
HER farlılık, birer zenginlik
olarak görülmeli daima. Parmak izlerinden gözlerinin retinasına kadar farklı
farklı olan insanoğullarının birbirlerine benzemesini beklemek elbette uygun
olmaz. Bu farklılıklar aslında toplumsal hayatın temel dinamiklerini oluşturur.
Karşılıklı yardımlaşmaya, ilerlemeye ve birbirimize karşı hoşgörülü olmaya vesîledir
bu durum. Akabinde bu süreç, hayatı tekdüze olmaktan çıkarır, daha da anlamlı ve
zengin bir hâle getirir.
Her
bir farklılık, hayatın ayrı bir enstrümanı gibidir. Birilerini ayrı görmek ve
onlara ayrı bir pencere açmak, kurulu olan bu enstrüman düzeninin ahengini de
bozar. Dolayısıyla farklılıklardan çekinmeye veya korkmaya gerek yoktur. Önemli
olan, aslında bunları ayrıştırma sebebi olarak göstermemek veya kavgaya
dönüştürmemektir. Aksi bir durumda -belirttiğimiz gibi- ahengin bozulmasıyla beraber
gökkuşağının diğer renklerinin de hiçbir anlamı kalmayacaktır.
İnsanoğlunun
olduğu her yerde farklı düşünce, farklı kültür ve farklı inanışların olması
doğal olanıdır. Çünkü insanı insan yapan özellik de düşünüyor ve üretiyor
olmasıdır. Düşünmek, beraberinde farklı yorumları ve farklı analizleri gündeme
getirir. Bunları yok sayıp herkesi aynı kefeye koyarak herkesten aynı düşünceleri
beklemek, tabiatın kanuna ters düşer. Bu tür olası durumlarda çoğu kez önümüze “tahammül”
kelâmı düşer.
Tahammül
varsa çözüm de vardır. Tahammül varsa saygı ve hürmet de vardır. Bu sebeple,
özellikle düşünce bazındaki farklılıklara sonuna kadar tahammül edebilmek için
öncelikle tahammül noktasına gelebilmemiz gerekiyor. Bu da tabiî ki belli bir
olgunluğun, belli bir zenginliğin birikimi ve sonucudur. Bu arada şunu da
belirtmeliyiz ki, farklılıkları ayrı bir zenginlik olarak gören çoğu kesimin
tahammül olgunluğuna eriştiğini rahatlıkla görmekteyiz.
İnsanların
farklı düşüncelerine, farklı yaşam tarzlarına ve dünyaya olan farklı bakış
açılarına saygı göstermek, farkındalık duygusundan kaynaklanan olgun ve zengin davranışların
toplamıdır. Burada da gördüğümüz üzere bizleri, “olgunluk ve saygı” kelâmları
karşılar. Saygı; farklı olana değer vermek, karşıdakine gönülden güvenmek ve ona
karşı samîmi olmaktır. Hangi dinden, hangi dilden, hangi coğrafyadan veya hangi
düşünceden olursa olsun, herkesin yaşama, kendini tanımlama ve değerli kılma hakkı
olduğunu unutmamak demektir saygı. Aynı zamanda karşımızdaki insanoğlunu
değerli kılmak, önemsemek, dinlemek ve onu anlamaya niyetli olmaktır. Ancak
saygıyla farklıları anlamlı hâle getirir, ancak saygıyla farklılıkları zengin
kılarız.
Nasıl
ki bir kilim deseninde benzer her ilmek nakış nakış işlenirken aralara farklı
renkler serpiştirilir ve hepsinde ayrı bir görsellik, zenginlik ve emek olur da
netîcede yapılan bu el emeğine saygı duyar, değerli bulur, anlamlı kılarsak, insana
saygı da bunun gibidir aslında. Bizler de o kilimin üzerindeki milyonlarca
farklı desen gibiyiz; bütünlük içerisinde o farklılıkları görmeli, o zenginliği
hissetmeliyiz.
Bir
insan hangi dinden, milletten, renkten, coğrafyadan, dilden, düşünceden ve
anlayıştan olursa olsun, öncelikle onun insan olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü
insanoğlu her yönüyle saygıdeğerdir. İnsanın kendisinden farklı olanı hor
görmeye hakkı yoktur. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görme kültürü asırlardır
medeniyetimizde vücût bulmuştur. Birçok farklı kültür ve medeniyet, birçok
farklı güzellik, asırlar öncesinde tek bir devlet içerisinde kök salmış,
akabinde fidan olmuş, farklı duygu ve düşüncelerle meyvesini veren ağaç olmuş
ve akabinde hoşgörü iklimi ile bu aziz topraklarda yaprakları gürleşmiş koca
bir çınara dönüşmüştür. Tüm bunlar, farklılıkların zenginliği ile vücût
bulmuştur.
Farklılıklara
saygı, Hakk’a olan saygıdır. Her bir farklılık, kâinatın düzenine ayrı bir
güzellik ve ayrı bir anlam katmaktadır. Hazreti Mevlâna’nın gönül arkadaşı
Hazreti Şems, yazmış olduğu 40 Kural’ın 21’inci kuralında bu zenginlik ve bu
saygıya atıfta bulunarak şu kelâmı dile getirir: “Hepimiz farklı sıfatlarla
sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç
şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermek, kendi doğrularını
başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.”