat koklayarak) bekleyerek
alıkoymaktır karaborsacılık. Mevcut malı yok satmaktır. İslâm’da ticaret
hayatının serbest bırakılarak fiyatların serbest rekabet sonucu oluşması asıldır.
Acı olan şu ki, bazı mallar karaborsa için saklanınca
piyasada mal darlığı olur ve talep fazlalığı nedeniyle fiyatlar suni olarak
yükselmeye başlar. Bizdeki zeytinyağı/ayçiçeği yağı, şimdi de şekerde olduğu
gibi… Karaborsacının amacı da budur. Konunun itikadî yönü konusunda ortak
kanaat, Müslüman ahalinin çok olduğu bir yerde Resul-ü Kibriya’ya kulak vermektir:
“Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini
duyarsa sevinir.” (Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh, VI, 549.)
“Bir gıda maddesini kırk gece depolayıp (ihtiyaç varken)
saklayan Allah’tan uzaklaşmış, Allah da onu Kendisinden uzaklaştırmıştır.” (Ahmed
İbn Hanbel, II, 33.)
Bu Nebevî işaretten sonra yaşadığımız zaman diliminde meydana
gelen bu nahoş fiillerin ve müsebbiplerin hâl-i pürmelâli nicedir? Cici
demokraside bunlar neyin karşılığında kendine yer buluyorlar?
***
Kâğıt üzerinde demokrasiyle iktidarın yanlışlarını faş edene,
kendilerince muhtemel problemlerin çözümü için yeni teklifler yapana “muhalefet”
denir. Günümüzde ismi demokrasi olup yönetim tarzları farklı olan iktidar ve
muhalefetin mücadelesi/münasebeti kâğıt üzerindeki gibi mi? Yoksa “İktidar
gitsin de gerisi önemli değil” şeklinde mi? El-cevap: Yazılı olan gibi değil!
Üzülerek söylemeliyiz -hakkı bende olanları tenzih ederim-, insanların
riyakârlıkta yarıştığı, ticaretin yalan söyleme sanatına dönüştüğü, dürüst
insanların mumla aranır olduğu günümüzde insafsız stokçular güruhu ve onları
destekleyen sosyal medya fitnesi, bazı kirli ekranlar ve maalesef siyaset
yaptığını zanneden partiler/ittifaklar yangına körükle gidiyorlar.
İftiradan Allah’a sığınırım, açık konuşmak gerekirse, bugün
Müslümanlar olarak zor bir dürüstlük imtihanından geçmekteyiz. Maddenin putlaştırıldığı
günümüzde dünyevî çıkarlarımıza olan düşkünlüğümüz, lüks ve konforumuzu
kaybetme korkumuz eğilip bükülmemize, dürüstlükten ödün vermemize sebep oluyor,
rızık endişesine kapılıyoruz.
Müslümanlar olarak bizi kurtaracak tek çare,
Peygamber Efendimizin (sav) “El-Emîn” (güvenilir, namuslu, doğru sözlü) olma
vasfına sarılmaktır. Aksi takdirde içi dışı birbirine zıt, sözü başka ameli
başka, menfaat için eğilip bükülen ve onu her şeyin önünde tutan Müslüman tipi,
Yüce Dinimize en büyük zararı vermekte, insanları dinden soğutmaktadır. İnsanlar
İslâm’a değil de Müslümanlara bakarak dinimiz hakkında yanlış düşüncelere
kapılmaktadırlar. Bu ise ahiretimiz için büyük bir fitnedir.
Diğer yanda, “Er-rızk-u illâ-Allah” (Rızkı veren Allah’tır) düsturunu
unutmamız için çalışılıyor, insanlar rızık endişesine sevk ediliyor. İnanıyoruz
ki, “Ey Rabbimiz! Bizi iman etmeyenler için bir fitne unsuru (inançsızlık için
bir bahane) kılma! Bizi bağışla! Ey Rabbimiz, yegâne galip ve hikmet sahibi
ancak Sensin” (Mümtehine, 5).
2 Nisan 2022 günü başlayacak Şehr-i Ramazan’ı huzur ve dua
ikliminde eda etmek üzereyiz. Fırsatçılara, aklıselimin hoş görmediği
tamahkârlara ve ölçüsüzlere ulema-i amilîn şöyle buyuruyor: “Müslüman, din
kardeşinin zaafından faydalanmamalıdır. Fahiş fiyatlamadan kaçınmak gerekir. Tüccarın
ölçülü olması elzemdir. Karaborsacılık dinen haramdır. Ev sahiplerinin kendini
kiracı yerine koyarak makul bir zam yapmaları gerekir. Müslüman her fırsatta
din kardeşini korumalıdır.”
Hak söze “Âmenna” demek lâzım. Vesselâm…