Filistin’de “İsrail terör örgütü”

Kanlı bir kurguya inanmayı seçen Siyonistler ve Siyonistseverler dışında kimseyi ikna edemediler. Ne bir delil sunabildiler, ne de katliamlarını aklayacak bir destek görebildiler. Şimdi şöyle bir saniye vicdan ile düşünebilirsek; Hamas’ın ve Filistin halkının, sadece zulmü bitirmek ve kendi topraklarında refah içinde yaşamak gayesinin ve bu gaye üzere verdikleri mücadelenin ne kadar insanî, ahlâkî ve hakça olduğunu idrak edişimiz çok da zor olmayacaktır.

1947’de İngiliz işgaliyle başlayan zulmün ilk adımı, Filistinlilerin evlerini zorbalıkla ellerinden alıp Siyonistlerin yerleştirilmesi ve toprakların gasp edilmesiydi. O günden bugüne kadar bu mezalim artarak devam etti.

Yıllar boyu Filistin halkının topraklarını, evlerini ve mallarını gasp ettiler. Malını, toprağını vermemek için direnenleri tutukladılar. Sokaklarda, caddelerde İsrail askerleri ve polisleri güya asayişi sağlama bahanesiyle kol gezdi, insanları darp ettiler, dövdüler. Dükkânları yıktılar, yağmaladılar.

Direnişle karşılaştıkları her dönem biraz daha şeytanlaştı Siyonistler. İbadethaneleri dahi talan ettiler. BM’ye aykırı olmasına rağmen Filistin’in yeraltı kaynaklarını çaldılar. Herhangi bir suç isnadı olmaksızın çocukları, gençleri tutukladılar. Esir aldıklarını yıllarca hücrelerde tuttular, işkence yaptılar. Sadece asker ve polis eliyle değil, yerleşimciler tarafından da öldürme, çalma, gasp ve işgal günbegün devam etti. Bütün bunları ve daha fazlasını, giderek artan bir barbarlıkla 70 küsur yıldır icra ediyorlar.

7 Ekim’den bugüne kadar on binden fazla insanı şehit ettiler. Çocukları, bebekleri öldürdüler. Hastaneleri, okulları, evleri, ibadethaneleri, mülteci kamplarını, fırınları hedef aldılar. İnsanları evlerinden attılar. Şehirlerin altyapısını ve su kaynaklarını yok ettiler. Fosfor bombası ve benzeri yasaklı silahlarla ölüm yağdırdılar. İlaç, su, yakıt ve ekmek girişine izin vermediler. Doktorları, gazetecileri, ekmek yapan elleri katlettiler. İletişim yollarını kapattılar.

Filistinliler ya öldü, ya yaralandı, ya evsiz kaldı, ya aç susuz bırakıldı. Ölenlerin büyük bir kısmı parçalandı. Daha önce kullanılmamış silahları ve bombaları Filistinliler üzerinde denediler; birçoğunun üzerinde derin yaralar ve yanıklar meydana geldi.

Bir aydır süregelen aralıksız bombalamalarla binlerce ev yıkıldı, Gazze başta olmak üzere çeşitli şehirlerde büyük tahribatlar meydana geldi. İnsanlar sadece öldürülmedi. Ne yazık ki bir aydır vücut bütünlüğü bozulmadan şehit olanlardan daha fazla, kolu bacağı kopmuş ya da tamamen parçalanmış vücutlar görüyoruz. İnsanlar kaybettikleri yakınlarının cesetlerini parça parça torbalara doldurmak zorunda kaldı. Toplu mezarlar kazıldı, toplu cenaze namazları kılındı. Susuzluk, açlık ve evsizlikse hayatta kalanların mücadele etmesi gereken zorluklardan sadece birkaçı.

Evlerin çatılarından ve oluklarından sızan damlalara muhtaç bıraktılar insanları. Ambulansları dahi hedef alan azılı düşman, yakıt girişine de mani olarak yaralıların ölümünü garanti etmek istiyor.

Bombalamalarda yıkılan evlerin altında çocuklar, bebekler kaldı. Gerekli enerji ve yakıt bulunamadığından enkaz çalışmaları da yetersiz durumda. Gazze’nin taşında toprağında, enkaz altından gelen imdat çağrıları, hastanelerde ilaçsız, narkozsuz ameliyat edilenlerin inlemeleri, bir uzvunu kaybettiği için acı çekenlerin dinmeyen sızıları yankılanıyor.

Bu arada Hamas’ın askerî kanadı Kassam Tugayları, birebir düşmanla çatışıyor. Tankların dibine kadar girip el yapımı bombalar yerleştiriyor. Meskûn mahalde İsrail’in teröristleriyle göğüs göğse çarpışıyor. Kimi teröristi etkisiz hâle getiriyor, kimini de esir alıyor. Esir alınan ve serbest bırakılanlardan ve Hamas’ın yayınladığı videolardan da anlaşıldığı üzere, esirlere İslâmî sınırlar dâhilinde insanca muamele ediliyor.

Ama bir yandan İsrail’in elinde yıllardır esir alınanlar ve son dönemde tutsak edilenler büyük işkencelere maruz kalıyor. Hamas yetkin ve ahlâklı bir ordu gibi topraklarını işgalden kurtarmaya çalışırken, İsrail ise pek tabiî foncusu ve ağabeyi diğer büyük terörist ABD’nin yardım ve destekleriyle daha fazla toprak çalmanın, daha fazla insan öldürmenin ve daha fazla yakıp yıkmanın gayretinde.

7 Ekim olaylarında da gördüğümüz bir diğer vahamet şu: İsrail kendi insanını ve esirleri kurtarmayı da zerrece önemsemiyor. Hatta Filistin’i yok edebilmek, Gazze’yi işgal edebilmek uğruna ilk günden beri kendi insanını öldürmekten de geri durmuyor.

Bunca yıldır süregelen zulmü, hırsızlığı, baskıyı, cinayetleri bitirebilmek ve İsrail’in işkenceyle elinde tuttuğu binlerce esiri kurtarabilmek adına başlatılan Aksa Tufanı, bir özgürlük hareketidir. O gün Hamas sadece esir alma hareketi başlatmış ve sadece İsrail teröristleriyle çatışmıştır. O gün orada bulunan pek çok Yahudi’nin ifşa ettiği gibi, İsrail’in sözde askerleri, kendi vatandaşları üzerine ateş açmışlardır. Evleri bombalayıp tanklarla bahçelere girerek talan etmişlerdir. Bütün bunları yaparken tek bir gaye var: Hamas’a terörist diyebilecek birkaç done elde etmek ve binlerce insanı çoluk çocuk demeden katledebilecek bir gerekçe sunmak ve de bu sayede Filistin’i tamamen yok edip bilhassa Gazze’de bulunan yeraltı kaynaklarını içmek.

Bu kanlı kurguya inanmayı seçen Siyonistler ve Siyonistseverler dışında kimseyi ikna edemediler. Ne bir delil sunabildiler, ne de katliamlarını aklayacak bir destek görebildiler. Şimdi şöyle bir saniye vicdan ile düşünebilirsek; Hamas’ın ve Filistin halkının, sadece zulmü bitirmek ve kendi topraklarında refah içinde yaşamak gayesinin ve bu gaye üzere verdikleri mücadelenin ne kadar insanî, ahlâkî ve hakça olduğunu idrak edişimiz çok da zor olmayacaktır.

Ve yine vicdan ile düşünür ve bütün deliller üzerinde akılcı bir analiz yaparsak, İsrail ve ona destek veren başta ABD olmak üzere tüm dünya liderleri teröristtir!

Ne var ki, Hakk’ın ve haklının karşısındaki niteliksiz çoğunluk, zaferi tesis edebilecek bir yetiye sahip değildir. Filistin Allah’ın inayetiyle özgür olacak ve bütün Siyonistler yenilecektir!