ZOR bir coğrafyada
yaşıyoruz. Bu zorluk, bizi bir an bile zaafa kapılmama şuuruyla donattığı için
bir avantaj aynı zamanda.
Bu
coğrafyada sürekli dinamik bir güç olmak zorundasınız. En küçük bir sürçmede
sırtlanlara yem olursunuz!
Anadolu
coğrafyasının bizden önceki sakinleri, hep bu realiteden dolayı tarih
sahnesinden çekildiler.
Zor
bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyada ayakta durmanın en temel şartlarından
biri de tam bağımsızlıktır. Bu bağımsızlık şartlarını sağlayamadığınız takdirde
kar gibi eriyip gidersiniz. Nitekim Selçuklu ve Osmanlı dönemleri
bağımsızlıktan yarı bağımlılık ve tam bağlılığa dönüştüğünde, hüsranı yaşadık.
Bu
deneyimlerle 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren tarih sahnesine üçüncü kez
çıkıyoruz. Selçuklu ve Osmanlı’nın tarih sahnesine çıkışını sağlayan ortam çok
uygundu, ancak Türkiye’nin Büyük Türkiye olmasının önünde muazzam ve küresel
engeller var. Ancak ümitsizliğe gerek yok! Engel ne kadar büyükse, azim ve
kararlılık da o ölçüde büyür.
Türkiye’nin
“Büyük Türkiye” olması için dünyanın bütün büyük aktörlerinin ilgi ve oyun sahası
olan bir coğrafyada zoru başarması gerekiyor. Şartlar ne olursa olsun, tutmamız
gereken ilk coğrafya hattı, Tovuz-Trablusgarp hattıdır. Bu hat, Türkiye’nin
bekâ hattıdır!
Bu
bekâ hattının Tovuz nirengi noktası esas alınırsa, bir ana hattı ve iki tali
hattı vardır. “Bekâ hattı” dediğimiz ana hattın güzergâhı neresidir? Tovuz’dan
başlayıp Hazar Deniz’i kıyısınca Güney Azerbaycan toprakları ve Tebriz’i içine
alan Kuzey Azerbaycan toprakları...
Bu
hat Tebriz, Süleymaniye, Kerkük, Musul, Halep ve İdlip üzerinden Doğu Akdeniz’e
kavuşur. Doğu Akdeniz’de iki kola ayrılır bir kol, doğrudan deniz rotasını
izleyerek Trablusgarp’a en kısa yoldan ulaşırken, diğer kolsa Lübnan, Filistin,
Mısır ve Doğu Libya üzerinden yine Trablusgarp’a erişir.
Trablus
kesişme noktası, bekâ hattının nihâyeti değil, ana terminallerinden biridir.
Trablusgarp’tan sonra iki yol daha vardır: Biri Fas’a kadar uzanan Mağrip yolu,
diğeri de Sahra Altı Afrikası’na uzanan Nüfuz yoludur. Bu Nüfuz Yolu’nun Süveyş
Kanalı’ndan Kızıldeniz’e uzanan ve oradan da Hint Okyanusu’na uzanan bir suyolu
vardır.
Bekâ
hattının başlangıç çizgileri kara olsa da bitiş ile gerçekleşme çizgileri deniz
ve okyanuslardır. Bunun temini için Trablugarp ile Akdeniz’i, Mağrip yoluyla
Atlas Okyanusu’nu ve Nüfuz yoluyla da Hint Okyanusu’nu görmemiz lâzımdır.
Nüfuz
yolunun suyolu yani deniz hattının Afrika kıyısında Mısır, Sudan, Eritre ve
Somali yer alırken, Arap yarımadası kıyısında Hicaz Bölgesi ve Yemen yer
almaktadır.
Bekâ
hattı, bizim mutlak sûrette büyük ve sayılı bir deniz gücü hâline gelmemizi
icbar eder!
Bekâ
hattından sonra ikinci derecede öneme sahip hat, Turan hattıdır. Bu hat
Tovuz’dan başlayıp Hazar Denizi’nin üstünden Orta Asya’yı geçerek Çin Seddi’ne
dayanan bir hattır. Bu hatta “Kıpçak Hattı” da diyebiliriz. Türkmenistan,
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Doğu Türkistan’ı içine alan bu hatta
Turan fikri Oğuz coğrafyasında olduğu kadar kuvvetli değildir ve hattâ
bağımsızlık kazanmış grupta - Özbek, Kırgız, Kazak- bir karşılığı olmadığı gibi,
bu ülküyü Oğuz boylarının bir oyunu olarak düşünenler de vardır.
Ancak
bu hattın amiral gemisi Doğu Türkistan’dır. Doğu Türkistan bir azat olsun, Turan
ateşi bütün cihanı yakacak bir kesafet kazanır. Zira Turan hattının hem entelüktüel,
hem de nüfus ve nüfuz potansiyeli Doğu Türkistan’da yatmaktadır.
Tovuz
nirengi noktasından Avrupa’ya doğru uzanan bir hat daha vardır: Tovuz-Tiran
hattı...
Bu
hat, Tovuz-Tiflis üzerinden Karadeniz’e çıkar ve Karadeniz’in ortay hattını
izleyerek Tuna nehri ağzından Doğu Avrupa’ya girer ve Kosova üzerinden Tiran’a
varır. Hedef başka bir denizdir; o deniz de Adriyatik’tir.
Tovuz-Tiran
hattının varış hattı Adriyatik Denizi olduğu için, bu hattın güneybatı sınırı
Bosna-Hersek olur. Bu hat, Roma ve Viyana’ya en yakından bakan hat olduğu için,
buna “Kızılelma Hattı” diyebiliriz.
Bu
üç hattı içine alan ve bunlara yeni hatlar katan bir büyük hattımız daha vardır;
o da “ümmet hattı”dır.
Ümmet
hattı, bu üç hattın ihyası üzerine oturacak olan çatıdır. Bu çatı, dünyadaki
bütün Müslümanları içine alan ve tüm dünyayı yönetecek olan büyük ve âdil
yuvanın adıdır.
Fetih
rüyaları, Yahya Kemal’in tâbiriyle “bozgunda görülen rüyalar”dır. Bozgun
devresini tamamladık ve Ergenekon kuşatmasını da kırdık. Sıra, bizim nizâmımızı
hâkim kılmaya gelmiştir!
Bir
Türk ve Müslümanın bu dünyada yegâne gâyesi, Peygamberinin Mâkâmını ihya edip Dininin
kurallarını bütün cihana hâkim kılmaktır. İdealsiz Müslüman bir ceset, ülküsüz
Türk ise kadavradır!
Vesselâm…