Ezan yasağı

CHP yönetimi hiçbir zaman ezan yasağı için halktan özür dilememiştir. Tek parti döneminin zulümlerini savunmaya devam etmiştir. Yaptığı zulümleri, kendisi için temel prensip saydığı lâiklik ilkesine bağlamıştır.

TÜRKİYE’nin bir bölümü Haçlı Seferleri esnasında, daha sonraki yüzyıllarda da Rusya ve İngiltere gibi ülkeler tarafından işgal edilmiştir. Ancak bu işgal dönemlerinde yaşanmamış sorunlar CHP idaresindeki Türkiye’de ortaya çıkmıştır.

Camilerin kiliseye/müzeye çevrilmesi, ezanların değiştirilmesi, Türkçe, İngilizce, Rusça ezan okunmaya zorlanması işgal döneminde görülmemiştir. Buna karşılık, doğrudan dinle, İslâm’ın sembolleriyle ilgili yasaklar CHP idaresinde uzun bir zaman sınır tanımayan bir pervasızlıkla uygulanmıştır.

İslâm’ın sembollerinden olan ezanın aslî hâli ile Arapça olarak okutulması 17 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesiyle yasaklanmıştır. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, o tarihte aynı zamanda CHP Ankara İl Başkanı’dır.

Ezan “bildirmek, duyurmak, ilân etmek” anlamındadır. Ayetlerde ezan şeklinde yer aldığı gibi (Araf, 44; Yusuf, 70), nida şeklinde ve aynı anlamda kullanılan örnekler de (Maide, 58; Cuma, 9) bilinmektedir. Hicret’ten sonra (Milâdî 623) Medine’de okunmaya başlanmıştır. Medine’de ezanın okunmaya başlandığı ilk günlerde Yahudilerin ve Hıristiyanların tepki gösterdikleri olmuştur. Tarihte bilinen tek istisna olarak aktarılan Endülüs Emevî Devleti’nden Muhammed İbni Tumert’in (Ö. 1129) Berberiler için Kur’ân’ı Berberi diline çevirttiği ve ezanı Berberi dilinde okuttuğu ileri sürülmüştür. (Muhammet İkbal, İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu, tercüme: N.A. Asrar, İstanbul 1984, s.218./ İkbal bu bilgisi için kaynak göstermediği gibi, hiçbir kaynakta da bunu doğrulayan bilgi yoktur.)

Ali Suavi’nin (Ö. 1878) ezanın, hutbenin ve “namaz sûresi” diye bilinen kısa sûrelerin Türkçeleştirilmesini istediğini iddia edenler bilinmektedir. (Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Devri -1856/1876-, TTK Ankara 1983, C.VII, s.215/ Karal’ın aktardığı bilgi, daha çok yorum niteliğindedir. CHP döneminde yapılanlara tarihî bir geçmiş icat etme çabasını hatırlatmaktadır.)

Aslında yazarlar içinde bu görüşü ileri süren tek istisna Ziya Gökalp (Ö. 1924) olmuştur. “Vatan” adlı şiirinde, “Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur,/ Köylü anlar mânâsını namazdaki duanın;/ Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur’ân okunur,/ Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın;/ Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” der.

Ziya Gökalp’in 1912’de yazdığı bu cümleleri şiir olarak kalmıştır. Dini devlet işlerine karıştırmayıp devleti de din işlerine karıştırmamayı siyaset ilkesi olarak ilân eden CHP idaresinin Gökalp’in etkisinde kalarak ezana müdahale ettiği ve Türkçe okuttuğunu ileri sürmek inandırıcı değildir. CHP idaresinin el altından bir “İslâm reformu” yapmaya, ancak halkın tepkisini ölçmeye çalıştığının örnekleri vardır. İşte onlardan biri, İstanbul Göztepe Camisi’nde meydana gelmiştir. 19 Mart 1926’da Göztepe Camisi’nin imamı Müderris Cemaleddin Efendi (Ö. 1964), Ramazan ayının ilk Cuma namazını hutbe, tüm sûre, dua, tesbih ve tekbirleriyle ilk defa Türkçe kıldırmıştır. Namaz kıldırırken de Fatiha ve diğer sûrelerin Türkçesini okumuştur. (Süleyman Ateş, Yeniden İslâm’a I, İstanbul 1997, s.285)

Bu olay muhtemelen bir denemedir. Camide ve daha sonra başka şehirlerde bir olayın meydana gelmemiş olması, bu denemeyi yapanlar için cesaret verici örnek olay olmuştur. Ancak Göztepe’deki bu olayda da ezan Türkçe okunmamıştır. Buna karşılık, İslâm tarihinde benzeri görülmemiş bir uygulama, Türkiye’de 3 Şubat 1932 günü Ayasofya Camiî’nde başlatılmıştır. (Osman Nuri Ergin, Türki Maarif Tarihi, C.V, s.1924-1958)

17 Temmuz 1932 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı genelgesinden sonra polis ve jandarmaya da Türkçe ezan için özel görevler verilmiştir. Bütün şehir, kasaba ve köy camilerinde polis ve jandarma, Türkçe ezanı takip etmeye başlamıştır. Belki işgal şartlarında görülebilecek manzaralar cami önlerinde yaşanır olmuştur.

İsmet Özel, 1974’te “Amentü” adlı şiirinde bu uygulamayı şöyle anlatmıştır: “Ezan sesi duyulmuyor, Haç dikilmiş minbere,/ Kâfir Yunan bayrak asmış camilere, her yere./ Öyle ise gel kardeşim, hep verelim el ele,/ Patlatalım bombaları çanlar sussun her yerde./ Çanlar sustu ve fakat binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere:/ ‘Tanrı uludur, Tanrı uludur!’/ Polistir babam, Cumhuriyetin bir kuludur.”

Doğal olarak, kendiliğinden bazı tepkiler ortaya çıkmıştır. Ancak bu tepkiler düzenli, plânlı ve örgütlü bir şekilde olmamıştır. Bazı illerde camilerin önünde toplanan az sayıda insan tarafından bazen sesli, bazen sessiz bir şekilde tepkiler görülmüştür. Bursa’da ortaya çıkan bir olay da bunlardan biridir.

1 Şubat 1933 günü Bursa’daki Ulu Cami’den çıkan 10-15 kişilik bir grup, Vakıflar Müdürlüğüne giderek Türkçe ezan istemediklerini belirten dilekçe yazmışlardır. Dilekçe sahipleri muhtemelen kendi isteklerinin çok sıradan ve reddedilmesini gerektirmeyecek bir iş olduğunu düşünmüşlerdir. Vakıflar Müdürünün “Ben bu işte yetkili değilim” dedikten sonra aynı grubun valiliğe gitmesini istemiştir. Valiliğe giderken yolda katılanlar nedeniyle gruptakilerin sayısı artmıştır. Kalabalık valilik binasına ulaştığında zorla dağıtılmış, içlerinden 11 kişi tutuklanmıştır. Ancak tutuklanan bu kişiler ertesi gün serbest bırakılmıştır. Tutuklananların serbest bırakılmasını uygun görmeyen Belediye Başkanı Muhittin Bey, Ankara’ya giderek CHP Genel Sekreteri Recep Peker ve Şükrü Kaya ile görüşmüştür. İzmir’de bulunan CHP Genel Başkanı Kemal Paşa, olayı öğrenince 6 Şubat 1933 günü Bursa’ya gelmiş, oradan ayrılırken Anadolu Ajansı’na, “bu cahil mürtecilerin Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklarını” belirtmiştir. Ve böylece Arapça ezan için verilen dilekçe, bir irtica kalkışmasına dönüştürülmüştür. Çünkü o tarihte Arapça ezan okuyanlara ceza verilmesini öngören bir kanun yoktur. Ancak “hükümet emirlerine itaatsizlik” veya “irticaî kalkışma” suçundan cezalandırılmışlardır.

İrtica kalkışması sayılan bir dilekçenin artçı sarsıntıları devam etmiş, birkaç gün sonra Bursa Müftüsü Nureddin Efendi, Sulh Ceza Hâkimi Hasan Bey ve Savcı Sakıp Bey’in işine son verilmiştir. Cumhuriyet Gazetesi’nin 8 Şubat 1933 günü yayınlanan haberinde belirtilir ki, Türkçe ezan istemeyen Ulu Cami Hatibi Hafız Tevfik hatiplikten azledilmiş, Tevfik gibi kişilerin başlarından sarıklarının alınması için valilik, evkaf ve polis müdürlüklerine emirler vermiştir.

19 tutuklu Çorum’da yargılanmış, 18 tanesi bir yıl, Süleyman oğlu Hafız Tevfik ise 2 buçuk yıl ağır hapse mahkûm edilmiştir. Böylece CHP’nin tek parti idaresi, dilekçe yazanlardan intikamını almıştır. Her ne kadar Türkçe ezan ve Türkçe kamete gösterilen tepkiler “irtica kalkışması” diye bastırılmaya çalışılmış ise de bunun uzun süre devam etmeyeceği sonraki olaylarla ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı 1941’de Ceza Kanunu’na 526’ncı madde eklenerek, Arapça ezan okumak “yasak” hâle getirilmiştir. CHP idaresi, ezan okuyanlardan bu madde ile sonraki yıllarda da intikam almaya devam etmiştir.

TBMM’nin 16 Haziran 1950 tarihli oturumunda, DP’li Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşı, TCK’nın 526’ncı maddesinin değiştirilmesi ve Arapça ezan okumanın serbest hâle getirilmesi teklifini götürmüşlerdir. Hükümet adına konuşan Başbakan Adnan Menderes, parti grubunun Arapça ezan yasağını kaldıran teklifinin radyo ve gazetelerde yayınlandığını, teklifin yasalaşmasının yanında uygulamanın da başladığını, bu nedenle acilen teklifin görüşülmesini istediklerini belirtmiştir. DP Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu ise teklifin lehinde konuşmuştur. Buna karşılık CHP adına konuşan Trabzon Milletvekili Cemal Reşit Eyüpoğlu, “mllî devlet ve millî şuurun Cumhuriyet ile başladığını, ezan meselesinin bir dil ve millî şuur meselesi olduğunu, milli devlet politikasının her yerde Türkçenin kullanılmasını icap ettirdiğini, Türk vatanında ibadete çağırmanın da Türkçe ile yapılmasını tercih ettiklerini, millî şuurun bu konuyu kendiliğinden hâlledeceğine inandıkları için bu değişikliğin aleyhinde olmayacaklarını” açıklamıştır.

TBMM’deki bu oturuma CHP Genel Başkanı İsmet İnönü katılmaz. Zaten 1950 Seçimlerinin sonuçlarına göre DP’nin milletvekili sayısı 416 iken CHP’nin milletvekili sayısı 69’dur. CHP, “Ezan yasağı kalksın” diye bir teklif vermediği gibi, Parti Sözcüsü Eyüpoğlu, ezan yasağını TBMM’de savunmuştur. Buna karşılık İlber Ortaylı’nın TV programlarında “Ezan yasağını kaldırma teklifini CHP verdi” ya da “CHP’nin desteği ile bu yasak kalktı” gibi açıklamaları beyhudedir. Asla doğru değildir.

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra Cemal Gürsel, Türkçe ezan taraftarı olduğunu açıklamıştır. Aynı yıl yapılan Türk Dil Kurumu Kongresi’nde bu doğrultuda karar alınmıştır. Ancak darbeciler yeniden Türkçe ezana cesaret edememişlerdir. 27 Mayıs Darbesi’nin etkili ismi Cemal Madanoğlu, anılarında, 1950’de Arapça ezanın başlaması ile birlikte “Menderes’i devirmeyi kafalarına koyduklarını” anlatmıştır. Darbecilerin Menderes’i idam ettirmek için gösterdikleri ısrarda ezan meselesi birinci derece etkili olmuş bir konudur.

CHP yönetimi hiçbir zaman ezan yasağı için halktan özür dilememiştir. Tek parti döneminin zulümlerini savunmaya devam etmiştir. Yaptığı zulümleri, kendisi için temel prensip saydığı lâiklik ilkesine bağlamıştır. Bununla da yetinmeyerek, parti zulümlerini “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diye darbecilerin eliyle bir anayasa maddesi hâline getirmiştir.