Fırat’ın batısındaki huzur ve güven, doğusunda da sağlanacak!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin burada üç amacı var. Bunların birincisi, 911 kilometrelik Suriye sınırında yerleşen PKK-PYD terör örgütünü etkisiz hâle getirmek; ikincisi, Irak’tan Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridorunu engellemek ve üçüncüsü de Suriye’nin emniyetli ve güvenli bir ülke hâline gelmesini sağlamak.

YURTİÇİ, Irak’ın kuzeyi ve Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısının ardından teröre karşı mücadeleyi Fırat’ın doğusuna taşıyacak adımlar atılmaya başlandı. Türkiye, kararlılığı ve dik duruşuyla Amerika’nın güvenli bölge için adım atmasını sağladı. Şu âna kadar yürütülen ilk safha faaliyetler henüz birer başlangıç. Bunun devamı gelecek. Kararlılığın sürmesi hâlinde Suriye’deki amaçlara ulaşılacak.

Türkiye’nin Suriye’de üç amacı var: Bunların birincisi, 911 kilometrelik Suriye sınırında yerleşen PKK-PYD terör örgütünü etkisiz hâle getirmektir. İkincisi, Irak’tan Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridorunu engellemek, üçüncüsü ise Suriye’nin emniyetli ve güvenli bir ülke hâline gelmesini sağlamaktır.

Türkiye bu üç amacı Fırat’ın batısında gerçekleştirdi. Terör koridoru kesildi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekât bölgelerine yüz binlerce insan geri döndürüldü. O yüz binlerce insan, şimdi topraklarında huzurla yaşıyorlar. Şimdi aynı hamle, Fırat’ın doğusunda yapılacak. Bu bir süreç ve adım adım bu hedeflere ulaşılacak. 

Süreçte dikkat çeken kronoloji

Buraya nerelerden gelindiğine bir bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Zira 28 Mart 2018’de ABD Başkanı Donald Trump’un “Çok yakında Suriye’den çekileceğiz” şeklinde yaptığı açıklama unutulmamalı. Trump bu açıklamayı yaptığında, Suriye’deki ABD askerî varlığı 2 bine yakındı. Amerika, ortağı PKK/PYD ile Suriye’nin topraklarının üçte birine sahip değildi. PKK/PYD’ye henüz 20 bin TIR dolusu silah yardımını da yapmamıştı. Türkiye ise henüz Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlatmamıştı. Beşar Esed ile Rusya ve İran ortaklığı, Doğu Guta ve Deraa bölgesine henüz hâkim değildi.

O günlerde Amerika, Türkiye’yi Münbiç’te oyalamaya devam ediyordu. Suudi Arabistan ve yandaşları da Suriye’de faaliyet içine girmişlerdi. ABD’li General Votel, Körfez ülkelerine İran’a karşı birleşme çağrısı yapıyordu. Bölgedeki asıl amacı İsrail’in güvenliğini sağlamak olan Amerika’nın generali Votel, “Bunu da ancak Suriye Demokratik Güçleri (PKK/PYD) ile yapma kabiliyetimiz var. Bu ilişkimiz, İran’ın Tahran’dan Beyrut’a uzanan bağlantı kurma hedefini engelleme imkânı sağlar” diyordu.

Amerika, Suriye’den askerlerini çekmedi. Trump’un açıklamaları havada kaldı. Suriye’nin toprak bütünlüğünü önceleyen politikalarıyla bilinen Türkiye, Amerika’ya Suriye kuzeyinde “güvenli bölge” kurma çağrısı yaptı. Başkan Trump da Twitter mesajıyla bu öneriyi destekledi. Güvenli bölge kararı, Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlama ve mültecileri topraklarına döndürme ısrarı ve kararlı tutumu sonucunda alındı. Bu gelişmelerle birlikte, Ağustos ayı başından bugüne devam eden süreç başladı.

Her ne kadar “güvenli bölge” ifadesi kullanılmış olsa da uzun süre bu konuda adım atılamayınca ve Fırat’ın doğusundan Türkiye’ye yönelik tehditler artınca, Türkiye diplomasiyi yoğunlaştırdı. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Temmuz ayının son haftasında Ankara’ya geldi. Jeffrey’nin Ankara’da temaslarını sürdürdüğü sırada Ceylanpınar’da yaşanan roketli saldırı, Türkiye’nin tezlerindeki haklılığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Güvenli bölge konulu ilk çalışmalar Jeffrey ile yapılırken, bu sırada ABD’nin CENTCOM Komutanı McKenzie, Suriye kuzeyinde terörist elebaşlarıyla toplantı çıkışı tokalaşırken görüntü veriyordu. Türkiye bu görüntüleri bir yere not etti ve sabırla devletlerarası görüşmeleri sürdürmeye devam etti. Ankara’da 5-8 Ağustos tarihleri arasında TSK ve ABD askerî heyetleri arasında yapılan görüşmelerden 7 Ağustos Mutabakatı çıktı.

 

Türkiye strateji savaşı verecek!

Başkan Trump, güvenli bölgenin derinliği konusunda “20 mil” ifadesini kullanmıştı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan da bunun üzerine, “20 mil daha uzatılabilir” açıklaması yaptı. İki ülke arasında güvenli bölge konusunda mutabakat sağlanırken, “barış koridoru” ifadesi de metinde açıkça yer aldı.

Ancak generallerin Trump yönetimi üzerindeki etkisi, bu sürecin zorlu olacağını gösteriyor. Henüz derinlik konusu iki lider arasında netleştirilmiş değil. Şu an için 10 ilâ 14 kilometrelik bir derinlikten bahsediliyor. Ancak bu derinlik zamanla genişleyecektir.

Söz konusu bölgeye gönderilmek istenen mülteci sayısı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “1 milyon mülteci” açıklaması yaptı. Bu da derinlikli bir güvenli bölgenin ihtiyaç olduğuna ve nihâî hedefin deklerasyonu açısından önemli bir gelişme!

Sahadaki fiilî durum göz önüne alındığında, güvenli bölge düz bir hat üzerinden çizilemez. Bu hat çizilirken, plânlamaların gerek masada, gerekse sahada çok iyi bir şekilde yapılması gerekiyor. Örneğin Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun güvenli bölge teşkiliyle birlikte geri taşınması beklenen Karakozak Köprüsü bölgesi, Türkiye sınırından yaklaşık 37 kilometre uzaklıkta. Yine Münbiç merkezine mesafe de 40 ilâ 45 kilometreyi buluyor. Fırat nehri üzerindeki Teşrin Barajı’nın kontrolü de güvenli bölgenin güvenliğinin kontrolü için büyük önem arz ediyor.

Münbiç’in coğrafî alanı içerisinde bulunan Teşrin Barajı, gerek Münbiç, gerekse Suriye kuzeyindeki diğer güvenli alanların elektrik ve su ihtiyacının karşılanmasında öne çıkan bir alan olarak kontrolü kritik bir nokta! Güvenli bölgede kontrolün sağlıklı işleyebilmesi için Münbiç’ten Irak kuzeyine uzanan M4 karayolunu baz alan bir stratejinin çizilmesi gerekiyor. M4 karayolunun kontrolünün Türkiye’de olması, gerek gözetleme sistemleri ve devriye güzergâhı ve sağlıklı kontrol olanakları açısından, gerekse teröristlerin ikmâl ve lojistik yolunu kesmek açısından hayatî öneme sahip!

Bu hassasiyetler ışığında güvenli bölge, her bir noktası ayrı dengeler ihtivâ eden Suriye coğrafyasında düz bir çizgide değil, yer yer 40, yer yer 30, yer yer 60 kilometre derinliğinde bir coğrafyayı gerektiriyor. 

Müşterek Harekât Merkezi nasıl işlemeli?

Amerika ile müşterek çalışmalara dönecek olursak, 7 Ağustos’tan itibaren başlayan süreçte de hızlı gelişmeler yaşandı. Belirlenen yol haritası ve zaman çizelgesi doğrultusunda takvim aksaksız işletildi. Türk ve Amerikan askerlerinin koordinasyonuyla görev yapan Birleştirilmiş Müşterek Harekât Merkezi’nin Ana Harekât Merkezi Şanlıurfa’da, İleri Harekât Merkezi ise Akçakale ilçesinde tesis edildi ve merkez, 12 Ağustos itibariyle faaliyete geçirildi.

MHM’nin işleyişi üzerine iki ülke askerî koordinasyonu için general seviyesinde görevlendirme yapıldı. 14 Ağustos’ta insansız hava araçları (İHA’lar) sınırı geçti ve keşif yaptılar. 15 Ağustos’ta ABD Avrupa Kuvvetleri (EUCOM) Komutan Yardımcısı Korgeneral Stephen Twitty, Ankara ve Şanlıurfa’da temaslarda bulundu. Bu görüşmelerde müşterek birliklerin koordinasyonu, lojistik mekanizmasının kurulumu, kontrol noktalarının belirlenmesi, hava sahasının kontrolü ve koordinasyonu gibi müşterek harekâta ilişkin çok sayıda teknik detay netleştirildi. 24 Ağustos’ta da İHA’ların görüntü aldığı hedefler ve istihbarat bilgilerinin yakından kontrol edilmesi için helikopterlerin keşif uçuşları yapıldı.

Helikopter uçuşlarıyla aynı zamanda hava sahası güvenlik testi gerçekleştirildi. İHA’lar ve helikopterlerle tespit edilen mevziler, tüneller ve diğer yapılar kullanılamaz hâle getirildi ve imha edildi. PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG’nin Türkiye’ye karşı oluşturduğu terörist mevzilerin ortadan kaldırılması ve ABD’li muhataplardan bu konuda verilen bilgilerin kontrolü ile birlikte bölgenin güvenli bölge olarak tesisi konusunda önemli bir aşama geride bırakılmış olacak.

Hâlen ABD ile müşterek harekâtın ilk safha faaliyet sürecindeyiz. Bu kapsamda müşterek kara devriyesi de mutabakata varıldıktan 1 ay sonra yapıldı. Türk askeri, 8 Eylül’de Ohali köyü geçişinden Suriye kuzeyine girdi. Sabah erken saatlerde başlayan devriye faaliyeti için Türk askeri erken saatlerde, Akçakale’nin yaklaşık 35 kilometre doğusundaki Ohali köyüne, Amerikan askeri ise hemen karşısındaki Haşişi köyüne geldi. 

Türk ve Amerikan askerî konvoyları sabah saat 09:05’te sınır hattında buluştular. Sınırdaki beton blok, zırhlı araçların geçişi için kaldırıldı. İlk kara devriyesine Amerika 2 mayın tespit aracı ve 6 zırhlı personel taşıyıcı, Türkiye ise 6 zırhlı araçla katıldı. Araçlar devriye için hareket etmeden önce insansız hava araçlarıyla güzergâhta keşif uçuşu yapıldı. Devriye öncesi havalanan Apaçi ve Atak helikopterleri de hem keşif yaptı, hem de kara devriyesi süresince hava desteği sağladı. Fırat’ın doğusuna kara devriyesini icra eden Türk askerî konvoyu; komando, istihkâm, muhabere, sağlık ve keşif unsurlarından oluşturuldu.

TSK ve ABD konvoyunun Suriye’de güvenli bölgenin tesisine yönelik gerçekleştirdikleri ilk kara devriyesi, “organizasyon ve harekât” olmak üzere iki aşamadan oluştu. Sınırda Türk bayrakları takılan zırhlı araçlar, saat 09:30’da Suriye kuzeyine geçti. Burada Türk ve Amerikan askeri arasında yaklaşık 50 dakikalık bir koordinasyon görüşmesinin ardından TSK ve ABD askerî konvoyu saat 10:20 itibariyle hareket etti ve yaklaşık 25 kilometre batıdaki Tel Abyad istikametine yöneldi.

Bu yönde bir süre gözlemlerde bulunan ortak konvoy, ardından güneye doğru daha iç kısımlara hareket etti. Devriye faaliyeti, önde Amerikan mayın tespit araçları olmak üzere toplam 14 araçlık uzun bir konvoyla gerçekleştirildi. Savaş helikopterleri korumasındaki devriye faaliyeti, yaklaşık 2 buçuk saat sürdü. Türk ve Amerikan zırhlı araçlarından oluşan konvoy, Ohali geçişine saat 12:40’ta geri döndü. TSK konvoyu Türkiye sınırına yaklaşırken, yerli üretim Atak helikopterler, bölgede uçuş yaparak Türk birliklerini karşıladı.

Türk ve Amerikan askeri arasındaki müşterek devriyeler, Tel Abyad ile Resulayn arasında yaklaşık 120 kilometrelik bir alanda başlatıldı. İlk etapta devriye faaliyetlerinin derinliği 10-15 kilometre olarak belirlendi. Amerika destekli PKK/PYD-YPG, bu bölgeyi 5 yıl önce işgâl etmişti. Kara devriyesi öncesi PKK, bu bölgedeki paçavralarını indirdi ve bölgeden çekildi. Kara birliklerinin bu bölgeden ilk adımı atmalarıyla birlikte Fırat’ın doğusu plânlamalarında Tel Abyad ve Resulayn kapısı açılmış oldu. Devriyelerin başlama güzergâhı olarak bu bölgenin seçilmesi konusunda “geçiş noktasının en uygun olduğu, meskûn mahallin az olduğu bir bölge olması, sınır hattına doğru uzanan yol dolayısıyla da konvoyun geçişine uygun olması”, öne çıkan özellikler oldu. Bu da faaliyetlerin meskûn mahallerden uzak ve kritik olmayan bölgelerden başlatılmış olduğunu gösterdi. 

Devriyelerle amaçlanan ne?

Müşterek kara devriyeleri, haftanın belirli günlerinde rutin bir şekilde devam edecek. Kara devriyesine savaş helikopterlerinin de eşlik etmesi, bölgenin hâlen güvenlikten uzak bir noktada olduğunu gösteriyor. Birinci safha olarak görülen bu aşamada, güvenli bölge tesisi kapsamında gereken gözlem noktaları oluşturulmasına ilişkin herhangi bir gelişme ise kaydedilemedi. Oysa bölgenin güvenliğinin kontrolünün ardından gözlem noktaları oluşturularak ileri harekât hazırlığı yapılması ve sonraki devriyelerde de buradan ileri noktalara hareket edilmesi gerekir. Bu da Amerika’nın oyalamalarını sürdürdüğünü gösteriyor.

Biz oyalama taktiklerinin her türlüsünü Münbiç’te gördük ve yaşadık. Fırat’ın doğusuna yönelik olarak, şu âna kadar Amerika’nın Münbiç’te atmamış olduğu adımları attığını söylemeliyiz. Münbiç’te bu kadar üst düzey koordinasyon ve bu kadar heyetlerarası temas olmamıştı. Türkiye’nin kararlılığı karşısında Fırat’ın doğusunun Münbiç gibi olamayacağını Amerika’nın da anladığını görüyoruz. Lâkin ilk kara devriyesindeki tablo, oyalama taktiklerine başvurmaya devam etmek istediklerini gösteriyor. Dolayısıyla Türkiye her adımda büyük bir uyanıklıkla ve taleplerinde ısrarcı olarak hareket etmek zorunda!

Nihâî olarak Türkiye, hâlen tek başına müdahale seçeneğini masada tutuyor ve bu seçenek karşısında Amerika, Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirleri almak ve taleplerini karşılamak zorunda olduğunu biliyor.

Güvenli bölgenin tesisine yönelik faaliyetlerin dikkat ve hassasiyetle denetlenmesi, arazideki uygulamaların yerinde görülmesi ve takvime uygun ilerlenmesi maksadıyla havadan ve karadan ortak devriyelere önümüzdeki günlerde de devam edilecek. Sahadan gelen verilerin güvenli uçuşa emniyetli olduğunu teyit etmesiyle birlikte Türk ve Amerikan savaş uçakları, belirtilen güzergâhlara uygun olarak havadan müşterek devriye faaliyetlerini icra edecekler. Hava devriyesinin başlamasıyla birlikte, aynı zamanda hava sahasının uçuşlara açılması ve emniyetli uçuşa uygunluğu da test edilmiş olacak. 

Suriye’nin kuzeyi/Fırat’ın doğusunda teröristlere ait barınak, sığınak ve tahkimatın imha edilmesi, ellerindeki ağır silahların toplanması, teröristlerin bölgeden çekilmesi ve sonrasında Suriyeli kardeşlerimizin evlerine dönmesi için gerekli koşulların oluşturulmasını sağlamak maksadıyla ortak faaliyetlerse plânlandığı şekilde gecikmeye meydan vermeden sürdürülecek. Bu doğrultuda bölgeye müşterek jet uçaklarının devriyelerinin başlaması ve kontrol noktaları, üs bölgelerinin tesis edilmesi sûretiyle bölgenin güvenliğinin tam olarak teşkil edilmesini, yerel yönetimlerin bölgenin asıl sahiplerini içerecek şekilde yeniden oluşturulmasını bekliyoruz.

Fırat’ın doğusuna güvenli bölge tesisi kapsamında Türkiye ve ABD tarafından varılan mutabakat ve oluşturulan yol haritası ve takvim gereği, bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar ve buna eklenecek olan jetlerin devriye faaliyetlerinin tamamı, kara birliklerinin devriye faaliyetlerine başlamaları ve gözetleme üs bölgelerinin oluşturulması safhasına bir hazırlık olarak görülüyor. Türkiye, kara birliklerinin sınırı geçerek devriyelerinin başlatılmasını, Güvenli Bölge Mutabakatı’nın en kritik ve önemli safhası olarak görüyor.

Kara birliklerinin sınırı geçmesi, Türkiye’yi, taleplerinin karşılanması kapsamında tatmin edebilecek noktada mutabakatın en önemli adımı oldu. Bugüne kadar atılmış tüm adımları ise Türkiye açısından güvenli bölgenin tesisi için kritik önemdeki üs bölgeleri ve gözetleme noktalarının oluşturulması öncesi ayrıntı maddeleri, alt maddeler olarak görebiliriz. 

Türkiye, tek başına hareket hakkını saklı tutuyor!

Suriye kuzeyi boyunca bir terörist oluşuma izin vermemekte kararlı olan Türkiye, meşru müdafaa ve tek başına hareket ederek güvenli bölgeyi oluşturma hakkını saklı tutuyor. Bu doğrultuda ABD ile müşterek adımların kesintiye uğraması ve uzatılması hâlinde B ve C plânları da hazır. Bu da kara birliklerinin içeriye girme takviminde olası bir oyalama hâlinde gündeme gelecek.

Amerika, Türkiye’nin kararlılığı karşısında yeni sözler verdi ve bu kez oyalamaya gidemedi. Ancak Amerika, bir yandan da terörist örgüte verdiği sözler üzerinden bu süreçte ciddî bir ikilem yaşıyor. Bölgedeki terörist unsurlara sözde özerklik sözü, bölgeye getirdiği ve hâlen vermeye devam ettiği tonlarca silah sözü, İsrail’e bu bölgede güvenliğini sağlama noktasında verdiği söz ve de Suriye’de ve Orta Doğu’daki varlığını sürdürerek İran’a yönelik plânlamalarının altyapısını hazırlama konusunda yapması gereken çalışmalar da göz önüne alındığında, Amerika hayli zor durumda.

Güvenli bölge adımlarına Rusya’nın da tam desteği var ve burada bir Münbiç oyalaması yaşamayacağımızı gösteren gelişmeler bu şekilde yaşanıyor. Amerika’nın Avrupa ve Merkez Kuvvetler Komutanlıklarından korgeneral seviyesinde yakın aralıklarla yapılan ziyaretler ve üst düzey temas trafiği de Amerika’nın, Türkiye’nin kararlılığı karşısında konuya ciddiyetle eğildiğini gösteriyor.

Amerika ile müşterek çalışmalarda daha detaylandırılması gereken çok sayıda konu var. Amerika’nın verdiği ve tutması gereken sözler var. Ancak bunlar tamamlandığında Fırat’ın doğusunda güvenli bir bölgeden söz edebiliriz. An itibariyle Amerika, PKK/PYD’ye desteğini kesmiş değil. Bu bölge terör yuvası olmaktan çıkarılmadığı, verilen silahlar toplanmadığı müddetçe müttefikimiz Amerika için samîmiyet sorgusu sürecek.

Cumhurbaşkanımızın bu bölgeye harekât talimatı, Trump’un ricası üzerine geri çekilmişti. Ancak Türkiye, gerektiği zaman gerekeni yapmaya müzahir güçlü bir ülkedir ve bu konuda da kararlıdır. Güvenli bölge, Türk askerinin kontrolünde ve teröristlerin barınmadığı bir alan olarak teşkil edilmelidir ve Türkiye bu konuda çok hassastır. Burada İdlib modeli ise asıl olmalıdır. Bu nedenle de üs bölgeleri ve kontrol noktalarının bir an önce teşkili gereklidir.

Fırat’ın doğusu konusunda Türkiye, güvenli bölgenin asgarî 30 kilometre derinliğinde bir hattı kapsamasını, PKK ve Suriye uzantısı PYD-YPG güçlerinin ve sempatizanlarının bölgeden tamamen çıkarılmasını, bölgenin her türlü silah ve sistemlerden arındırılmasını, Türkiye’de bulunan mültecilerin bu bölgeye yerleştirilmesini, kasaba ve şehirlerin yönetimlerinin de yerel unsurlara devredilmesini istiyor.

Amerikan muhataplarının yanı sıra Rusya ile de güvenli bölge konusunda görüşen Türkiye, güvenli bölgenin kurulmasının ancak Türkiye’nin beklentilerini karşılayan bir plân ile mümkün olduğunu net olarak vurguluyor. PKK/PYD-YPG angajmanını sonlandıramayan müttefikimiz Amerika ise, demografik yapının değiştirildiği bölgeden YPG unsurlarının tamamen çıkarılmasına yanaşmıyor. Amerika, silahlı radikal milislerin çıkarılmasına yanaşsa da diğer terörist unsurların kalması konusunda bastırıyor. Bu konu, görüşmeleri kilitliyor. PYD-YPG’lileri ordu gibi donatan ve eğiten Amerika, eğitip donattığı bu unsurların Suriye’de Anayasa Komisyonu da dâhil yeni sistemde yer bulmasında ısrar ediyor.

Fırat’ın doğusunda ABD ile müşterek çabalarda yol kat etmek, hızlı ve kolay olmayacak. Kamışlı’daki rejim güçlerinin varlığı, Fırat’ın doğusundaki sorunlu alanlardan biri. Bu da güvenli bölge oluşumunda Rusya ile koordineyi gerektiriyor. Yine terörist örgüt PKK/PYD için Kamışlı ve Kobani başta olmak üzere bazı bölgeler büyük önem taşıyor. Dolayısıyla Fırat’ın doğusunda güvenli bölgenin tam güvenlikli olarak teşkili, uzun soluklu bir çalışma olarak görülüyor. Ve nihâyetinde “barış koridoru” olarak adlandırılan bu çalışmaya, Münbiç’in terör örgütünden arındırılması ve Tel Rıfat bölgesinden de terör örgütünün çıkarılmasının eklemlenmesi gerekli. 

Son söz

Nihâî olarak Suriye kuzeyi/Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge ve daha geniş anlamıyla “barış koridoru” çabalarında Türkiye’yi zorlu bir diplomatik ve askerî mesai bekliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin burada üç amacı var. Bunların birincisi, 911 kilometrelik Suriye sınırında yerleşen PKK-PYD terör örgütünü etkisiz hâle getirmek; ikincisi, Irak’tan Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridorunu engellemek ve üçüncüsü de Suriye’nin emniyetli ve güvenli bir ülke hâline gelmesini sağlamak. Türkiye, bu üç amacı Fırat’ın batısında gerçekleştirdi. Terör koridoru kesildi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekât bölgelerine yüz binlerce insan geri döndürüldü. Şimdi aynı senaryo Fırat’ın doğusu için plânlanıyor. Fırat’ın doğusuna ise 1 milyonun üzerinde Suriyelinin döndürülmesi bekleniyor. Türkiye bu konuda çok kararlı ve bu kararlılığı Amerika, tüm kurum ve kuruluşlarıyla anladı. Bunu da Amerikan heyetlerinin birinin gidip birinin gelmesinden ve Türkiye ile koordinasyon hâlinde hareket etmelerinden görüyor ve anlıyoruz.

Türkiye bu konuda diplomasi yollarını kullanarak kararlılığını ortaya koymuş, hâlde bir sıkıntı yaşamadan Fırat’ın batısında olduğu gibi doğusunda da Suriyelilerin emniyetli, huzurlu ve güvenli bir şekilde evlerine dönüp burada özgür bir şekilde yaşamalarını sağlayacak. Bunu aynı zamanda yurtiçinde, Irak kuzeyinde ve Fırat’ın batısında yürüttüğü teröre karşı mücadelesinin bir devamı olarak gerçekleştirecek.

Güçlü Türkiye’nin kararlılığı karşısında hiçbir gücün duramayacağına inancımız tamdır!


---------------------------

*Emekli Tuğgeneral