Fındığın anavatanı Şanlıurfa’ya selâm olsun!

AK Parti’nin önünde çok kritik “1 yıl” var! Bu süreyi, vatandaşın çarşı pazarla arasını düzeltmekle, maaşları enflasyona ezdirmemekle geçirmesi gerekiyor. İşte o zaman, savunma sanayiinde yüzde 70’e varan millîliğin, Karadeniz’de bulunan doğalgazın, yok edilen terörist sayısının sadece bu yıl 2 bin 600’ü, 2015’ten bu yana da 33 bini geçerek terörün bitme noktasına gelmesinin bir anlamı olacak bazıları için. Bugün markete giderken üç kuruşun hesabına takılan, dolar 14 lirayı geçti diye “Vatan elden gitti” diyenler, İsrail’e, ABD’ye, AB’ye, Rusya’ya, Çin’e boyun eğmeyen Türkiye ile gurur duymayı hatırlayacak cebi para görünce.

BAZILARI çok komik olur, bazıları utandırır. Kimi cehaletten olur, kimi dil sürçmesinden. Ama siyasetin tabiatında vardır; her siyasetçi gaf yapar. Kılıçdaroğlu’nun gafları ise birkaç ciltlik kitap olacak neredeyse. İşte onlardan birini Urfa’daki konuşmasında yaptı ve fındığın yüzde 42’sinin yetiştiği yer olarak ilân etti Urfa’yı.

Özellikle sosyal medyada, bir hafta boyunca biz de güldük bu hataya. Neyse ki Özgür Özel çıkıp bunun bir dil sürçmesi olduğunu, fıstık yerine sehven fındık dediğini söyledi de anladık (!) bu hatanın cehaletten kaynaklanmadığını.

Alışığız biz tabiî Mersin’i Güneydoğu’nun bir ili, Çorum’u da ülke yapmasına. “Öyle, Sayın Başbakan gibi, söz verip sözünün arkasında duran insan değiliz biz”, “Bize güveneceksiniz, namussuz siyasete evet diyeceksiniz”, “Allâh (hâşâ) insanın yarattığı en değerli varlıktır, inancıyla, kimliğiyle benim başımın üstünde yeri vardır”, “Kimse cesaret edemiyorsa kim cesaret edecek? Allâh’tan korkmayan biz cesaret edeceğiz” dediğinde de biliyorduk dilinin sürçtüğünü.

Gerçekten, böyle dil sürçmeleri gayet normal, hayatın akışında her an karşılaşabileceğimiz, tebessüm ettiren hatalar. Belki de siyasetin toplumdaki stresini azaltan bir etken bu. Ancak kimsenin kimseyi suçlayacağı bir alan olmamalı bu ve benzeri hatalar. Siyaseten yıpratmak için kullanacaksak eğer, Kunut duâlarını âyet zannedip de dini siyasete alet etme cehâletini, anayasa referandumuna neden “Hayır” denmesi gerektiğini anlatırken, yeni sistemde başbakanlık mâkâmı olmayacağını dahi bilmemesini kullanabiliriz.

Vatandaş “Altı oku sayar mısınız?” dediğinde cevap verememesini, Erdoğan için “İstiklâl Marşı’nı okuyamaz” deyip de kendisinin daha ilk mısrada takılmasını, iftar sofrasında ezanı beklemeden yemeğe başlamasını, mitingde salâ sesi duyup ezan zannetmesini falan da konuşabiliriz. Ama bizim asıl meselemiz, Kılıçdaroğlu’nun cehâleti ya da dini istismar ederek siyaset yapması değil.

Artık olay çok daha vahim bir yere gidiyor. Ülkede bir döviz ve fiyat artışı sorunu var maalesef. Reel ekonomi kuralları içerisinde anlamlandırılamayan bu sorunun tek sebebi Erdoğan. Herkes biliyor ki, Erdoğan ve AK Parti iktidarı düşerse döviz ve enflasyon da düşecek. Muhalefete göre iktidarın yanlışlarıyla, iktidara göre ise Türkiye’nin doğrularıyla gelindi bu noktaya. Yani bir taraf Erdoğan giderse ülkenin doğru yönetileceği, diğer taraf ise muhalefetin muhtemel iktidarında güdümlü Türkiye tarihine geri dönüleceği iddiasında.

Mevcut ekonomik şartlardan mutlu olan hiçbir kesim yok; buna iktidar da dâhil. İşte bu yüzden, CHP’nin seçim politikası da ekonomi üzerine yoğunlaşmış durumda. Mutfağını ateş sarmış vatandaşın, pandeminin getirdiği daralmadan kurtulmaya çalışan esnafın, gübre-tohum-mazot fiyatlarından yakınırken üstüne bir de kuraklıkla boğuşan çiftçinin yaralarına parmak basıyor sürekli. Ev hanımına sigorta, kredilere faiz silme, asgarî ücretten vergi almama gibi vaatlerle göz boyamaya çalışıyor. Z kuşağına vadettikleri ise göz kamaştırıcı…

Böylelikle vatandaşın, vatanı ile cebi arasında tercih yapması amaçlanıyor. Ekonomik kaygısı kadar cehalet katsayısı da yüksek olan küçük bir kesimi AK Parti’den koparabilmek için her şey. Çünkü o kesim, “Bunları nasıl yapacaksın?” diyemiyor Kılıçdaroğlu’na.

Urfa’da, “Belediyeyi bize verin, bütün çiftçilere elektriği bedava vereyim” dediğinde, bir Allâh’ın kulu da kalkıp İzmir’de, Aydın’da, Trakya’da, Eskişehir’de 20 yıldır belediyecilik yapan CHP’nin oralardaki çiftçilere neden bedava elektrik vermediğini sormuyor. Çünkü o gurur duyduğumuz “Teknofest kuşağı” yok her yerde. Erdoğan’ın bir dönem daha Türkiye’yi yönetmesinin bir bekâ meselesi olduğunu herkese anlatmak mümkün değil.

AK Parti’nin önünde çok kritik “1 yıl” var! Bu süreyi, vatandaşın çarşı pazarla arasını düzeltmekle, maaşları enflasyona ezdirmemekle geçirmesi gerekiyor. İşte o zaman, savunma sanayiinde yüzde 70’e varan millîliğin, Karadeniz’de bulunan doğalgazın, yok edilen terörist sayısının sadece bu yıl 2 bin 600’ü, 2015’ten bu yana da 33 bini geçerek terörün bitme noktasına gelmesinin bir anlamı olacak bazıları için. Bugün markete giderken üç kuruşun hesabına takılan, dolar 14 lirayı geçti diye “Vatan elden gitti” diyenler, İsrail’e, ABD’ye, AB’ye, Rusya’ya, Çin’e boyun eğmeyen Türkiye ile gurur duymayı hatırlayacak cebi para görünce.

Ben, bu yönde bir hazırlık olduğu kanısındayım. Asgarî ücret, memur ve emekli zamları üzerindeki tahminler, stokçular ve karteller üzerindeki baskılar, ekonomik değeri olan yeni bazı müjdelerle desteklenecek ve çok daha iyi bir yıl geçireceğiz inşâallâh.