FAİZ, teknik açıdan
bakarsanız çok net bir kavram, fakat dildeki yeri ile tam bir hayâlet!
“Faiz”
kavramını teknik değil de hayâlet kılan bir diğer algı ise, “Faiz ile riba aynı
şeydir/nesnedir/kavramdır/olgudur” yorumunda bulunan “İslâmî yorum”
geleneğidir.
Oysa
faiz ile ribanın aynı şey olup olmadığından önce, faizin ekonomide nasıl bir
enstrüman olduğunu bilmek lâzımdır. (Meselâ, “Faiz riba olarak görülemez”
yorumu, “Ezan Türkçe okunabilir” yorumu ile aynı metoda sahiptir. Yani arka plânda
var olan bir stratejiye, bir ajandaya hizmet eden dillerden biridir.)
Öncelikle
Kur’ân-ı KerÎm’de “riba”, kavram olarak yer almaktadır. Ancak Vahiy, bu kavrama
dikkat çekmeden evvel bir metoda dikkat çeker: “Onlar (karşılıklı rızaya
dayalı), ‘Bu da bir alışveriş türüdür’ derler. Oysa Allah alışverişi helâl kılmıştır.
Ancak bu bir ribadır ve alışveriş türü olarak tanımlanamaz!” der.
“Faiz”
kavramına odaklanmak metodolojik plânda yanlış olduğu gibi, ayrıca bu
odaklanış, meseleyi çözümleyecek bir zemine de sahip değildir. Tartışmanın
ekseni ise, “Bu da karşılıklı rızaya dayalı bir alışveriş türüdür” zihniyetinin
kendisidir. Nitekim iki yetişkinin karşılıklı rızayla cinsel ilişkiye girmesini
de meşru gören ve “Buna zina denemez; bu da bir ilişki türüdür” yorumunu yapan
dil de aynı metodun/zihniyetin başka bir alandaki yansımasıdır.
Dolayısıyla
ana mesele şudur: İki kişinin rızasına dayalı bir ilişki, alışveriş veya
uygulama, “Tarafların rızası var” yorumu ile meşru görülebilir mi?
İki
kişinin rızası bir üçüncü şahsı, aileyi, topluluğu veya toplumu riske eden veya
tehdit eden sonuçlar taşıyorsa, bu ilişkiye yahut bu alışverişe “bireylerin
özgürlüğü” etiketinin yanı sıra “özel hayat” kabulüyle olumlu yaklaşılabilir
mi? Fakat faiz kültürü, tam da bu “karşılıklı rıza” yorumunun kullanıldığı dil
ile yaşatılmaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “faiz lobisi” şeklinde
tanımladığı şey/nesne/kavram/olgu, tarafların rızasına sahip bir ilişki türünün
kamuyu zarara uğratan bir örgütlenme biçimi olduğu vurgusunu taşımaktadır. Yani
Sayın Erdoğan bu tanımlamayla bir örgütten söz açarken, kamuoyu ise teknik
açıdan faizin ekonomideki enstrüman işlevini gündemine alarak, “Erdoğan
ekonomiden anlamıyor, bir inat ediyor” diye işi mizaha döküyor.
Peki,
Sayın Erdoğan “faiz lobisi” konusunda maksadını anlatabiliyor mu? Kamuoyunun
tepkisinden ve endişelerinden anlıyoruz ki, Sayın Erdoğan maksadını anlatamamış
bir konumdadır. Zaten hep altını çizerek söylerim, yine söyleyeyim: “AK Parti,
sadece enformasyon krizi sebebiyle iktidardan düşebilir! Ve bu risk, bizzat AK
Parti eliyle oluşturuluyor!”
“Faiz”
kelimesini “riba” kelimesiyle aynı anlam ve içerikte kullanan ve de aralarında
zerre kadar fark olmadığını ileri süren dindarların dinî yorumları ise, bu
enformasyon krizini yüksek volümde tutmakta birlikte, ayrıca Sayın Erdoğan’ın faize
karşı mücadelesini bir “ibadet” hükmünde algılanmasına sebep olmaktadır.
Oysa
modern zamanlarda dindarlığın en önemli sorunlarından biri şudur: Anlamamak... Veya
“anlamaya ihtiyaç duymamak”...
Dindarlar,
örneğin Tevhid’i anladıklarını düşünmekte ve anladıklarının dışında kalan her şeyi
“şirk” olarak kabullenip yorumlamaktadırlar. Örneğin riba tarifi yaparken, bir
de o tarifin dışında kalan her şeyin helâl olduğunu sanmaktadırlar.
Dolayısıyla
Türkiye’de faiz konusu, âdeta “Türkçe ezan” gibi bir sembolik savaş cephesi
işlevi görmektedir. Hatta Türkiye’de “faizsiz finans” modelleri bile dindarlığın
bu “Anlamak zorunda değilim!” psikolojisi üzerine kurulu yapılar olmuşlardır.
Paranın,
malın, alım gücünün, değiştirme gücü ve piyasadaki değer kaybının ya da kazancın
o kadar değişken ve çok karmaşık denklemlere bağlı olduğu ortadadır ki, âdeta
her şey sabitmiş de ortada “fark almak” söz konusuymuş gibi meseleyi ele almak,
hem İslâm’ı, hem de ekonomiyi bilmemek ve anlamamakla sonuçlanmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dolar ve faiz lobisi bize saldırıyor!” şeklindeki politik diline gelecek olursak… Bu dil, bir “oyun hamuru” gibi oldukça kullanışlı bir malzeme ve her ortamda istenen şeklin verilebileceği yumuşaklıktadır. Oysa, “Bu da bir alışveriş türüdür ve karşılıklı rıza var” zihniyetine karşı Allah’ın koyduğu bir şerh mevcuttur: Toplum “Karşılıklı rıza var” zihniyetiyle mücadele etmedikçe, ekonomiden cinselliğe, inançtan ideolojiye kadar gayr-i meşru her şeyi yaşar ve zamanla toplum olarak tamamen bu razı aşamasına gelinir. Şimdi toplumun razı olduğu konularda “Oyuna talibim!” derseniz, o toplumu razı etmeniz ve razı olduklarına ise dokunmamanız icap eder. Demokrasi denilen şey, “Karşılıklı rıza var” anlayışına en uygun rejim değil mi?