Filistin kimlere vaat edilmiştir?

Kudüs’teki Haçlı Krallığı toplam 88 yıl hüküm sürmüştür. Bu krallığın ömrü, İsrail’in ömrü için de önemli bir haber niteliğindedir. İsrail 14 Mayıs 1948’de kuruldu. Yani üzerinden 75 yıl geçmiştir. Mutlaka Kudüs Haçlı Krallığı gibi 88’inci yılında yıkılacağını söylemek zordur. Kudüs Haçlı Krallığı dışarıdan taşınan Hıristiyan nüfusla kurulmuş, her türlü zulmü yapmış ve 88 yıl yaşayabilmişti. İsrail de dışarıdan taşınan nüfus ile kuruldu ve geçen 75 yılda her türlü kötülük ve zulmü fazlası ile yaptı. Bu hâliyle yaşaması mümkün değildir.

SON yıllarda İsrail’in Filistin’i gasp ve işgal etmesine meşruiyet arayanlar, Kur’ân’da da bunun işaretleri olduğunu iddia edegelmişlerdir. Bu iddialara bakılırsa, Kur’ân’da hem Yahudilerin “üstünlükleri” vurgulanmış, hem de Filistin’in Yahudilere aidiyeti belirtilmiştir.

Aslında bu tür iddialar doğrudan Yahudi Siyonizminin Kur’ân’a onaylatılma çabasıdır. Kur’ân gibi bir kitapta doğrudan bir ırkı üstün tutan ifadelerin aranması akla ziyandır. Aynı zamanda Kur’ân’ı hiç tanımamak veya tahrif etme isteği ile yapılan kötü niyetli bir çabadır.

Her şeyden önce tarih, değinilen iddiaların aksine şahitlik etmiştir. Tevrat’ta Filistin’in ilk sakinleri olarak Amalikalılardan söz edilmiştir. Amalika, Tevrat’ın Araplara verdiği bir isimdir. Filistin ve çevresi sonradan “Kenan diyarı” diye de tanınmıştır. Yine Milât öncesi 12’nci yüzyılda Filistinliler buraya gelmiş, Roma Dönemi’nden başlayarak bölge bunların adından dolayı “Filistin” diye adlandırılmıştır. Filistin’in sahil kesimine ise Fenikeliler yerleşmiştir.

Yahudiler Hazreti Musa öncülüğünde Mısır’dan çıkınca (ya da kovulunca) buraya yönelmişlerdir. Zaten kuzeye (Akdeniz’e) doğru gidemezlerdi. Mısır’ın batısı ve güneyi de tehlikeliydi. Bu yüzden Yahudiler kendileri için doğuya (Sina yarımadası üzerinden) Filistin’e doğru gitmeyi tercih etmişlerdir. Coğrafyanın belirleyici olması burada kendini bir kere daha göstermiştir.

Buna karşılık Yahudiler, Filistin ve çevresinin kendileri için Tanrı tarafından vaad edilmiş toprak (Arz-ı Mevud) olduğunu iddia etmiş iseler de herkes bilir ki Kur’ân’da “vaad edilmiş toprak” deyimi yoktur. Burada değinilen ve değinilmeyen İsrailoğulları hakkındaki ayetler de Hazreti Musa dönemindekiler muhatap alınarak söylenmiştir.

“Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetleri ve sizi âlemlere üstün kıldım” (Bakara, 122) ayetindeki “siz ve âlemler” karşılaştırmasında, “bir taraf İsrailoğulları, diğer taraf ise diğer topluluklar” diye anlaşılması isabetli olur.

O sırada İsrailoğullarına verilen nimetler nelerdir? Firavun’un elinden kurtarılmaları, Kitap (Tevrat) verilmesi, Resul (Musa) gönderilmesinin bildirilmesi ve verilen nimetlerin hatırlatılmasıdır. İşte verilen bu nimetler ise İsrailoğullarını diğer topluluklardan farklı kılan (feddal) taraftır. Çünkü o sırada henüz kendilerine kitap verilmeyen/resul gönderilmeyen diğer topluluklara göre bir farklılık nedenidir.

Değinilen nimetlere muhatap olmak Yahudilerin sorumluluğunu arttırmıştır. Yoksa Yahudileri üstün yapmış değildir. Ancak tarihen sabittir ki, Yahudiler sorumluluklarını yerine getirmemişler, aksine verilen nimetlere karşı nankörlük etmişlerdir. Bu hatırlatmalardan İsrailoğullarının diğer topluluklardan üstün yaratıldıkları, hatta bu üstünlüklerinin kıyamete kadar devam ettirileceği anlamı çıkar mı? Elbette çıkmaz. Üstelik o nimetlerin verildiği Yahudiler, şüphesiz Musa’ya (as) uyanlardır. Bugünkü Netanyahu oğullarının Musa’ya (as) uyan bir tarafı var mıdır? Yoktur! Buna rağmen Musa’ya (as) uyanlar için söylenmiş bu tür vurguları bugünün azgın/katil/kan içici barbarları için bile geçerli saymak, tarif edilemez bir akıl/vicdan yoksunluğudur.

Mısır’dan çıkan (ya da kaçırılan) İsrailoğulları nereye gidebilirdi? Amerika’ya ya da Asya’ya gidemezlerdi. Karadan ulaşabilecekleri yer, doğudaki Filistin idi. Buradan da kıyamete kadar “vaat edilmiş toprak” anlamı çıkarmak ancak söz anlamaz bir azgın topluluğun işi olabilir. Gittikleri yere, Musa (as) ile birlikte “güvenle yerleşince” (İsra, 104) ne olacak? Firavun korkusundan azâd olacaklardı. Yoksa kendilerinin de zamanla Firavunlaşarak, yerleştikleri yerin yerlilerini (Filistinlileri) Firavun gibi kesme hakkı doğar mı? Elbette doğmaz. Musa’nın (as) riyasetinde Firavun takibatından/tehdidinden uzak olarak bir yerde ikâmet etmelerinden daha güven verici ne olabilirdi?

Milât öncesi ikinci yüzyılda Filistin’de bir Yahudi Krallığı kurulmuştur. Sırasıyla Talut, Davut ve Süleyman, Yahudi kralları olmuşlardır. Bu krallık en parlak dönemini Süleyman zamanında (Milât öncesi 972-932) zamanında yaşamıştır. Başkentleri Kudüs’te “Süleyman Mabedi”ni inşâ etmişlerdir. Süleyman (as) döneminde Ürdün-Lübnan-Suriye ve Mısır’ın bir bölümüne hâkim olmuşlardır. Sonra bu krallıkları Yahudi ve İsrail Krallığı diye ikiye bölünmüştür.

Ancak İsrailoğulları kısa sürede Samiri ve benzeri kişilerin yoluna saptılar, azdılar. Hadlerini aştılar. Bunun sonucu olarak önce Babil’den Nebukadnazar (İslâm kaynaklarında Buhtunnasır) gelmiş, İsrailoğullarının şehirlerini, köylerini ve Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ni yakıp yıkmıştır. Kendilerini esir ederek, Babil’e götürüp orada köle olarak satmıştır.

Lânet okumak için lânet ayeti aramaya gerek mi var?

İlginçtir ki, Babil’deki köle Yahudileri (Milât öncesi 558’de) Pers hükümdarı Keyhüsrev (Kiros) kurtarmış, Yahudiler tekrar Filistin’e dönmüşler, Süleyman Mabedi’ni yeniden inşâ etmişlerdir. Benzeri bir akıbeti Yahudiler Milât sonrası 70’lerde Roma’ya karşı isyan ettikleri için yaşadılar. Dünyanın dört bir yanına Roma Valisi Titus tarafından dağıtıldılar. Bu iki örnek olay, Yahudilerin vakt-i zamanında güven içinde Filistin’e yerleşmelerinin kıyamete kadar geçerli olmadığını göstermiştir. O güven içinde yerleşmek, Musa (as) dönemi ve ardından gelen kısa bir devir ile sınırlı kalmıştır.

Kur’ân’da hiçbir topluluk (bu arada Yahudiler) lânetlenmemiştir. Neden lânetlensinler? İnsan kendi iradesiyle ırkını seçerek gelmiş olmaz ki Yahudi ırkından gelen biri bu yüzden lânetlenmiş olsun. Bu yüzden Kur’ân’da bir ırkın (Tevhid üzere olup olmadığı hesaba katılmaksızın) övülmesi veya üstün tutulması mümkün olmadığı gibi lânetlenmesi de mümkün değildir. Böyle bir örnek yoktur. Ancak geçmişte lânetle anılanların yaptığı her kötülüğü günümüzde fazlası ile İsrailoğullarının ezici çoğunluğu yapmaktadır. Bu lânetli işlerinden dolayı kendilerini lânetlememiz için ille de Kur’ân’da onları lânetleyen bir ayet aramamız akla uygun değildir.

İsrail’e ömür biçmek

Birinci Haçlı Seferi’nin ardından 15 Temmuz 1099’da, Haçlılar Toulouse Kontu Raymond de Saint-Gilles öncülüğünde Kudüs’ü ele geçirmişler ve orada bir Kudüs Haçlı Krallığı kurmuşlardır. Kudüs’ü ele geçirdiklerinde bütün Müslümanları kılıçtan geçirmişlerdir. Ancak bu Kudüs Haçlı Krallığı, 20 Eylül 1187’de Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü tekrar fethetmesiyle birlikte son bulmuştur.

Kudüs’teki Haçlı Krallığı toplam 88 yıl hüküm sürmüştür. Bu krallığın ömrü, İsrail’in ömrü için de önemli bir haber niteliğindedir. İsrail 14 Mayıs 1948’de kuruldu. Yani üzerinden 75 yıl geçmiştir. Mutlaka Kudüs Haçlı Krallığı gibi 88’inci yılında yıkılacağını söylemek zordur. Kudüs Haçlı Krallığı dışarıdan taşınan Hıristiyan nüfusla kurulmuş, her türlü zulmü yapmış ve 88 yıl yaşayabilmişti. İsrail de dışarıdan taşınan nüfus ile kuruldu ve geçen 75 yılda her türlü kötülük ve zulmü fazlası ile yaptı. Bu hâliyle yaşaması mümkün değildir. Kudüs Haçlı Krallığı’ndan biraz az, biraz fazla yaşayıp önünde sonunda tarihin çöp sepetine gidecektir. Vakt-i zamanında Musa’ya (as) uyanları muhatap alan ayetlerin varlığı İsrail’in varlığına değil, yıkılışına işaret eder.

Kur’ân’dan ayet arayarak İsrail’i şirin gösterenler, başka konularda ayet bilmeyenler, ayet hatırlamayanlar, söz konusu İsrail olunca niye ayet arama ihtiyacı duyuyorlar? Bu ikiyüzlülük değil midir? Bir çeşit ayet istismarı değil midir?

İsrail ne demek? Gasp, işgal, katliam, tehcir demek. Kur’ân bu tür işleri onaylar mı? Elbette hayır! Aksine, lânetler. Bu yüzden Kur’ân’a bağlı olanlar için İsrail’i ortadan kaldırmak, varlık nedenidir. Övgüye değer hayırlı, saygıdeğer bir iştir. Kıyamete kadar hayırla anılacak bir iştir. Ne mutlu böyle bir işte az çok katkısı olanlara!

Hazreti Ömer zamanında (637) Kudüs fethedilmiştir. Kudüs’ü teslim eden patriğin teslim şartnamesine yazdırdığı maddelerden biri de hiçbir şekilde Yahudilerin şehre sokulmamasıdır. Teslimat zamanında şehirde hiçbir Yahudi yoktur. Yahudileri Filistin’den tehcir edenlerse Babilliler ve Romalılardır. Müslüman Araplar Yahudileri tehcir etmiş değillerdir. Ne yazık ki azgın/saldırgan Yahudiler, Filistin’den tehcir edilmelerinin bedelini şimdi çaresiz ve savunmasız Filistinlilere ödetmektedirler.

Mescid-i Aksa’nın eski imamlarından Esad Temimi’ye bakılırsa, o, tarihte Babilliler ve Romalılarin, Yahudilerin çıkardıkları bozgunculuk nedeniyle sözü edilen iki sürgünün (İsra, 4-5) gerçekleştiğini, ikinci sürgünün ise Yahudilerin Filistin’e dönmelerinden sonra Filistinlilere yaptıkları zulümler nedeniyle gelecekte olacağını ileri sürmüştür (İsrail’in Zevali, İstanbul 1986).

Hamas’a bakış

7 Ekim 2023 sabahında Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu ile İsrail’in yenilmezliği, İsrail istihbaratının uçan kuşu ve sürünen böceği izlediği efsanesi çökmüştür. İsrail büyük kayıplar vermiş, büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Ancak hemen imdadına Batı yakasının Amerika, İngiltere gibi sömürgeci zorbaları gelmiştir. İsrail’in nüfusu gibi askerî gücünün de dışarıdan taşımaya bağlı olduğu görülmüştür. Hamas’ın elinde yeterli askerî malzemenin olması hâlinde İsrail’in ortadan kaldırılmasının mümkün olabileceği ispatlanmıştır.

Elbette Aksa Tufanı Operasyonu’nun çok ağır bedelleri olmuştur. Operasyon kararı alanlar elbette bu bedelleri hesaba katmış olmalıdırlar. Dışarıdan onlara akıl verme çabaları hem beyhude, hem de anlamsızdır. İsrail bu hâliyle ABD’yi arkasına alarak, yeryüzünde fitnenin ve katliamın merkezi durumundadır. İsrail ile savaşmak, dolaylı olarak ABD ile savaşmaktır. Bu yüzden Hamas, dünyada pek çok ülkenin yapamayacağı bir işi yapmaktadır.

75 yıldan beri emsali görülmemiş zulümlere rağmen İsrail’e karşı kesintisiz bir direnişi sürdüren Filistinlilerin tahammül gücünü anlatmak kolay değildir. İsrail, gasp ve işgale dayalı varlığından dolayı gayrimeşrudur. İşgal ettiği ve etmek istediği topraklar nedeniyle bölge ve dünya barışı için büyük bir tehdittir.

 

Edward Said, Filistin’in Sorunu, İstanbul 1985.

Esad Temini, İsrail’in Zevali, İstanbul 1986.

Roger Garudy, Siyonizm Dosyası, Çeviren: Nezih Uzel, İstanbul 2021.