Fatih Altaylıysa ben Göztepeliyim

İçinizde biz “siyâsî İslâmcılara” karşı ne kadar küfür, ne kadar nefret birikmiş arkadaş! Allah muhafaza, ince hastalıktan gideceksiniz. Bize karşı hislerinize tercüman oluyor diye Fatih Altaylı gibi çapı belli, kalibresi belli, kalitesi belli bir “adamı” bile paylaşır hâle geldiniz. Yazık değil mi size?

YENİ bir filozofumuz türedi, vatana millete hayırlı olsun. Fatih Altaylı kendisi.

Haşmetmeap ota foka yorum yapıyor, anlamadığı alan yok neredeyse. Lâkin okuduğunu yahut dinlediğini anlamakla ilgili bazı sıkıntıları mevcut. O kadar kusur da olsun artık.

Biraz gergin bir filozof modeli bu; felsefe, ruh hâline müspet yönde bir tesir yapmamış. Ağzı da bozuk üstelik. Önüne gelene küfrediyor.

Hatta bir videosu denk geldi, kendisi anlatıyor. Birisi gelmiş yanına, “Eskiden sizi hiç sevmezdim ama şimdi seviyorum” demiş. Kendisi de onu “S” ile başlayan bir cümle ile yanından kovmuş. Adam da “S” olup gitmiş. Muhtemelen “Selâmetle” demiştir. Fesatlık yapmayalım, hayra yoralım biz.

Çok şükür, kendisi ile karşılaşsam bile benzer bir diyaloğa girip yanından “selâmetle” gitme ihtimâlim yok. Zira kendisini eskiden de hiç sevmezdim, şimdi de hiç sevmiyorum.

Biraz seçiciyimdir. Öyle kendisini bir halt sananları, millete yukarıdan bakanları, küfürbaz tipleri, egosu paçalarından akanları, “En iyi ben bilirim”cileri, kendisi adammış gibi millete adamlık dersi vermeye kalkanları oldum olası sevemedim zaten.

Bu tavırların neredeyse tamamı Fatih Altaylı’da mevcut. Ziyadesiyle hem de!

Hürriyet gazetesinden kovulduğu -yahut ayrıldığı- güne kadar her gün millete “Ne Zaman Adam Oluruz?” diye tüyolar verirdi. Bunlardan kaçını yerine getirip ne kadar “adam olduğunu” bilemiyorum şahsen. Muhtemelen o aralar salkımı yutmakla meşguldü.

Meselâ evli iken sevgilimizi golf sopası ile dövdüğümüzde adam olur muyuz?

Yahut terörist başı ile yemek yediğimiz zaman ne kadar adam olmuşuzdur?

Dünya görüşümüz örtüşmeyen siyâsî liderlerin resimlerinin klozet kapaklarına konması fikrini serdettiğimiz zaman adamlığımız kemâle erer mi?

Ya da ne bileyim, bir post-modern darbe sonrası gaza gelip sarıklı, çarşaflı birine sokakta denk geldiğimizde kolundan tutup karakola götürdüğümüz zaman adamın dibi filan olur muyuz farz-ı misâl?

Neyse dostlar, biz mevzumuza dönelim…

Yılanın sevmediği ot burnunun dibinde biter hesabı, “adamdan” ne kadar hazzetmiyorsam, son günlerde videoları o kadar sık çıkmaya başladı karşıma.

İlkin “Disney +” mevzunda dinledim kendilerini ve ziyadesiyle etkilendim. Devletlileri, “Atatürk” dizisini daha yayınlanmadan yayından kaldıran platforma höykürmek yerine teşekkür ediyor, ağız dolusu, bastıra bastıra “Helâl olsun” diyor. Değişik. Bu konuyu daha önce yazdığım için uzatmak istemiyorum.

Peşinden filozofumuza, Halil Konakçı hocaya höykürürken denk geldim. Güya Halil Konakçı, Hatay’a “Arap toprağı” diyesiymiş. Videoyu izlemesem ve Konakçı hocayı da tanımasam inanacağım.

Lâkin feylesofun hedef kitlesi ben ve benim gibiler değil ki zaten. “Adam” iyi biliyor işini ve yapması gerekeni yapıyor.

Konuya vâkıf olmayan kitlesini Halil Konakçı hocaya, aslında tüm mütedeyyinlere, kendi tabiriyle “alçak, şerefsiz, vatan haini siyâsî İslâmcılara” karşı kışkırtıyor. Toplumun sinir uçlarına dokunmaya, fay hatlarını tetiklemeye çalışıyor kendince.

Tam bir tetikçi!

Hocanın ne dediği ortada ve gayet net. Hocanın konuşmasından bu sonucu çıkarmak için -affedersiniz- ya embesil olmanız lâzım yahut isminizin “Fatih Altaylı” olması icap eder.

Birkaç gün evvel kendisini yine gergin vaziyette çemkirirken izledim. Nijer’de gerçekleşen darbeyi yorumluyor.

Siz Nijer’i konuştuğunu düşünüyorsunuz lâkin o yine “siyâsî İslâmcılara” veriyor veriştiriyor. Nijer’deki darbemsi şeye seviniyormuşuz, bundan mutlu oluyormuşuz.

Nijer’deki darbe özellikle Fransa’ya karşı yapılmıştı. Kendisi eğitimini Galatasaray Lisesinde Fransızca olarak aldığı için duruma içerlemiş olabilir haddizatında. Gerginliğini buna verdim açıkçası.

E Nijer’deki darbe ile bu darbeye sevinen biz “siyâsî İslâmcılar” ne alâka?

Şöyle ki, emperyalist devletlere karşı yapılan bu tırışkadan darbe gibi şeye seviniyormuşuz lâkin emperyalist devletlere karşı kazandığımız Kurtuluş Savaşı’mızı küçümsüyormuşuz. O yüzden alçak, şerefsiz ve vatan hainiymişiz.

Vay arkadaş, bugünleri de gördük ya! Bir Kurtuluş Savaşı’nı küçümsemediğimiz kalmıştı, o da oldu!

Bir de bu adamı bir fikir insanı yahut bir otorite gibi görmüyorlar mı, sağda solda paylaşmıyorlar mı? Hayretler içerisindeyim.

İçinizde biz “siyâsî İslâmcılara” karşı ne kadar küfür, ne kadar nefret birikmiş arkadaş! Allah muhafaza, ince hastalıktan gideceksiniz. Bize karşı hislerinize tercüman oluyor diye Fatih Altaylı gibi çapı belli, kalibresi belli, kalitesi belli bir “adamı” bile paylaşır hâle geldiniz. Yazık değil mi size?

Bu kadar mı düştünüz?

Dünya görüşünüz, siyâsî perspektifiniz, olaylara bakış açınız bu kadar mı daraldı, bu kadar mı sığlaştı?

Bu “adamı” takip edip paylaşarak köreleceğinize, daha faydalı şeyler yapın dostlar. Yanan İETT otobüsleri artık uçmaya ve yüzmeye de başladı.

Bornova Belediyesi zeytin ağacı kıyımı yapıyor. Edremit Belediyesi, kanalizasyonu arıtmadan direkt denize döküyor. İzmir kokudan geçilmiyor. Bodrum’da, Alanya’da bir aydır şebekeye su verilmiyor. Bunlar için toplaşın, bir şeyler yapın meselâ.

Bakınız, önümüz yerel seçim. “Değişim” de gerçekleşmedi. Yine “siyâsî İslâmcılar” gelir, başınızı taşlara vurursunuz sonra. Demedi demeyin!

Kalınız sağlıcakla efendim…