
FİLİSTİN… Ölümün, esaretin, yokluğun, sahipsizliğin, yalnızlığın, ümitsizliğin, dramın, kan ve gözyaşının en yoğun yaşandığı ve kutsal bir değeri bağrında barındırırken iman dolu hikâyelere şahit olan coğrafya…
Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’na karşılık veren işgalci Siyonist İsrail’in haftalardır bomba, tabiri diğerle “ölüm” yağdırdığı 8 Ekim sabahından bu yana, binlerce Filistinli kardeşimize mezar olan topraklardan yükselen çığlıklar ve o çığlıklara kulak tıkıyor Batı’nın sözde demokrat ve özgürlük yanlısı yöneticileri, siyasetçileri, medya patronları, akademisyenleri, sivil toplum örgüt temsilcileri, sanatçıları, sporcuları, müzisyenleri, hukukçuları, din adamları (bu listeyi uzatmak mümkünken).
Evveli ve ahiri ile aylarca ve yıllarca konuşulacak mesele bu. Zaten konuşuluyor da. Artık her kesimin dillendirdiği hakikat, kalıcı barış ve Filistin Devleti’nin kurulması için tüm şartların oluştuğuna dair. Ama gel gör ki, “yeni dünya” kurucuları ve figürleri, yeraltı ve yer üstü zenginliğe sahip bu topraklarda varlık mücadelesini sürdürürken bir asırdan fazla bir süredir hayâlini kurdukları büyük projelerden de vazgeçmiyorlar.
Başta ABD’nin hayâli olan BOP, Büyük İsrail’i gözetleyen ve bölgedeki tüm hareketliliği ellerini ovuşturarak lehine çeviren İsrail, Büyük Roma Projesini örgütleyen İngiltere ve o eski kehkeşan dolu dönemlerine olan arzuyu barındıran Büyük Sovyetler Birliği’ni kovalayan Rusya ile bu denklem her ne kadar 4 ülkeden ibaret olsa da “sömürü” denilince akla ilk gelen Fransa’nın da arka plânda Kara Kıta’da av peşinde olduğunu, Çin’in bu coğrafyada İran ile birlikte oyuna dâhil bulunduğunu hatırlatalım.
Peki, İslâm ve Türk dünyasının “ağabey” titri verdiği Türkiye nerede? Türkiye, önümüzdeki hafta sonu 100’üncü yılına hazırlanırken, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ulaşan bakiyesini artırdığı gibi, bu zorlu süreçten güçlenerek çıktığını, eskiye oranla daha çok sahnede yer aldığını, saha kenarında oyuna girmeye çalışan yedek oyuncu heyecanından uzak, tam pres dış politika kanadında hücum ve savunma reflekslerini yerine getirdiğini, şahin görünümü altında barış güvercinlerine ev sahipliği yaptığını ve bu itibarla olası bir üçüncü dünya savaşını engelleme noktasında kendisine umut bağlandığını hatırlatalım.
Bu anlamda saymış olduğumuz dört büyük projeye ek olarak Türkiye’nin “Mavi Vatan” projesini de eklemek yakışır diye düşünüyorum. İpekyolu’ndan kalma güçlü ve dinamik jeopolitik konumunun yanında kesintisiz su kaynaklarına sahip oluşu ve enerji anlamında iştah kabartan stratejik lokasyonu ile bizi bize bırakmayacak ölçüde değerli görülen son hudut karakolu Türkiye’nin etrafında olup bitene karşı tepkisiz kalması düşünülemez. Üstelik bölgede yayılmacı politika güden İsrail’in Gazze’yi tümden ele geçirmek suretiyle Ben Gurion Kanalı’nı açma girişimi ile başta ülkemiz olmak üzere Çin ve İran’ı bölgeden uzaklaştırma emeline sahipken asla!
Onlarca yıldır adını sıklıkla duyduğumuz Filistin’de, başta Gazze ve Batı Şeria ile Mescid-i Aksâ’nın etrafında kümelenen acı, tarihin hiçbir döneminde bu denli kan ve gözyaşına sahne olmamıştı.
Dün sabah televizyon programım için kanala giderken, kendi konforum içinde o kıt kanat imkânlarda hayata tutunmaya çalışanların çaresizliği geldi gözümün önüne. Geldi de, yine beşer olarak bunca uzaklıktan bir şey yapamamamın ezikliğini yaşadım. Hatta şöyle düşündüm: Bir ehl-i iman öteye gittiğinde, ilk olarak namazdan hesaba çekileceği vehmiyle, dünyadayken bu vazifesini yerine getirmek için olabildiğince rikkat gösterir. Devamında, “Eğer bizi yoktan var eden Allah hesaba çekilmemiz için belirlenen kıstaslarda bir güncelleme yapacak olsa vay halimize!” dedim. Zira yanı başımızdaki kardeşlerimizin yüzlercesi ölüme koşarken bir şeyler yapamadığımız için hesaba çekilme korkusu sardı benliğimi ve ürperdim. O ümitsizlik ile kanala gittim.
Geçen haftaki programda, bölgeden bir ismi yayına alarak oradaki gelişmeleri anbean paylaşması için isim arayışına girmiştim. Aklıma, bundan 20-25 sene evvel Hacettepe Tıp Fakültesinden mezun olan bir arkadaşım geldi. Sarıldım telefona. Sağ olsun, onca drama rağmen kabul etti.
Şimdilerde Filistin’in Nablus kentinde bulunan Annajah Üniversitesi Tıp Fakültesinde Öğretim Üyesi ve Rafidia Hastanesi Plastik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Enes Abu Safa ile yaptığım telefon bağlantısında dile getirdiklerini özet geçerek sizlerle de paylaşmak istedim.
Abu Safa, Türk halkının şefkat ve merhametinden, yardımseverliğinden emin olduklarını belirtip Türkiye’ye desteklerinden dolayı teşekkür ettikten sonra, yaşadıkları acıya rağmen barıştan yana olduklarının, ama saldırıları, daha doğrusu soykırımı durdurmak için yoğun çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gazze’de yaşananları gören hakikat yanlılarından tepki vermelerini beklediklerini ifade eden Enes Abu Safa, bombaların hedefinde yer alan ve çok az yatağa sahip hastanelerin dar imkânlarla binlerce Filistinliye hizmet verdiğini, ablukanın devam ettiğini, Refah Sınır Kapısı’nın kapalı tutulduğunu, İsrail’in yardımların içeri girmesine izin vermediğini belirtti. En vahimi de, elektriğin günde 6 saatle sınırlandırıldığını, Filistin halkının günlük tüketim ve yaşam üzerine kurulu bir düzene alıştığını ya da alıştırıldığını, ancak son saldırılarla birlikte bundan da mahrum edildiklerini, temel ihtiyaç malzemeleri arasında yer alan su, gıda, ekmek, elektrik ve yakıt stoklarının eridiğini, bunlarla birlikte 2 milyon insana sınırlı imkâna sahip 25 hastane ile sağlık hizmeti verdiklerini ama yetişilemediğini, dolayısıyla tıbbî malzemeye ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
Türk halkından Gazze’de yaşananların gerçek ve yaşanmış hikâyeleri Müslüman dünyası dışındaki insanlara duyurmalarını beklediklerini, sesimiz olma noktasında Batı’nın dikkatinin dramın yaşandığı topraklara çevrilmesini istediklerini, bunun için Siyonist sermayenin elinde bulunan sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini, yabancı dilde paylaşımlarla Filistin meselesinin duyurulmasını, enkaz altındaki ölülere ulaşılması için her türlü araç ve gerece ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Son olarak, saldırıların bir an önce durdurulmasını, bundan evvel kara harekâtının ve çocukların ölmesinin engellenmesini, barışın hâkim olmasını, nihayetinde ise Filistin Devleti’nin kurulmasını ümit ettiklerini belirterek “çığlık” kokulu sözlerini tamamladı.
Evet, Filistin’in kan ve barut kokan her köşesinden yükselen feryad u figâna ne kulak dayanır, ne de vicdan.