TÜRKİYE ile ABD arasında
ne zaman bir siyâsî kriz yaşansa, bu problemlerin konuşulduğu yazılı-sözlü
vasat, temaşaya dâhil mahvillerde, siyâset bilimcilerinin sıklıkla söylediği
bir klişe lâfla sürer: “Hangi Amerika?”
CIA
Amerika’sı mı, FBI Amerika’sı mı, ABD derin devleti mi (Evanjelik mezhebinin
hâkim olduğu), Pentagon(CENTCOM) Amerika’sı mı?
Gelin,
bu sualin şıklarını değiştirerek ABD’nin bizdeki en âlâ mahbubu Bidon ve ortağı
Fırka-i Halkçı’ya (!) soralım!
Değişik
konu başlıklarını bir de bizim yerli ABD’linin bu suale verdiği cevaba, Türkiye’de
Müslüman milletimizin aleyhine yapılan her türlü şeytanî plân yahut hâinâne
terörist bir suikast vakası olduğunda neler söylediğine bakınız. İş Müslüman milletimizin
hissiyatı olunca, CHP’nin kontrolündeki hangi gazete, hangi TV kanalı, hangi
terörist grup, hangi eski asker artığı, hangi eski bakan artığının neler
yaptıklarına, hangi hâllerde olduklarına bakmamız lâzım.
Biraz
ABD, biraz CHP ne de çok yakışıyor birbirine. Âdeta ortak şirket gibi
çalışıyorlar. Bizim yerli sosyalistlerin kulağı çınlasın! Sosyal demokratların
ve Amerikan emperyalizminin ortaklığı ne de yakışmış!
Olup bitenin bir hülâsasını yapalım…
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu’ya karşı
başlayan ve terör örgütlerinin propagandasının yapıldığı gösterilere dönüşen
eylemlere CHP, HDP ve İP’den destek geldi. İP İstanbul İl Başkanı Buğra
Kavuncu, “Katil polis” sloganları atanlara “Özgür düşünceye ne olursa olsun
kelepçe vurulamaz” diyerek destek verirken, eylemcilerin yanına giden CHP
İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ise “örgütlü dayanışma” vurgusu yaptı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçen Gökçe, Gezi olaylarına atıfta bulunarak
“Boğaziçi’nde gördüğümüz şey artarak sürecek” dedi. HDP’den de “Sesiniz
sesimiz” ifadesiyle eylemcilere destek mesajı gönderildi.
Gazetelere yansıyan haberden sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
istikbâlinin “Devlet-i ebed müddet” fikrinden yana olanların sordukları soru şu:
“Düğmeye birileri mi bastı? Yabancı payitahtlarda kurulan tezgâhlar için yerli
piyonlar devreye girdi? Yine 1990’lı yıllara mı dönüyoruz?”
Bu suallerin samîmi bir endişeden kaynakladığını biliyorum.
Gezi Kalkışması,17-25 Aralık ve 15 Temmuz Kalkışması’na birinci
dış destek ABD’den geldi; yerli ortak CHP ve siyâsî yandaşları ile şürekâsı buna
koro halinde alkış tuttu. Çukur Kalkışması, Kobani Olayları, yurt sathında
düzenlenmeye çalışılan kalabalık grupların nümayiş provalarına dış destek de aynı
ülke ve ortak ülkelerinden geldi. Türk devlet aklının terörizmi yerinde
kurutma/yok etme irade ve kararlılığı, akabinde cihana parmak ısırtan
muvaffakiyeti karşısındaki emperyalist ülkelerin tavrı, içte ise her zaman
olduğu gibi taife-i lâikos ve taifenin siyâsî ayağı Fırka-i Lâ-cumhur…
Sonra mı?
Yurt sathında dine ve düne dair yapılan tahrik ve provokasyonlar…
Câmilerin hoparlörlerinden müzik dinletmek, câmilerin ve diğer dinlere mensup
inanç gruplarının mabetlerine ait müştemilata yapılan çirkin saldırıları
destekleyen parti ve gruplar aynı… Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş Hocaefendi,
bir Cum’a hutbesinde Lût (Aleyhiselâm) kavminin helâkine sebep olan fiilin
toplumdaki tahribatını izah etmişti de başta o mahut dernek LGBT ve bazı
illerin baroları ile tabiî hâmileri olan malûm siyâsî fırkanın canhıraş müdafaası
vardı. Ya Feth-i Mübin sembolü, Müslümanların gözbebeği mesabesindeki Ayasofya-i
Kebir Câmi-i Şerîfi’nin açılışının peşinden başta ABD, AB ve nice zangoç ile
fitne mihrakının hâllerinin aynı taifenin hâletine ne demeli? Bir de bir
mevkûte-i cerîdenin 2020 yılının “felâketi” diye bu olayı manşet etmesi var ki…
Kimin neler düşündüğünü söylememe gerek var mıdır?
***
Çok az bir kısmının hülâsasını yaptığım vakıalardan sonra aşağıya
arz edeceğim olayların tesadüf değil, plânlı bir hazırlığın birer ön çalışması
olduğunu söylemek, kehanet olmayacaktır.
En son eski nâzırlardan birinin densizliği yahut gönlünde
sakladığı kinini kusması, bu söylemin zaman anlamında hazırlandığını
gösteriyor.
Fikri
Sağlar’ın başörtü düşmanlığı bireysel bir çıkış değil; çekinmeden ve bühtan
etmeden söyleyelim ki, bu, CHP’nin kökten İslâm düşmanlığının tezâhürüdür.
Tıpkı sık sık hortlattıkları ezan ve Kur’ân düşmanlığı gibi…
Kılıçdaroğlu, “Fikri Sağlar’a
katılmam mümkün değil” diyor ama tek parti CHP’sini
kastederek, “Milim geri adım
atmadık” diyen de kendisi! Dedik ya, ABD gibi, biri sövüyor, diğeri
yamayı kapatmaya çalışıyor. Zaten bunu hep göstermiştir. Baykal’ın 28
Şubat’taki başörtü düşmanlığını mükâfatlandırdığı Nur Serter’i unutmadık.
Partiye nasıl bir katkı yaptı ki 2011’de tekrar Meclis’e taşıdı? Can Ataklı denen müptezel ile
yine soba borusunu füze diye gösterirken Devletin gücünü arkasına alan
kartondan kahraman eski asker artığının yaptığı açıklamaların zamanlaması, bunların
tesadüf olmadığını gösteriyor.
Bu nasipsizlerin, Fırka-i Lâ-cumhurun
sözcülerinin kin ve nefret kusan ifadelerinden sonra, Cumhurbaşkanlığı mâkâmı
tarafından Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne tayin olunan ilim adımının
şahsını bahane ederek, özellikle de Sayın Cumhurbaşkanımıza olan hasmane
tutumlarından dolayı kıyâmet kopardılar.
Sözde MLKP isimli bir şen’i grubun
organize ettiği olaylara duçar olan üniversitenin hem cemaziyelevveli, hem de
el’an içinde bulunduğu durumu kâle alırsak, bu üniversitenin seçilmesi tesadüf
değil, bilâkis plânlıdır!
Dış basındaki manşetler, içte ise
HalkTV, Tele1, Sözcü, Cumhuriyet, Oda TV, irili ufaklı birkaç mevkûte… Dıştan hemen
destek geldi ve CHP ile PKK'lı öğrenciler, Boğaziçi
Üniversitesi’nde
polise karşı eyleme giriştiler. İngilizlerden hemen destek geldi! Gezi Olayları’nda
boy gösteren Londra merkezli BBC ve The
Economist muhabirleri konuya ilişkin sosyal
medyadan paylaşım üstüne paylaşım yaptılar.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, eylemlerin yapıldığı
alana giderek öğrencilere “Örgütlenin!” çağrısında bulunuyor. Üniversitenin
bahçesinde nümayişe bir halay (!) ile başlayan gençlere dikkatle bakmaya
çalıştım. Bu fakir, gençliğinde Türkiye’de yaşananların serencamını
hasbelbeşer/hasbelkader bilen biridir. Halayda (!) TKP, PKK, FETÖ ve LGBTİ
taraftarlarının omuz omuza olduğunu, bir kısım maceraperestin de alkışladığını
müşahede etti; bu saydıklarımızın hâmisinin hangi hizip olduğunu izah etmeme
gerek var mıdır?
İsmini
yazarsam mükerrer olur. Bizim kuşaktakiler bu filmin hangi sinemalarda
oynatılacağını, filmin senaristlerini, oyuncularını, figüranlarını ve
finansörlerini gayet iyi bilmektedir.
Müslümanlara
saldırmayı idame-i hayat bilen lâikos taifesini ve mensubu oldukları yabancı
mihrakları biliriz. Sûret-i haktan görünüp millî ve mânevî kodlarımızın naif hâllerini
kullanarak lâikoslara omuz verenlerin hâl-i pürmelâli ise, ruhen ve kalben
iflâstan öte bir mânâ ifade etmemektedir. Birileri tekrar mebus olmak için
inanmadığı hâlde -affedersiniz- fırıldaklık yapabilir ve “ulusol”a şirin
gözükmeye çalışabilir. Tarihin tekerrür etmemesi için tarihin şuurunda olan
nesillerimiz sayesinde maveraya umutla bakmak istiyoruz.
Yazımızı
bir duâ ile bitirelim: “Hasbunallahu ve
ni’mel vekîl. Ni’mel Mevlâ ve ni’me’n-nasîr.”