Fahiş fiyat zulmü: Câmide dans

Müslüman toplumların gözlerine öyle bir perde inmiş ki para, mâkâm ve arsa itibar vesile olmuş ve fahiş fiyatla millet üzerinden haksız kazanç sıradanlaşmış durumdadır. Böyle bir bataklık kurutulmadığı ve aziz milletin gönlündeki yangınlar söndürülmediği takdirde, ekonomik olarak ilerlense bile medeniyet olarak düşüşte olunduğu asla unutulmamalıdır.

KÂİNATTAKİ büyük intizam ve nizamın Yaratıcısının sıfat, fiil, isim ve çeşitli mertebelerde zuhur etmesine dayalı olarak mânevî tecrübeyle elde edilen bilgiye irfan veya mârifet denir. Çevrede görülen her şey “eşya” olarak ifâde edildiğinde bunun iki yüzü ortaya çıkar: Birisi mevcut durumdaki insanla olan münasebeti, diğeri ise bu eşyanın varlık nedenine dair zihinde canlanan verileridir.

Zihinde canlanan veriler şekliyle eşya, insan için bir sınama vesilesidir. Mevcut eşya kabul edilip, mevcudiyetinin anlamına dair sorgulama yapmamanın hikmet ve anlamlandırma arayışında olmamanın bir değeri yoktur. Zira eşya fânîdir ve geçici olanlarda bir kıymet aranmaz. Ortaya çıkan mânâ, bir değer arz eder.

Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en önemli etken, irfan geleneğidir. Zira bir binanın inşâ edilmeden önce plân ve projesinin çizilip onaylanması akla yatkınken, toplumların ortaya koydukları medeniyet ve oluşumların devam edip ayakta kalması da toplumun doku ve mayasına uygun plân ve projenin ortaya konulmasıyla mümkündür.  

Modernizmin toplumları sömürge aracı olarak kullandığı toplumların kendi varlıklarını devam ettirmekte zorlandıkları, ülkelerinin maden/yeraltı zenginliklerini koruyamadıkları ve topraklarını dahi kaybetmekle karşı karşıya oldukları bir vakıadır. Modernizm hareketinin İngiliz sömürge idâreleri altındaki İslâm ülkelerinde filizlendirilmesi, asla hâfızalardan çıkarılmamalıdır. Bir krallık olan İngiltere’nin özellikle Doğu toplumlarına modernizm pazarlaması asla iyi niyet göstergesi değildir.

Galileo’nun itibarını iade edememiş Batı’nın Doğu medeniyetlerine ders vermesi mümkün değildir. Toplumların birer birer Batı materyalist kıskacında yok edildiği günümüz dünyasında kendi medeniyetlerini muhafaza ederek ayakta kalmasının yegâne yolu, canlı/yaşayan bir irfan geleneği inşâ etmektir. Zira fânî işlerin bâkîye üstün olması mümkün değildir. Diğer bir ifâde veya amiyâne bir tâbir ile “adam olmanın” muhafaza edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk arz etmektedir.

Modernizm, fânî işlerle uğraşır ve bâkî işleri fânîye yükler. Yaşayan bir irfan/mârifet geleneği tersi olarak bütün işleri bâkîye tebdil eder. Diğer bir ifâdeyle, her şey aslında değer ve kayıt altında muhafaza edilerek bir kıymet oluşturur. Bu pencereden bakıldığında, yaşayan bir irfan geleneği olmadan hiçbir medeniyet ve gelenek ayakta kalamayacağı gibi, hayatın kılcal damarlarına da işleyemez.

Müslüman toplumların kendi medeniyet ve irfan geleneklerine uygun olarak doğru düşünme yollarını öğrenmeleri hayatî öneme sahiptir. Genel olarak Müslüman ülkelerin irfan geleneklerini sözde savundukları, gündelik hayatta ise modernizm ve kapitalist sistemin gönüllü aparatı olarak uygulayıcıları oldukları görülmektedir. Bu çok tehlikeli durumun fark edilmemiş olması bir yana, her günü kemirmesine seyirci kalınması da dehşetli bir vakıadır.

Pandemi nedeniyle ekonomik sarsıntıdan bütün ülkeler nasibini aldı. Kamuda para, mâkâm, şan ve şöhretin itibar vesilesi ve geçer akçe olduğu gerçektir. Çarşı pazarın, esnafın “serbest piyasa” adı altında ürünlerine en az iki, üç, hâttâ dört katına satmaları, değil akılları, zihinleri ve vicdanları kanatmıştır. Ayrıca bu durum kader-i İlâhîyeye de dokunmuştur.

Vitrindeki ürünün etiket fiyatı ile kasadaki fiyatının farklı olması, insanların açıkça kandırılmasıdır. Hem denetlemekle yükümlü devlet görevlilerinin işinde noksan kalmaları, hem de satıcıların meydanı boş bulup millet üzerinden fahiş kazanç sağlamaları kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum tam anlamıyla İslâm ülkelerinde sömürge aracı olarak filizlendirilen modernizmin meyve verdiğinin delilidir. “İngiltere başta olmak üzere, Batı ülkelerinin Müslüman toplumlara serptikleri zehir tohumları yeşermiştir” dense yanlış olmaz.

Müslüman toplumların gözlerine öyle bir perde inmiş ki para, mâkâm ve arsa itibar vesile olmuş ve fahiş fiyatla millet üzerinden haksız kazanç sıradanlaşmış durumdadır. Böyle bir bataklık kurutulmadığı ve aziz milletin gönlündeki yangınlar söndürülmediği takdirde, ekonomik olarak ilerlense bile medeniyet olarak düşüşte olunduğu asla unutulmamalıdır.

Bu girdaptan kurtulmak için önce bu bataklığın fark edilmesi, ardından da bataklığı kurutacak fidanların dikilmesi zorunludur. Bu uğurda bir atılımın toplumun geneline teşmil edildiği söylenemez. Aksi durumda her şey için çok geç olabilir. Zira çevrenizde, yakınınızda veya yolda bir genç görürseniz konuşun; bu genç, fırsatını bulursa ülkeden gitmek istiyor mu, istemiyor mu?