FETÖ’nün ayağı sanıyorduk, meğer sindirim sisteminin son halkasıymış!

Özellikle baştan sona dinledim TBMM’deki grup konuşmasını. "FETÖ’nün kumpasıyla CHP’ye Genel Başkan olan, 17/25 Aralık’tan önce ABD’ye gidip talimat alan ve son olarak Fetullah’ın isteğiyle 15 Temmuz’a 'tiyatro' diyen Kemal Bey ne diyecek?" diye bekledim…

ENVER Altaylı hakkında hazırlanan iddianame, birilerini inanılmaz panikletmiş.

O iddianame ortaya çıktıktan sonra paniğe kapılanlar, FETÖ’nün siyâsî ayağının peşine düşmüşler.

Bu taktik, Fetullahçı hainlerin klâsik taktiğidir. Yıllarca bu taktikle varlıklarını sürdürdüler. Konuyu başka yere çekip veya tarafları birbiriyle çarpıştırıp kendilerini unutturmayı başardılar.

Şimdi başları büyük belâda! 50 yıllık kirli varlıkları tek tek ortaya çıkıyor.

Üstelik şimdi Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir lider var karşılarında...

Ama şöyle bir şansları da var: Eskiden kendilerini sözde hedef alan lâikçi kesim, çelik gibi duruyor yanlarında…

***

Dedik ya, CIA’nın Enver’i deşifre olunca, büyük bir güruh paniğe kapıldı...

Önce eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ sahne aldı.

Sözde kendi döneminde Fetullahçılarla mücadele edilecekmiş de kanunlarda yapılan değişiklikle engellenmiş. Söylediği baştan aşağı yalan!

2009 Haziran’ında değiştiğini söyledikleri kanun, darbe heveslilerinin sivil yargıda yargılanmasını öngörüyordu. Denilebilir ki, Fetullahçı hainlerin ele geçirdiği yargı, bu kanunu amacı dışında kullanmış olabilir. Ancak kanun, özü ve rûhu itibarıyla doğruydu.

Şimdi size vereceğim iki örnek ile İlker Başbuğ ve gibilerinin Fetullahçılarla asla mücadele etmeyeceği veya edemeyeceğini aşikâr şekilde göstereceğim... 

FETÖ'den ayrıldığı için baskı gören ve 1996 yılında TSK'dan emekli edilen İbrahim Ö. isimli bir emekli albay, 6 FETÖ'cünün 2014 YAŞ’ında general olduğunu görünce BİMER'e şikâyet dilekçesi yazdı.

Dilekçesinde, ismini verdiği "devre arkadaşı" 6 generalin FETÖ’cü olduğunu ve Mısır’daki gibi Sisi benzeri bir darbeye kalkışabileceklerini yazdı.

"Eşi öyle açık ki bakmaya utanıyorum!"

Şikâyeti üzerine, Genelkurmay Başkanlığı İKK Güvenlik Dairesi Başkanı Tuğgeneral A.G., İbrahim Ö. ile görüşür ve kendi el yazısıyla 17-18 sayfa ifade verir.

İfade sırasında 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Ankara'nın Polatlı ilçesindeki 58'inci Topçu Tugay Komutanı ve Yurtta Sulh Konseyi üyesi Murat Aygün'ün ismini de verir.

Aygün’ün ismini gören Genelkurmay İKK Dairesi Başkanı A.G., "Murat Aygün'ün FETÖ’cü olduğundan emin misin?" diye sorar ve şaşkınlığını şu cümleyle ifade eder: "Ya biz bununla aynı dönemde Akademi’de okuduk. Benim de eşim açık, lâkin bu Murat Aygün'ün eşi öyle bir açık ki bakmaya utanıyorum." 

İbrahim Albayın ismini verdiği bir diğer isim, bir dönem İlker Başbuğ’un emir subaylığını yapan Şener Topuç idi.

15 Temmuz’da Afganistan Kabil Eğitim, Yardım ve Danışma Komutanlığı yapan Topuç, Dışişleri Bakanlığı ve MİT'in girişimleriyle Dubai Havaalanı’nda yakalanarak Türkiye’ye getirildi.

***

Evet, kafa buydu!

"FETÖ’cü" denilince akıllarına "dini bütün insan" tipi gelenler, Fetullahçı alçaklarla mücadele edemezler. Nitekim etmediler!

Onlara göre eşi mini etek giyen Fetullahçı olamaz. Ha, derin dekoltesi varsa asla olamaz…

Bu bakış açısı sayesinde Fetullahçılar, TSK’daki milliyetçi muhafazakârları biçerken, kendileri hızlı Atatürkçü görünümleriyle her kademeyi ele geçirdiler.

Burada Mehmet Dişli ile ilgili bir durumu da paylaşmakta fayda var.

15 Temmuz’dan sonra Dişli’yi darbeciler arasında gören devresi bir general, “Vay şerefsiz, bizim eşimiz yaz kamplarında mayo giyerken, onun eşi bikini giyerdi!”  diye tepki göstermişti.

***

Enver Altaylı’nın iddianamesinden sonra Dursun Çiçek de zıplayanlar arasında ilk sırada yer aldı.

Malûm, FETÖ kumpasları nedeniyle hapis yattığı için CHP’den bir dönem milletvekili seçilen Çiçek, FETÖ’nün siyâsî ayağı ile ilgili değerlendirmelerde bulunmuş. Olur, milletin ağzı torba değil, isteyen konuşur…

Ancak Dursun Çiçek'in, darbeye günler kala yaptığı açıklama ile FETÖ konusundaki cehaleti ise hâfızalarda taptaze duruyor.

5 Nisan 2016 yani 15 Temmuz’dan 3 ay 10 gün önce ne demişti Ahmet Hakan’a Dursun Çiçek:

“Bir: Ordu içindeki Fethullahçıların oranı yüzde 10’dur, sayıları abartılıyor.

İki: Fethullahçıların darbe yapma ihtimâli sıfırdır...

Üç: Fethullahçı subaylarla ilgili işlem yapabilmek için elde yeterli delil yok...”

Evet, aynen bunları söyledi Çiçek!

Fetullahçı alçaklar için "çiçek" gibi bir değerlendirme değil mi?

Peki, ne olmuştu?

Fetullahçılar TSK’nın komuta kademesinin neredeyse yüzde 60’ını ele geçirmiş, darbeye kalkışmış ve kabak "çiçeği" gibi ortaya çıkmışlardı.

Peki, Dursun Çiçek bu apaçık gerçeği niye göremedi?

Göremez, çünkü yukarıda verdiğim örnekler gibi bakıyordu Fetullahçılara. Ona göre namaz kılmayan, eşi başörtülü olmayan, hele hele rakıyı sek içenden Fetullahçı olamaz.

Dursun Çiçek’in verdiği yüzde 10 oran kim, Fetullahçılar mı?

Tabiî ki hayır!

Onun verdiği yüzde 10, 15 Temmuz öncesi TSK içerisindeki milliyetçi-muhafazakâr kesim... Yani içki içmeyen, namaz kılan ve bazılarının eşi başörtülü olan subay ve astsubaylar...

Fetullahçılıkla alâkası olmayan bu insanlar, Çiçek gibiler için mücadele edilecek kişilerdi. Nitekim 28 Şubat’ta böyle yapmışlardı!

***

Son olarak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün topa girdi.

Önceki hafta beklenti oluşturmuş, "FETÖ’nün siyâsî ayağını açıklayacağım" demişti.

Özellikle baştan sona dinledim TBMM’deki grup konuşmasını. "FETÖ’nün kumpasıyla CHP’ye Genel Başkan olan, 17/25 Aralık’tan önce ABD’ye gidip talimat alan ve son olarak Fetullah’ın isteğiyle 15 Temmuz’a 'tiyatro' diyen Kemal Bey ne diyecek?" diye bekledim...

Doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmaya başladığında, benim gözümde FETÖ’nün siyâsî ayağıydı. Konuşmasında, “FETÖ’nün siyâsî ayağı Tayyip Erdoğan’dır” deyince, yanıldığımı anladım!

Dünkü konuşmadan sonra tamamıyla anladım ki, Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün siyâsî ayağı değil, sindirim sisteminin son halkasıymış…