DAVETLE başlar tüm
güzellikler; evlilikler davetle kurulur, ziyafetler davetle sunulur, komşunun
kahve daveti hoş sohbetin bahanesi olur. Bir davetiye gelir eline kendini özel
hissedesin diye ve davete icabet edilir bizim kültürümüzde.
İnsanları
ibadete davet etme şekli farklıdır dinlerde. Çan devreye girer Hıristiyanlık âleminde;
yalın, metalik ve kulakları zonklatan tınısıyla değersizleşir insan bir anda. Hayvanların
boynuna asılır çan, sahipleri izini sürsün diye. Hizmetliler hakir görüldükleri
için çağrılırlar çan sesiyle. Çanı, bazı eski toplumlar kötü ve zararlı cinleri
kovmak için kullanırmış. Bu hurafe inanışı Hıristiyanlık almış ve kiliseye davet
için kullanır olmuş. Çan vaftiz edilir “mukaddes su” ile ve Hıristiyanlaştırılır
ki metal, değer kazansın. İlâhî bir kaynağa dayanmaz, manevî değeri yoktur
çanın Hıristiyanlık âleminde. Ayin için öylesine çalınır işte. Kiliselerin boş
kalışı, davetin şeklindendir belki de…
İslâm
dininde Müslüman, öyle alelâde çağırılmaz ibadete. Peygamber Efendimizin
önderliğinde toplanan sahabeler, Müslümanların ibadete nasıl davet edileceğini
istişare ederler. Peygamber Efendimize çan, boru, ateş, bayrak dikilmesi gibi
fikirler sunulur eski âdet ve geleneklerin etkisiyle. Hazreti Muhammed’in (sav)
içine hiçbiri sinmemiştir. Çaresiz dağılır ashap. Çok sürmez arayışları,
Abdullah bin Zeyd’e ezan, rüyasında öğretilir. Hazreti Ömer ve ashaptan birçok
kişiye de aynı şekilde öğretilmiştir ezan-ı Muhammedî. Kalpler mutmain, sözler
İlâhî kelâm olunca başka bir anlam kazanır namaza davet İslâm âleminde.
Güzel
ve gür bir ses lâzımdır ezanın okunması için. İlk ezanı okuma şerefi Peygamber
Efendimiz tarafından Bilâl-i Habeşî’ye verilir. Bir kölenin sedasıyla okunan
ezanla birlikte, ezilenler de yücelerek yükselir semaya. Hazreti Bilâl’den
alınan bu kutsal emanet, asırlardır yankı yankı yayılmaktadır yeryüzünde. Biri
bitmeden diğeri başlar ezan-ı Muhammedî’nin. Her saniye insanlık kurtuluşa
çağrılır dünya üzerinde.
Ezan,
“Şeair-i İslâmiye”dendir.
Dünyanın her yerinde aynı şekilde okunur ve Müslümanların ortak dilidir. Hangi
coğrafyada olursa olsun, Müslüman, ibadete orijinal dilinde davet edilir.
Gözünü
hayata yeni açan çocuk ezanla alır adını, Tevhid hatırlatılır melek bebeğe.
Diğer dinlerde olduğu gibi temizleyip arındırmak için değildir. Saf ve masum
ruhuna kırılmaz bir kalkan olsun diye.
Yeni
bir yer fethedildiğinde “fetih ezanı” okunur küffardan ve inkârdan beldeyi
arındırmak istercesine. Hoşgörü ve rahmet yağar damla damla ezanla birlikte
fethedilen beldeye ve yüreklere.
Ezan
sesiyle yıkanır yerküre kötülüklerden arınsın diye. Gaflet uykusundan uyanıp
ebedî hayata dirilişin davetidir. Allah’ın mutlak hâkimiyetinin cihana ilânı,
varlığının ve birliğinin fezaya haykırılışıdır. İslâm’ın özü, özgürlüğün
muştusu, rahmet ve bereketin sırrıdır. Gecenin karanlığını aydınlatır sabah
ezanları; her sabah yenilenir Müslümanın imanı ve “Lâ ilâhe illâ-Allah”
sedalarıyla iman dolan kalpler bir kez daha titrer “Allah-u Ekber”
nidalarıyla…
Kulun
huzura daveti, günaha teşne bedenlerin kurtuluşa çağrısıdır. Ezan sesleri
semalara yükselirken huzura kavuşur insanın ruhu. En katı kalpler bile söz
geçiremez gözlerine, dökülüverir inci taneleri istemsizce. Bir tarafta “dan,
dan, dan”, diğer tarafa ise “Hayye ale’l-felâh! Hayye
ale’l-felâh!”…