Fakirhaneme hoş geldiniz! (2)

Söylemeyi unutmuşum, bu eve yeni taşındık sayılır, “Kapıları ilk size açıldı” desem yeridir. Âdettendir, fakirhanemizin yatak odasına da kapının eşiğine durup bakalım isterseniz. “Yatak” kelimesi, Eski Türkçe bir kelime olup “yatğak” ya da “yatık” kelimesine dayandırılarak söylenir ve yazılır. “Yatğak” muhafız, nöbetçi, çok uyuyan gibi anlamlara gelirken; “yatık” kelimesi ise uyunan yer anlamına gelir.

BİR önceki yazımızda kaldığımız yerden ev ziyaretimize devam edelim. Umarım ziyafet tadında bir ziyaret olur yazıma yaptığınız ziyaret…

Mutfakta yediğimiz tavuk yemeğinden sonra lavaboya geçip ellerimizi yıkamak gerek. Aynımızı göreceğimiz ayn’ımızla göz göze geleceğimiz aynaya bakalım evvelâ. Vechimiz aynaya dönükken aklımız kelimelere dönmeli tabiî. “Ayna”nın Arapça “ayn” yani “göz” kelimesinden geldiği düşünülse de, Farsça “avi-dayana” kelimesinden geldiği de düşünceler arasında. Ve bu kelime, “göstermek” anlamına geliyormuş eski bir İran dili olan Avesta dilinde. Arapça “ayn” kelimesinden türeyen ve dilimizde kullanılan kelimeler ise “aynı, ayan, muayene, muayyen ve tayin” kelimeleridir.

Suya sabuna dokunmadan, bilmiyorum, çok bir şey yapabilir miyiz? Yemek yedikten sonra yapamayacağımız malûm. Sabun, temizlenme ihtiyacından olsa gerek, bütün dillerde kullanılıyor. İlginçtir, “sabun”, benzer şekillerde kullanılıyor dünyanın ekser dillerinde. El-misâl, Arapça ve Aramicede “sabun”, Lâtincede “sapo”, Hint Avrupa dillerinde ise “seib” kelimesi “dökülmek, damlamak” demekmiş. (Sırasıyla) Fransızca, İngilizce, Almanca “savon, soap, seife” kelimeleri de Lâtince kökten türemiş.

Sokağın başındaki kuyudan yahut beş kilometre ötede akan dereden kovalarla su taşımaya gitmememiz için evimizin içine kadar su getirilmiş. Boşa akmasın, israf olmasın diye musluk takılmış. Adına neden “musluk” denildiği konusunda uzun yıllardır çeşitli söylentiler olsa da “su-luk” kelimesinden geldiği en güçlü düşünce. Kaşgarlı Mahmud, 1070’li yıllarda şöyle bir cümle aktarmış bize (bizse, üzerinden geçen yıllardan, sözün ve sözü söyleyenin büyüklüğünden olsa gerek atasözü demişiz): “Suw bermezke büt ber.” (Su vermeyene süt ver.) Ne güzel söylemiş! Anlaşıldığı üzere öz Türkçe bir kelime olan “su” kelimesi, bütün kelimeler ve diğer canlı her şey gibi zamandan ve şartlardan etkilenmiş.

“Diş fırçası” kelimesini incelemek adına dişlerimize bakalım evvelâ. “Diş” de Eski Türkçe bir kelimedir ve aslı “tış”tır. Fırça ise Farsça bir kelimedir ve akrabalık bağlarının bulunduğu Hint-Avrupa dil ailesindeki Lâtincede “bruscus” kelimesi, İngilizcede “brush”, Fransızcada “brosse” ve Almancada da “brüste” şeklinde kullanılır. “Yahu Serdar, misafirliğe diş fırçası ile gidilir mi?” demeyin, inanın, gidenler var.

Söylemeyi unutmuşum, bu eve yeni taşındık sayılır, “Kapıları ilk size açıldı” desem yeridir. Âdettendir, fakirhanemizin yatak odasına da kapının eşiğine durup bakalım isterseniz. “Yatak” kelimesi, Eski Türkçe bir kelime olup “yatğak” ya da “yatık” kelimesine dayandırılarak söylenir ve yazılır. “Yatğak” muhafız, nöbetçi, çok uyuyan gibi anlamlara gelirken; “yatık” kelimesi ise uyunan yer anlamına gelir. Yastık ise “yastuk” hâliyle kullanılagelmiş; anlamı “yassıltılmış şey” demek. Hâddimi aşarak ve büyüklerin affına sığınırak... “Y-at” kelimesi acep “yanı üzere at-” şeklinde mi oluşmuş diye düşünmedim değil sözlüğü açıp bakmadan önce. Böyle olmasa da, “Yanları üzere yatanlardan olmak iyidir” derler.

Dolabı açıp kıyafetlere bakacak değiliz, malûmunuz dolaba bir önceki yazımızda bakmış idik.

Salonda oturup, sohbetimizi edip, çayımızı içtik. Sonra bizim “Daha karpuz kesecektik!” ısrarlarımıza rağmen sizinse “Aman efendim, çok teşekkür ederiz. Devlethanelerinize ziyaret ile şeref bulduk” deyip müsaade istemeniz ve topluca kapıya yönelmemiz üzerine geveze ev sahibinin, “Azizim, siz az evvel açtığımız kapının ve gelirken tırmandığınız, az sonra ise inişe geçeceğiniz merdivenler nereden gelir, bilir misiniz?” sorusu üzerine bir süre daha kapının önünde ayaküstü bekliyoruz.

Kapı, Eski Türkçede “kap-” yani “bitişmek” kökünden gelmiştir. Merdivenin aslı ise Farsça asıllı bir kelime olan “narduban”dır. Öz Türkçede ise merdiven, “ağıngıç” demekmiş. Âşık Paşa’nın Garibname’sinden bir cümle ile sizi yazıdan ve kapıdan dışarıya uğurlayayım: “İlm bir nerdübandur uçmağa…” (İlim, Cennet’e bir merdivendir.)

 

Kaynakça: Sevan Nişanyan / Nişanyan Sözlük