Farklılıklar zenginliğimizdir bizim

Bir insan hangi dinden, milletten, renkten, coğrafyadan, dilden, düşünceden ve anlayıştan olursa olsun, öncelikle onun insan olduğunu bilmemiz gerekir. İnsanın kendisinden farklı olanı hor görmeye hakkı yoktur. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görme kültürü asırlardır medeniyetimizde vücût bulmuştur.

HER farlılık, birer zenginlik olarak görülmeli daima. Parmak izlerinden gözlerinin retinasına kadar farklı farklı olan insanoğullarının birbirlerine benzemesini beklemek elbette uygun olmaz. Bu farklılıklar aslında toplumsal hayatın temel dinamiklerini oluşturur. Karşılıklı yardımlaşmaya, ilerlemeye ve birbirimize karşı hoşgörülü olmaya vesîledir bu durum. Akabinde bu süreç, hayatı tekdüze olmaktan çıkarır, daha da anlamlı ve zengin bir hâle getirir.

Her bir farklılık, hayatın ayrı bir enstrümanı gibidir. Birilerini ayrı görmek ve onlara ayrı bir pencere açmak, kurulu olan bu enstrüman düzeninin ahengini de bozar. Dolayısıyla farklılıklardan çekinmeye veya korkmaya gerek yoktur. Önemli olan, aslında bunları ayrıştırma sebebi olarak göstermemek veya kavgaya dönüştürmemektir. Aksi bir durumda -belirttiğimiz gibi- ahengin bozulmasıyla beraber gökkuşağının diğer renklerinin de hiçbir anlamı kalmayacaktır.

İnsanoğlunun olduğu her yerde farklı düşünce, farklı kültür ve farklı inanışların olması doğal olanıdır. Çünkü insanı insan yapan özellik de düşünüyor ve üretiyor olmasıdır. Düşünmek, beraberinde farklı yorumları ve farklı analizleri gündeme getirir. Bunları yok sayıp herkesi aynı kefeye koyarak herkesten aynı düşünceleri beklemek, tabiatın kanuna ters düşer. Bu tür olası durumlarda çoğu kez önümüze “tahammül” kelâmı düşer.

Tahammül varsa çözüm de vardır. Tahammül varsa saygı ve hürmet de vardır. Bu sebeple, özellikle düşünce bazındaki farklılıklara sonuna kadar tahammül edebilmek için öncelikle tahammül noktasına gelebilmemiz gerekiyor. Bu da tabiî ki belli bir olgunluğun, belli bir zenginliğin birikimi ve sonucudur. Bu arada şunu da belirtmeliyiz ki, farklılıkları ayrı bir zenginlik olarak gören çoğu kesimin tahammül olgunluğuna eriştiğini rahatlıkla görmekteyiz.

İnsanların farklı düşüncelerine, farklı yaşam tarzlarına ve dünyaya olan farklı bakış açılarına saygı göstermek, farkındalık duygusundan kaynaklanan olgun ve zengin davranışların toplamıdır. Burada da gördüğümüz üzere bizleri, “olgunluk ve saygı” kelâmları karşılar. Saygı; farklı olana değer vermek, karşıdakine gönülden güvenmek ve ona karşı samîmi olmaktır. Hangi dinden, hangi dilden, hangi coğrafyadan veya hangi düşünceden olursa olsun, herkesin yaşama, kendini tanımlama ve değerli kılma hakkı olduğunu unutmamak demektir saygı. Aynı zamanda karşımızdaki insanoğlunu değerli kılmak, önemsemek, dinlemek ve onu anlamaya niyetli olmaktır. Ancak saygıyla farklıları anlamlı hâle getirir, ancak saygıyla farklılıkları zengin kılarız.

Nasıl ki bir kilim deseninde benzer her ilmek nakış nakış işlenirken aralara farklı renkler serpiştirilir ve hepsinde ayrı bir görsellik, zenginlik ve emek olur da netîcede yapılan bu el emeğine saygı duyar, değerli bulur, anlamlı kılarsak, insana saygı da bunun gibidir aslında. Bizler de o kilimin üzerindeki milyonlarca farklı desen gibiyiz; bütünlük içerisinde o farklılıkları görmeli, o zenginliği hissetmeliyiz.

Bir insan hangi dinden, milletten, renkten, coğrafyadan, dilden, düşünceden ve anlayıştan olursa olsun, öncelikle onun insan olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü insanoğlu her yönüyle saygıdeğerdir. İnsanın kendisinden farklı olanı hor görmeye hakkı yoktur. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görme kültürü asırlardır medeniyetimizde vücût bulmuştur. Birçok farklı kültür ve medeniyet, birçok farklı güzellik, asırlar öncesinde tek bir devlet içerisinde kök salmış, akabinde fidan olmuş, farklı duygu ve düşüncelerle meyvesini veren ağaç olmuş ve akabinde hoşgörü iklimi ile bu aziz topraklarda yaprakları gürleşmiş koca bir çınara dönüşmüştür. Tüm bunlar, farklılıkların zenginliği ile vücût bulmuştur.

Farklılıklara saygı, Hakk’a olan saygıdır. Her bir farklılık, kâinatın düzenine ayrı bir güzellik ve ayrı bir anlam katmaktadır. Hazreti Mevlâna’nın gönül arkadaşı Hazreti Şems, yazmış olduğu 40 Kural’ın 21’inci kuralında bu zenginlik ve bu saygıya atıfta bulunarak şu kelâmı dile getirir: “Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.”