Fikir özgürlüğü

Bir ülkede, o ülkenin bayrağının esintisinde, şehitlerin kanının mirasında ve her ideolojiden, her görüşten insanın yaşama hakkını hiçe sayarcasına, hiç kimse ya da hiçbir grup tehditkâr, yaralayıcı, vicdanları sızlatan ve toplumsal değerleri çiğneyen bir fikir özgürlüğüne sahip değildir!

İNSANÎ ve hususî haklara hitap eden bir tamlamayı makaleme süje olarak seçtim bu sefer: Fikir özgürlüğü…

Ne kadar akla ve vicdana uygun bir tamlama da olsa, artık kalplerde yarattığı tahribat nedeniyle tüyler ürperten, iç gıcıklayan bir huzursuzluk veriyor. O kadar eyyamcı zihinlerce tüketiliyor ki, öyle istenilen yönlere ışık hızında sürükleniyor ki tamlamanın bu cıvık ve ciddiyetsiz şekillenişi insanı bir tür savunmaya zorluyor.

Bu sanki hepimize bir alan bırakıyormuş da bu özgür alanlarda kimseyi incitmeden, sadece içsel bir tatminle ve öz saygımızı besleme içgüdüsüyle var oluyormuşuz gibi inandırılıyor.

Sanki zihnin ve temsilcisi dilin bütün öz haklarını bu tamlama beyan ediyormuş da biz bununla var olduğumuz iklimde tüm saygın sıfatlarımızı ve âdemiyet içindeki hacmimizi muhafaza ediyormuşuz gibi…

Ama sadece “gibi” işte!

Aslında bu bahsettiğim gibilere benziyor. Fakat değil…

Bir gün bir bakıyorsun, biri çıkıp da senin vicdanını hoyratça kurcalayacak elem dolu davranış ve sözleri sarf ederken, sen tam kendini hakkaniyet ve adâlet çizgisinde sınırları aşmadan savunmaya geçecekken şöyle bir ses işitiliyor: “Fikir özgürlüğü diye bir şey var…”

Hadi canım!

İnsanın tüm mahrem duygularına ucu zehirli bir değnekle dokunur gibi sızlatanlar, insanın yaratılış değerini hiçe sayarcasına evirip çevirenler, sanki her varlık ve ondan yansıyan tüm hareketler bir toplumsal sunu gibi avuçlayanlar, “Fikir özgürlüğü diye bir şey var” deyip çıkıyorlar işin içinden…

Ne tuhaf!

Bir kalbin sızısızlık hakkını avuçlarına alıp çocukların bayram şekerini çamura bular gibi buluyor, sonra rengini, şeklini ve tadını yitirmiş bu şekeri tekrar çocuğun eline tutuşturup “Bu sadece bir fikir” (!) diyorlar. Bu bir eylem, haberleri yok!

Sadece bir fikir ve söyleyenin özgürlük alanına dâhil bir düşünce katmanında hiçbir eylem ve hareket olmamalı. Fakat rengini, şeklini ve tadını yitiren bir şeyler varsa ortada, orada sözden ve düşünceden bir sonraki evreye geçilmiş, temas yoluyla fizikî bir dejenerasyon sağlanmıştı. Fakat dil dediğimiz zehirli ok öyle ustaca kullanılan bir silahtır ki sanki bir eylemsizlik ve temassızlık aldatmacasının ardında çok güçlü bir saldırı ve yıkım vardır. 

Fikir özgürlüğü bir zihnin en karanlık ve mahrem odalarındayken geçerlidir. Dile gelen her fikir, düşüncenin eylem hâlidir. Ve nasıl ki elle işlenen suçlar ve karşıdakine yıkıcı ve yaralayıcı temaslar vicdanlarda ve hukukta suçsa, dille girişilen bütün saldırılar ve katliamlar da öyle suçtur.

Neye inandırılmaya çalışılıyoruz? Çok anlamış olmasam da… Hakaret, küfür ve benzeri kelime gruplarının hiçbiri fikir özgürlüğüyle kamufle edilemez. Üzerine bu süslü boyayı çekmek, altında gizlenmiş küflerin kusmasına mani olamaz.

Gelelim gündeme…

Bir ülkede, o ülkenin bayrağının esintisinde, şehitlerin kanının mirasında ve her ideolojiden, her görüşten insanın yaşama hakkını hiçe sayarcasına, hiç kimse ya da hiçbir grup tehditkâr, yaralayıcı, vicdanları sızlatan ve toplumsal değerleri çiğneyen bir fikir özgürlüğüne sahip değildir!

Neden, biliyor musunuz?

Ayrım şu: Hakaret, küfür, tehdit gibi yıkıcı, yakıcı ve yaralayıcı ne kadar söz ve beyan varsa, bunların hiçbiri fikir değildir!

Küfür, bir fikir olamayacağı gibi, olmadığı öznenin tamlamasına da lâyık olamaz. Fikir özgürlüğü diyorsak -ki demeliyiz elbette- o zaman lütfen bu fikirlerle sınırlı olsun!

Meselâ herhangi bir kimseye silah doğrultmanın ve kalbinden vurmanın bir fikir olduğunu hiç duydunuz mu? O hâlde dil silahıyla kalpleri vurmak da fikir değil, eylemdir. Adi bir eylem…