
MEŞHUR hikâyedir,
vaktiyle adamın biri meşhur olmak, unutulmamak istiyormuş. İstiyormuş ama öyle ünlü
olacak hiçbir özelliği, başarısı yokmuş. Adam, “Öyle bir iş yapayım ki hiç
unutulmasın” diye düşünürken “Tamam, buldum!” demiş. “Eğer gidip Zemzem
kuyusuna hacetimi yaparsam meşhur olurum, kimse beni unutmaz” diyerek
düşündüğünü aynen gerçekleştirmiş. Ve gerçekten de hedefine ulaşmış. Adı ve
“başarısı” (!) yıllarca hiç unutulmamış.
CHP’nin
“harika çocuğu” Fikri Durmuş Sağlar, aslında bilinmeyen yahut az bilinen bir
şahsiyet değildir. Dedesi de, “Mersin’in efsane belediye başkanı” olan dayısı
Kaya Mutlu da siyâseten şöhretli kişilerdi. Dayı da, yeğen de Galatasaray
Lisesi mezunudurlar. Kaya Mutlu, seksen öncesi ve seksen sonrası, sanırım 4-5
dönem Mersin Belediye Başkanlığı yaptı. Mersin’in bugünkü berbat hâli büyük
ölçüde onun eseridir.
Öyle
olduğu hâlde o kadar uzun süre nasıl oldu da tekrar tekrar seçilebildi? Mersin’i
hiçbir plân ve programa tâbi olmaksızın Güneydoğulu ve Doğulu işsiz güçsüz yığınlar
hâlindeki vatandaşlara açarak demografik yapıyı çok büyük ölçüde değiştirip
onların oyları ile “başarısını” (!) arttırarak sürdürdü.
Mersin’in
bugünkü çarpık çurpuk sözde mahallelerinin PKK’lı teröristlerin yatağı hâline
gelmesinin temelinde Kaya Mutlu vardır.
Yeğen
Fikri de bu güçlü dayı sayesinde genç yaşta Halkçı Parti’den ve CHP’den
defalarca İçel milletvekili seçildi, hattâ bir ara CHP Genel Sekreterliği,
Kültür Bakanlığı ve Devlet Bakanlığı da yaptı. Hâlen CHP milletvekili olduğunu
sanıyorum. Bu kadar müktesebat sahibi olan Fikri’nin kariyeri ve hizmetleri
olarak iki şey hatırlıyorum.
Birisini,
değerli edebiyat üstadı Yavuz Bülent Bakiler’in “Unutamadıklarım” adlı eserinden
okumuştum. Sayın Bakiler hem güçlü bir kültür adamı, hem de bir dönem Kültür
Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı yapmış olması sebebiyle gelip geçmiş Kültür
Bakanlarının bu mâkâma uyacak liyakat ve müktesebatlarını merak edip
araştırmış. Bunların içinde o kıratta pek bir şahsiyet bulamamış.
Bunlardan
birisi Fransız kültürüyle büyümüş olmakla övünen Mükerrem Taşçıoğlu, bir diğeri
de meşhur uykucu Atilla Koç ve diğerleri… Bu cümleden olarak Yavuz Bülent Bey,
Kültür Bakanı Fikri Sağlar’a, Kültür Bakanlığı gibi önemli bir mâkâma liyakat
kesp edecek ne gibi bir arka plânı olduğunu sormuş. Aldığı cevap, “Eşim tiyatro
sanatçısı” olmuş!
Tabiî
Yavuz Bülent Bey, Türk kültürü adına bu cevap karşısında dehşete düştüğünü
söylüyor ama Fikri Bey ve eşi Serap Hanım’ın nasıl bir sanat âşığı olduklarını
bilmiyor…
Bir
defasında Ankara Büyük Tiyatro’da Serap Hanım’ın başrolde olduğu bir oyunda
Bakan Fikri Bey de en ön sırada eşini seyretmektedir. Oyun gereği Serap Hanım
birçok olaydan sonra nihâyet bir erkekle yatağa girmeyi başarıyor ve perde kapanıyor.
Coşkunca alkışlayanlardan biri de Bakan Bey’dir.
***
Ben,
tesadüfen Fikri Bey’in bir hizmetine bizzat şâhit oldum. Mersin’in en küçük ilçesi
Çamlıyayla’nın Sebil adında bir köyü vardır. Doksanlı yıllarda bir gün yolum bu
köye düştü. Bir dağ köyü olmakla, tahmin edilebileceği gibi fakir bir köy. Fakat
o da ne! Köyün girişinde, şehirlerdekine mümasil bir heykel karşıma çıkıverdi.
Hayret
ettim ve etraftaki köylülere “Bu neyin nesidir?” diye sordum. Adamlar alaylı bir sırıtmayla, “Valla,
hemşerimiz bakan olunca köyümüze bu hizmeti getirdi” dediler. “Kim bu bakan?”
diye sordum, “Fikri Sağlar”…
“Allah
Allah! Yahu şu köyünüzün hâline bakın, dökülüyor! Yolları berbat, daha bir sürü
ihtiyacı var. Hemşeriniz yapacak başka bir hizmet bulamamış da bunu mu bulmuş? Yazık
değil mi milletin parasına? Madem Kültür Bakanı imiş, bari köye bir kütüphane
yaptırsa olmaz mıydı?” dedim.
Köylülerin
umurunda değil, “Büyüklerimiz daha iyi bilir” gibi lâflar ettiler.
Bu
heykeli ilk gördüğümde, bizim bazı arkadaşların geçmişte Fikri Durmuş’un adına
izafeten pek de hoş olmayan bir kinaye ile ona “fikri durmuş” dediklerini
hatırladım ve “Bu adamın fikri hakikaten durmuş” diye düşündüm.
Yazları
artık Çamlıyayla’da ikâmet ediyorum. Geçen sene bir gün eşimle beraber gezmek
maksadıyla Sebil köyüne gittik. Benim aklımda hep o heykel var, “Ne durumdadır?”
diye merak ediyorum… Köy tabiatıyla büyümüş, fakat heykeli bir türlü
göremiyorum. Sonunda eşim bulup gösterdi. Yapılar yüzünden bir yol kenarında,
duvar dibinde, ağaççıklar arasında bakımsız bir vaziyette, hiç göze çarpmayacak
bir hâldeydi.
Heykelin,
köylülerin beynine ve kalbine zerre kadar bir tesiri, bir faydası yok. Onlar
onun farkında bile değiller.
O
heykelden nemalanan tek insan, Fikri Durmuş’un yahut eşinin dostu hangi heykeltıraş
ise, odur!
***
Bugünlerde
bir kere daha Fikri’nin durmuş olan fikrini hatırladım. Cumhurbaşkanımız, Fikri’nin
tesettürlü hâkim hakkındaki saçmalamasıyla ilgili olarak, “Onların kafası kırklı
yıllarda kalmış” diyor ama bana göre Fikri’nin kafası Arkaik Çağ’da durmuş gibi
geliyor. Çünkü ifadesinden anlaşılan, muhtemel bir tesettürlü bayan hâkimin
karşısında, hâkimden değil de hâkimin başörtüsünden zarar görebileceğinden
endişe ediyor. Demek ki hâkim hanım başındaki örtüsünü hemen oracıkta
çıkarıverse, bu efendinin endişesi zail olacaktır!
***
Fikri
Durmuş!
Sen
türbanlı hâkim karşısında hakkının korunabileceğini düşünmediğini söylüyorsun,
peki, ben de bu hacı sakalımla başı açık bir hâkim karşısında haklarımın
korunacağını düşünmediğimi söylersem, buna ne cevap vereceksin?
Önemli
olan sadece sizlerin, siz lâikçilerin hakları, değil mi?
Konuyla
ilgili olarak Kılıçdaroğlu her ne kadar “Biz kimsenin kılık kıyafetine müdahale
edilmesine karşıyız” demiş olsa da kendisi dâhil, hemen hemen bütün CHP’lilerin
kafalarının arkasında tıpatıp Fikri ile aynı zihniyetin yattığına kalıbımı
basarım.
Fikri,
ağzından çıkan bu lâfın büyük tepki göreceğini elbette biliyordu. Zaten onun
için bu lâfı etmiştir. Ne zamandır kenarda köşede kalmıştı, gündem olmak
istiyordu. Bunu nasıl başaracağını düşündü ve herhâlde Zemzem kuyusuna yapan
adamı hatırladı. Tabiatıyla burada Zemzem kuyusu yok ama ortalığı kokuya boyadı.
Siyâsetçiler, televizyonlar, gazeteler hep ondan bahsediyor. Hakkında
söylenenler, düşündüğü ve istediği gibi hiç de onu destekler mâhiyette olmasa
da gam değil, o hedefine ulaşmıştır ve mutludur.
Dünyanın hiçbir yerinde, ne Avustralya’daki Aborijinlerde, ne Pintubilerde, ne de Afrika’nın çıplak gezen kabilelerinde bu CHP’liler kadar ilkel düşünen insanlar olamaz. Bunların tedavisi de mümkün olmuyor! Milletimizin suçu ne idi ki Yüce Mevlâ’mız musibet olarak başımıza bu CHP’yi verdi?