Filistin İşgali ve İsrail’in insanlık dışı uygulamalarına analitik bir bakış (2)

İsrail, Batı Şeria ve Gazze’deki nüfus kütüklerini bölgenin demografisini kontrol etmek için 1967’den beri denetliyor. Bu bölgelerdeki Filistinliler, vatandaşlıktan yoksun ve vatansız olarak kabul ediliyorlar. Dolayısıyla buralarda ikâmet eden Filistinliler vatandaşlıktan kaynaklı hiçbir hakkı kullanamıyorlar.

FİLİSTİN meselesine ilişkin yazdığım son yazıda, İsrail’in kurulduğu günden başlayarak Filistinlilere, onları yıldırmak ve topraklarından söküp atmak için uyguladığı insanlık dışı uygulamalara değinmiştim. Bu yazıda ise İsrail’in Filistinlilerin vatandaşlık, ikâmet ve aile hayatına ilişkin getirdiği kısıtlamalar ve bunların yansımalarını ele almaya çalışacağım.

Vatandaşlık hukuku Filistinliler için adeta işkenceye dönüşmüş hâlde

İsrail, hukuk tanımaz tutumunu vatandaşlık hakları, ikâmet ve aile hayatının bütünlüğü konusunda da sürdürüyor. Tabiî bu insanlık dışı tutum, sadece Filistinliler için geçerli.

İsrail’de Filistinlilere (çok zor şartlara bağlı olsa da) vatandaşlık veriliyor ama uyruk verilmiyor. Vatandaşlık ve uyrukluk aynı anlamda kullanılsa da aralarında bazı farklar var. Vatandaşlık daha çok gerçek kişilere has kullanımken, tüzel kişilikler için “uyrukluk” kavramı kullanılıyor.

İsrail’in Yahudiler ve Filistinlilere uyguladığı bu statü farkı, en temel insan haklarından biri olan vatandaşlık hukukundan doğan hakların kısıtlanması sonucunu doğuruyor. Doğu Kudüs’te bulunan Filistinlilerin durumu daha da farklı. Öyle ki, burada yaşayan Filistinliler, sadece ikâmet etme statüsüne sahipler.

İsrail, dönem dönem “geçici yasa” diye çıkardığı fakat sonradan genişleterek kalıcı uygulamalara dönüştürdüğü vatandaşlık yasasıyla Filistinlilerin vatandaşlık hukukundan kaynaklanan çok sayıda hakkını ya kısıtlıyor ya da vatandaşlık hakkından kaynaklanan haklarını hiç kullandırmıyor ya da sudan bahanelerle kazanılmış haklarını geri alıyor.

Buna mukabil Doğu Kudüs’teki “Yahudi yerleşimciler” İsrail vatandaşlığına sahipler ve Doğu Kudüs’teki Filistinliler için çıkarılan ve hukuka aykırı çok sayıda uygulamayı barındıran vatandaşlık ve ikâmet etme haklarını düzenleyen yasalardan muaflar.  

İsrail, Batı Şeria ve Gazze’deki nüfus kütüklerini bölgenin demografisini kontrol etmek için 1967’den beri denetliyor. Bu bölgelerdeki Filistinliler, vatandaşlıktan yoksun ve vatansız olarak kabul ediliyorlar. Dolayısıyla buralarda ikâmet eden Filistinliler vatandaşlıktan kaynaklı hiçbir hakkı kullanamıyorlar. İsrail ordusu, buralarda yaşayanlara vatandaşlık hakkı barındırmayan kimlik kartları veriyor.

Aile birliği korunmuyor

İsrail, aile hukukuna ilişkin ortaya koyduğu uygulamalarla da hukuk tanımazlığına devam ediyor. Öyle ki, bir Filistinliyle evlenen yabancı uyruklu kişilere 2000 yılından beri ikâmet hakkı dahi vermiyor. Yani yabancı uyruklu birisi, Filistinli biriyle evlendiğinde eşiyle beraber yaşama hakkı elde edemiyor. Hâlbuki aynı durum bir “Yahudi yerleşimci” için geçerli değil.

“Yahudi yerleşimciler”, eşlerinin işgal altındaki topraklara girmesi ve kendileriyle birlikte oturması için İsrail yetkililerinden izin almakta hiçbir kısıtlamayla karşılaşmıyorlar. Yani çifte standart bu noktada da devam ediyor.

Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan raporlarda açıkça anlatılan İsrail’in hukuk ve insanlık dışı uygulamaları bunlarla sınırlı değil. Sonraki yazılarda diğer hukuk dışı uygulamalara değinmeye devam edeceğiz.