Ferah ve özlem

Özlemi vuslata çevirmek bizim elimizdedir. Her türlü imkânı kullanarak, her türlü fırsatı değerlendirerek özlediklerimize kavuşmanın yollarını aramalıyız. Bu uğurda kaybetmek korkusu yaşıyorsak eğer, yeteri kadar özlememişiz demektir.

DUYGU ve düşünceler, insan hayatına yön veren iki önemli objedir. İnsanlar his ve fikir boyutunda akıllarını hissederek ve kullanarak hayatlarına devam ederler. Beyin ve kalp, genel sağlık ihtiyaçlarının dışında manevî olarak insanın sağlığını kontrol eder. Akıl ve ruh sağlığı da insanın manevî sağlığıdır. Sosyal bir varlık olan insan, bu nedenle sürekli duygusal paylaşım ve yardımlaşma içindedir. Bu duygu ve davranış bütünlüğü insanın hayatını şekillendirir. 

İnsanın hayatını şekillendiren diğer önemli duygulardan biri de özlemdir. İnsan sevdiği ve kıymet verdiği şeylerden uzak kaldığında o kıymetli şeyleri düşünerek zaman geçirir. Özlem, bu tür ayrılık acılarının adıdır. Özlemek, sevmekle ilgilidir; seven, özler. Özlemek için bir yakınlık hissetmek gerekir. İnsan sevdiğinden uzak kaldığında özlem duyar. Özlem, aynı zamanda sevdiğiyle buluşma arzusudur. 

Özlem, hayatımızın her alanında vardır. Bir yere giden, geride bıraktıklarını özler. Öyle hâller vardır ki, insan bir yere gitmeden de yakınındakileri özleyebilir. Bu nedenle mesafe, sevgi ve his birleşince ortaya özlem çıkar. Özlem, sonu belli olmayan olaylarla başlarsa insanı yıpratabilirken, sonu belli olan olaylara gebe olursa insana sabır ve azim verir. 

Vatan özlemi, evlat özlemi, memleket özlemi, sevda özlemi insanların içine düştükleri duygu yoğunluklarından bazılarıdır. Hasret, insanı insan kılan çok özel bir duygudur. Özlem eksikliği, insanı sevgisiz kılar. Sevgisizlik ayrılıktan ve hatta ölümden daha beterdir.

Hasret, en güçlü duygularımızdan biridir. Aşk, özlem ve sevgi gibi duygularla benzerlik gösterir. Uzak kaldığımız kişilere karşı özlem duygumuz gelişir. Zaman içerisinde hasrete dönüşerek içimizde merak duygusunu uyandırır. Belki bir gün beraber olacağımıza inanarak onun geleceğini bekleriz. Bir annenin bebeğini beklediği gibi insanlar da sevdiklerini beklerler.

Özlemlerin kimi kısa sürerken kimi uzun sürelidir. Bir insana duyulan hasret hiçbir zaman azalmaz, her geçen gün artarak insanların içindeki sevgiyi daha da yüceltir. Kavuşmayı beklemek adına insanı hayata bağlar. Bazılarına duyduğu hasret güç verir. Hayatlarına daha güçlü devam ederler. O hisler öyle tatlıdır ki, insanın içini acıtsa dahi ondan vazgeçemezler. Hasret, sevginin bir parçası olarak da görülebilir, çünkü kişiler bir gün kavuşma hayâliyle yaşarlar. 

Uzak kaldığınız kişiye zaman içinde hasret ve sevginiz her gün çoğalır. Bir insana duyulan özlemin hayatımızdaki yeri önemlidir. Bazen daha iyi biri olmamızı bile sağlayabilmektedir. Kalbinizde yer edinen insanlara dair süreklilik gösteren özlem duygularımızı yoğunlaştırır. Sevdiğimiz insanları asla kaybetmeyiz, uzaklaşsalar dahi aklımızın bir parçası daima onlarda olur. Sevgi her zaman ilerler ve gelişir. Özlem ise sevginin kanıtıdır.

Hasret bazen insana acı verse de aslında en güzel duygulardan biridir. Çünkü birini özlemek, onunla yaşamak gibidir, ona bağlanmaktır. Her insan bir başkasına karşı böyle duygular hissedemez, çünkü insan kalbi herkesi sevemez, sevmediği için de özlem duygusunu bilemeyebilir ya da ona bağımlı olmayabilir. 

Özlem ve bağlılık

Özlem ve bağlılık… Bize kendimizi hatırlatır, aslında bizi biz yapar ve değer vermeyi öğretir. Bir şehre veya bir kişiye bağlanmadan önce hiçbir zaman düşünüp tartma şansımız olamaz. “Pişman olacağımızı bildiğimiz işi en baştan yapmamalıyız” düşüncesi gönül tahtasında hiç belirmez. Hiç kimse bağlanacağı insanı seçemez. Çünkü seçen sadece akıldır. Gönül sever ve bağlanır, özler ve özlediği mekân sadece ferahlıktır onun için. 

Sevdiğiniz kişilere karşı bir bağlılığınız olabilir. Bir annenin okumaya giden evladı için çektiği özlem, bir sevgilinin sevdiğine duyduğu bağlılık gibi… Onlar özlem çekecek, ağlayıp yakaracaklar belki. Anneye, babaya, kardeşe, akrabaya, dosta, arkadaşa, alıştığınız herkese, kedinize, köpeğinize, anısı olan bir tişörte, bir önceki yıla, eski işinize, eski şehrinize, sevdiğiniz şapkaya veya sevdiğiniz yastığınıza duyduğunuz özlem… Bir dostun vefatından sonra varlığına duyulan hasret gibi… Bir insanın var olmasına duyulan özlemle bir insanın yakınında olmasına duyulan özlem bile birbirinden çok farklıdır. Hatta bazı akşamlar oturup kaybettiklerinizi veya yalnızca bir gününüzü düşünseniz, belki de özleyecek daha fazla şeyiniz olacaktır.

Özlem, uzakta olan bir varlığa karşı duyduğumuz kavuşma isteğidir. Sadece insana karşı duyulan bir duygu değildir. Kişiler herhangi bir insana özlem duyabilecekleri gibi, bir yere, bir eyleme, duruma veya başka bir varlığa da hasret duyabilirler. Hasret sevgi ile kardeştir aslında. Onun olduğu yerde sevgi de vardır; çünkü özlem, sevgiden beslenir.

Özlem, birçok şaire ilham kaynağı ve şiirlerine konu olmuştur. Bu duygu kimi zaman güzel, kimi zaman ise çileli hâle gelmiştir. Eğer bu hasretin sonunda vuslat yani kavuşma yoksa, bu duygu çekilmez bir hâl alabilmektedir. Birini özlemek sizi her gün parçalayarak dibe sürükleyecek ve siz her gün yeniden daha da güçlenerek ayağa kalkacaksınız. Tıpkı “Zümrüdüanka kuşu” gibi…  Yahut bir “kelebek” gibi kanatlarınız kırıldığında sessizce köşeye çekilir ve onun da bir gün kanatlarının kırılacağı (özleyeceği) günü bekleyebilirsiniz. Bu süreç size acı verecektir ve ruhunuzu görmeyen kimse, uğruna acı çekmeye değer biri değildir asla.

Ölen bir sevdiğimize duyduğumuz özlem, bu dünya için kavuşması mümkün olmayan yani mutlu sonu olmayan bir duygudur. Çekilmesi gerçekten zordur. Ancak kimi zaman özlediğimiz kişi veya varlığa kavuşacağımız an belirlidir. “Sayılı günler tez geçer” sözünden de anlaşılacağı gibi, bu duygu insana bazı durumlarda mutluluk bile getirmektedir. 

“Beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır” derler. İşte beklenen gün, özlemin sona ereceği gündür. İnsan çoğu defa sahip olduğu şeyin kıymetini bilmez. Ne zaman o şeyi kaybeder, aslında onun kendisi için ne kadar değerli olduğunu da daha iyi anlar. Bu mânâda düşünüldüğünde, mutlu sonu olan özlemler güzeldir, çünkü sahip olduklarımızın değerini daha iyi anlamamızı sağlar.

Mesafeler insanları ayırdığı gibi yakınlaştıran değerler de kazandırır. Bağların eskisi kadar kuvvetli kalmasını sağlayansa özlemdir. Severken içten sevenler, daima birbirlerini özler ve birbirlerine karşı hasret duyarlar. Özlemek, ilişkileri canlı tutar ve insanları birbirlerine hatırlatır. Özleyin birbirinizi, zira insanı öldüren sadece gururdur. 

Özlem; sevgi, saygı, barış ve kardeşlik gibi insana özgü olan duygulardan biridir. Özlem ve hasret duyguları birbirine yakın duygulardır ve insana her şekilde ferahlık verir. Özlemek, insanın hayatında yakınlarından uzak kaldığı, sevdiği bir hayvan ya da eşyaya ulaşamadığı durumda hissettiğidir de. Örneğin evlâdını yurt dışına gönderen bir ebeveynin onu uzun bir süre görememe sonucu yaşadığı durumdur. 

Özlem ve hasret gibi duygular, yoğun hüzün barındıran, insanı hüzne ve kedere boğan duygulardır. “Özlemek” denilen duygu daha niteliksel olarak insanlar içindir. Bazı insan elindekinin kıymetini onun varlığını yitirince daha iyi anlar. Yani özlediği şey, özledikçe onun için daha değerli hâle gelir. “Özlem duygusunu yaşamak istemiyorum” diye kendimizi şartlandırmamak gerekir. Zorla beyne “Özlemiyorum” sinyalleri göndermek ruh sağlığı bakımından sakıncalıdır. Sevdiği hakkında “Sevmemeliyim” ya da “Bana yakışmaz” demek gibi…




Özlemek ve ulaşmak

İnsan kısa süre de olsa ayrı kaldığı kişilere veya varlıklara özlem duyabilmektedir. Onların sürekli yanında olmasını ister. Belki bir gün bunun gerçekleşeceğine inanarak hayatını sürdürür. Bir kişinin sevdiğine olan özlemi gibi pek çok özlem, aslında oldukça duygusal ve dramatiktir. Kimi özlemler kısa süreli, kimi özlemler ise uzun sürelidir. Kimi özlemler ise hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan bir kavuşmayı beklemek uğruna devam eder. 

Özlem duygusu, kişinin sevdiklerinden ayrı kalınca ya da onları yitirince daha fazla hissedildiği için, yakınımızdakilerin ve bizi sevenlerin değerini bilerek yaşamalıyız. Çünkü sevdiğimiz kişileri kaybettikten sonra, onlara ne kadar değer verirsek verelim, onları ne kadar özlersek özleyelim, onlar geri gelmeyeceklerdir. Onlara her durumda sevildiklerini hissettirmeliyiz. Hâlâ vaktimiz varken sevdiğimizi söyleyebilmeliyiz. Geç kalmak kader olabilir ama bunu ötelemek pişmanlıktır.

Özlemek, insanın yüreğinin en derinine işleyen çok karmaşık bir duygudur. O kadar garip bir duygudur ki, diğer duygularımız zamanla küllenirken, o gün geçtikçe daha da alevlenir. Uzaktaki bir sevdiğimize olan özlem sadece özlemken, yanı başımızda olmasına rağmen yanına yaklaşamadığımıza olan özlem, aynı zamanda acıdır. 

Zaman gelir, bir dolu anı ile geçmiş olan güzel günlerimize özlem duyarız. Zaman gelir, yanı başımızda kokusuna hasret duyarız. Daha bir sürü özlem duyduğumuz şey vardır şu hayatta.

“Özlemek” deyince aklımıza elbette kavuşmak da gelir. Özlediğine kavuşmak hepimiz için dünyanın tüm servetlerine değecek kadar kıymetlidir. Kişi hasretini çektiği şeye kavuşmak için ölümü bile isteyebilir. Mevlâna’nın Mevlâ’sına kavuşmayı beklerken öleceği günü “vuslat günü” olarak tanımlaması bu yüzden değil midir? 

Özlem her geçen gün daha da dayanılmaz bir eziyet verir insana. Kavuşmayı bekledikçe daha da dert kaplar insanın yüreğini. Hele bir de insan kavuşma ihtimâlinin kalmadığına inanırsa nefes alamıyor gibi hisseder kendini. Ne olursa olsun, özlediğimiz kişiye veya şeye kavuşabilelim istesek de bazıları “Kavuşmayalım; özlemek çok güzel bir duygu” diye düşünebilir. Sevgiyi ve bağlılığı perçinleyen, özlenenin kıymetini anlamamızı sağlayan bir his oluşur. 

Özlemi vuslata çevirmek bizim elimizdedir. Her türlü imkânı kullanarak, her türlü fırsatı değerlendirerek özlediklerimize kavuşmanın yollarını aramalıyız. Bu uğurda kaybetmek korkusu yaşıyorsak eğer, yeteri kadar özlememişiz demektir.

Özlenmeyen tek şey, özlemin kendisi galiba. Çünkü özlem, kötü ve asla yaşanmak istenmeyen duyguların arasında yer almasa da iyi ve her zaman yaşanmak istenen duygulardan da değildir. Her ne kadar özlenmese, aranmasa da, yokluğunun farkına bile varılmasa da, o duygu insanı sardığı anda çıkmaz bir yola girmenin veya yolunu kaybetmiş olmanın ya da yıllar sonra gittiği adreste aradığını bulamamanın verdiği gibi bir duygu kaplar insanın içini. Zira her özlemin ayrı bir duygusal etkisi ve ayrı bir tadı vardır. Hiç tatmadığın duygulara, hiç bilmediğin dünyalara, hiç görmediğin diyarlara, çocukluğa, sevgiliye, kaybedilen dosta, geçmişe, hatta geleceğe, hayâlleri süsleyen gelinciklerle süslü papatya tarlasına, belki de solmuş bir gelinciği uzatan ve “Mayıs ayında gelin” diyen o masum kız çocuğuna…

Özlem duygusu da tıpkı hüzün gibi… İçinin ta derinlerinde; sanki çok uzaklarda ama bir o kadar da yakınında bir yerde… Acıya veya sızıya yakın bir şey duyarsın ama seversin o duyguyu, hep yaşamak istediğin bir şey olmasa da tuhaf bir şekilde bir yanın memnundur hissettiğin bu duygudan. 

Hüznü özlemden ayıran tek şey, hüznün özleniyor ve zaman zaman da olsa yaşanmak isteniyor olmasıdır galiba. Her insan arada bir de olsa hüzünlenmek ister; melankoli insanın doğasında var. Hüznün sevilen ve yaşanmak istenen bir duygu olduğunu gösterir bir durum değil ama arabeske olan yatkınlığımız, arabeskte yaşam bulan, hatta “onun özü” diyebileceğimiz acıyı bağrımıza basmamız buna bir ön işaret olarak düşünülebilir.

Özlem, gurbetteysen ya da sevgiliden ayrıldıysan daha yoğun hissettirir kendini, daha da yakar içini. O yüzdendir, belki hasreti özlemden ayırır, ona daha yoğun anlamlar yüklersin ve bir yandan da anlaşılmaz duygularla boğulursun. Kavuşmanın zorluğu, hatta imkânsızlığı, hasreti hasret yapan değerdir. Özlemek, hasret kalmanın verdiği yoksunluk ve bîçare kalmak duygusunu vermez meselâ. Sevgiliye yazılan mektubun son satırında geçen “Hasretle öpüyorum” sözcüğünün verdiği duyguyu, içinde özlem geçen hangi cümle verebilir? Sanatı da besleyen, daha da öte, sanatı gücü bakımından asıl sanat yapan -ister sinema olsun, ister edebiyat, resim, heykel- hasretin içinde barındırdığı acılar, ayrılıklar, hüzün ve melankoli değil midir? 

Hayatı ve beraberinde getirdiği acıları ve aşkı tatmış ozanların dizelerinde özlem yerine “hasret” kelimesinin geçmesi bu yüzden olabilir mi? “Hasretinden prangalar eskittim”, “Hasretinle yandı gönlüm” gibi… Her şiir sevenin bu denli etkilenmesi bu yüzden olabilir mi? İnsanız ve insan olanın yani adam gibi adam olanların duygularıdır bunlar.

Bazen çaresizlik ve elin kolun bağlı olması acı hissini uyandırsa da, özlem veya hasretin özlenmemesi düşünülemez asla. Her durum ve her şartta yine o duygu derin bir tutkuyla hissedilir. Yakıcılığına rağmen… Ve sevilir de. 

Sevecek, hatırlayacak, yeniden yaşamak isteyecek, arayacak, insanlığımızı hatırlatacak o kadar çok duygumuz var ki… Özlem, bu duyguların arasında en üst önceliğe alınması gerekenlerden en öncül olanı bence.

Özlemek, seven yüreğin ferahlığıdır. Ferah’ta özlemek ise sadece sevmektir.