Eyvah kriz (!)

Krizin başlangıcında dahi olumlu bir bakış açısı geliştirmek, krizin olası aşamalarını kolaylıkla aşmanızı kolaylaştırır. Her krizin geçici olduğunu, hiçbir sıkıntının kalıcı olmadığını, zor zamanların da geçmişte kalacağını hatırlayarak geleceğe umutla bakmak motivasyonumuzu artırır.

HAYATIN rutin akışı içinde, bazen önceden de kestirilebilen ama çoğunlukla beklenmedik anlarda ortaya çıkan ve hem bireysel, hem de toplumsal akışı kesintiye uğratan, kişinin veya sistemin geleceğini etkileyen, çoğu zamansa hasar bırakan durumlara “kriz” deriz.

Kriz, hayatın her alanında vardır. “Krizi yönetmek” kavramı ise genellikle şirketler, kurumlar ve örgütler için kullanılmaktadır. Burada kurumsal yapılardaki krizden ziyade düşünme, üretme ve hayat algısını zorlaştıran kişisel bazdaki kriz kavramına değineceğim.

Kriz ve krizin sonucunda ortaya çıkan durumlar kişiyi zorlar, düşünceyi ve üretmeyi bloke ederek akışı kesintiye uğratır, hatta tüm sistemi bozabilir. Bu ortaya çıkışlar kişisel ve ailevî olduğu gibi sosyal alanlarda ortaya çıkarak bizi zor ve kaotik bir durumda da bırakabilir. Kriz anlarında kişi veya krize muhatap olan grup, kendini zihinsel, duygusal ve hem de psikolojik olarak büyük bir baskı altında hisseder, kaotik veya sıkıntılı ortamdan nasıl çıkacağına karar veremez ve sonuç olarak istenmeyen daha başka durumlar ortaya çıkabilir.

Zor anlar ve kriz durumlarının bıraktığı olumsuz etkilerden kurtulmadan düşünmek ve üretmek zordur. Ama imkânsız değildir. Doğru yerde, doğru zamanda ve doğru yaklaşımlarla kriz yönetmek ve çözüm üretmek, hem kişisel gelişimimizi sağlamamıza, hem de kriz anlarından güçlenerek çıkmamıza yardımcı olabilir. Beklenmedik olaylar veya olayların sonucunda ortaya çıkan krizi yönetmek başarıyı ve mutluluğu artırır.

Ölüm, ayrılık, iş kaybı, kazalar, ilişkiler, sağlık sorunları veya doğal afetler gibi durumlar doğal akışı kesintiye uğratarak tüm dengeleri bozduğu için, krizlerden kurtuluş yeni açılımlara, değişimlere ve ilerlemelere yeni kanallar açar. Bu durumlar hem krizi atlatmak, hem de daha güçlü olmak için önümüzde birer fırsattır.

Kriz durumlarını etkili bir şekilde yönetmek için yapabileceğimiz yüzlerce alternatif yol ve yöntem vardır. Bu yazıda, ilk etapta işimize yarayacak ve ciddî mânâda destek olacak önerilerde bulunacağım.

Duygusal ve psikolojik anlamda güçlenme ihtiyacı

Duygusal ve psikolojik olarak güçlü olanlar her alanda ve her zaman en az bir adım öndedirler. Sıkıntılı anlarda yahut kriz dönemlerinde, duygusal ve psikolojik olarak zayıfsak, bizlere ciddî zararlar verebilecek durumlar ile karşılaşabilir, büyük yıkımlar yaşayabiliriz. Bir şekilde eğitilerek duygusal plânda güçlü olduğumuzda, zorluklar karşısında daha pratik ve çözüm odaklı davranabiliriz.

“Duygusal ve psikolojik güçlenmek nasıl mümkün?” dediğinizi duyar gibiyim.

Kimisi duygusallığı zayıflık olarak değerlendirse de duygusal güçlenme kişiye güç verir. Duygusal olarak güçlü olmak; hayatın zorlukları, güzellikleri, iniş ve çıkışlarını kabullenebilmek, dayanıklılık, güç, cesaret, sakinlik, özgüven, karar verebilme, mücadele ruhu ve esnek yaklaşım gibi özelliklere sahip olmayı gerektirir. Sert yaklaşımlar çoğu zaman krizi büyütür. Herman Hesse’nin dediği gibi, “Şunu bil ki, yumuşak sertten, su kayadan, sevgi ise zorlamadan güçlüdür”.

Karar verme yeteneği

Karar vermek, hayatı etkileyen en kritik durumlarından biridir. Doğru zamanda, doğru yerde doğru kararlar almak veya tam tersine yanlış kararlar almak, hayatın her evresini olumlu veya olumsuz yönde etkileyen en kritik durumlardandır.

Paniklemeden ve duygusal bir tepki göstermeden krizleri ele almak, daha iyi kararlar vermemize olanak tanır. Mantıklı ve doğru kararlar, krizleri en aza indirme gereksinimlerine ve çıkış yolunu bulmamıza yardımcı olur.

“Kriz anında paniklememek, duygusal tepki göstermeden iyi karar verebilmek” kulağa ne kadar hoş geliyor. Peki, bunu nasıl yapacağız?

Öncelikle her durum ve beceri gibi karar verme becerilerinin de öğrenilebildiği gerçeğini göz önünde bulundurarak, durum tespiti yapıp profesyonel olarak bir destek almakta fayda var.

İletişim becerileri anahtardır

Her alanda olduğu gibi kriz anlarında da çözüm için en önemli unsur, iletişim becerilerinin gücüdür. Gözlem, değerlendirme, hitabet, insanı ve davranışlarını tanımak, iletişim yöntemlerini bilmek, kişiye ve ortama göre iletişim kurmak, duygu ve düşüncelerimizi anlatmak, başkalarıyla etkili bir şekilde iletişim kurmak krizleri yönetmeyi kolaylaştırır.

Bizler veya diğerleri, görebildiklerimiz kadarını bilebiliriz. Bilmek, tanımak, tanınmak, tanımlanmak için iletişim kanallarını daima açık tutmak gerekir. İletişim kanallarının her zaman açık tutulması anlamayı ve anlamlandırmayı kolaylaştırır.

“İletişim kurabilmek mi? Kriz anında mı? Ben o anda kendimle bile iletişim kuramıyorum” diyorsanız veya böyle bir tanıdığınız varsa okumaya devam edin, püf noktalarını bulacaksınız.

Ataleti atmak ve kriz anlarını yönetmek için pratik öneriler

Hazırlıklı olun

Hayatta herkesin başına her an bir sorun ve kriz gelebilir. Globalleşen çağın koşuşturmacası içerisinde hiç kimsenin kişisel yaşamı tekdüze, sorunsuz ve belirli bir kontrol düzeyinde ilerlememektedir. Her an beklenmedik durumlarla karşılaşılmaktadır.

Kriz yönetimiyle ilgili bilmeniz gereken ilk şey, üzerinize yağmur yağıyorsa, onun sadece sizin üzerinize yağmadığıdır. Yağmur bulutunun altındaki tüm alan yağan yağmurdan etkilenir. Eğer bir olumsuzluk varsa, krize dönüşmeden, stres ve paniğe kapılmadan çözüm üretmeye çalışmalıyız. Sorun büyümeden, krize dönüşmeden problemin ana kaynağını keşfedip problem çözme tekniklerinde yangın söndürme olarak bilinen ilk müdahaleyi yapmak kriz yönetiminde avantaj oluşturur.

Genel olarak yaşamın rutinlikleri veya koşuşturmacası içinde ilerleyen süreçte kriz oluşturabilecek sorunlar ilk başlarda küçük görüldüğünden çok önemsenmez veya görmezden gelinir. Çoğu zaman da çözüm için yapılması gerekenler ertelenir. Sorunu görmezden gelmek o sorunu yok etmez. Aynı şekilde, ertelemek de hiçbir zaman sorunu/krizi ötelemez, tam aksine kar topu gibi zamanla büyüdükçe büyümesine neden olur ki zamanı gelince altında kaldığınızı hissedebilirsiniz.

Ertelendiğinde, sorunun -sürekli önümüzde olmadığı için- çözüldüğünü veya çok da büyütülecek bir durum olmadığını zannederiz. Ötelediğimiz, hâllolduğunu zannettiğimiz, görmezden geldiğimiz bir sorun, bize bağlanmış bir bidon gibi sürekli peşimizden gelir. Ağırlık ve de gürültü yaparak rahatsız eder. Hatta peşimizden sürüklendikçe o bidon toz toprak dolarak daha da ağır gelmeye başlar.

Yarının krizlerini oluşturabilecek küçük sorunları erteleme, görmezden gelme, üstünü örtme! Rahatsız eden bir durum veya sorun fark edildiğinde en kısa zamanda en etkili çözüm arayışına geçmek her zaman kazandırır. (Katkı sunması için önceki sayılarda yayınlanmış “Ertelemek” temalı yazımızı okuyabilirsiniz.)

Kontrolü eline al

“Yedi kez düş, sekiz kez kalk” diye bir Japon atasözü var. Başarısız olduğunuzu hissettiğinizde kendinizi toparlamak her ne kadar zor olsa da başarısızlıklarınızın sizi tanımlamadığını hatırlayın.

Yedi kez veya 70 kez düşmeniz karakterinizi oluşturan şey değil, sizi siz yapan, içinizdeki gücü ve enerjiyi kullanarak yeniden, yeniden ve yeniden ayağa kalkmış olmanızdır.

Bu konuda bize çok güzel örnekler sunan küçük çocukları gözlemleyin. İlk gelişim yıllarında yürümeyi öğrenirken gösterdikleri çabayı hatırlayın. Yürümeyi öğrenirken kaç kere düşüp yine kalkıyorlar, değil mi? Pes etmiyorlar. Siz de öyle değil miydiniz? Bir kere düştün diye pes etseydin bugün yürümeyi, koşmayı öğrenebilir miydin? Peki, nedir çocuklara o gücü, motivasyonu veren? Neden büyüdükçe düşünce kontrolü kaybediyoruz?

Çocuk, birey olma yolunda kontrolü eline almak ister. Anne, baba, ağabey/abla kim olursa olsun, yardımcı olmak isteyeni çocuk reddeder ve kendi başına başarmak ister. Ancak büyüdükçe yetiştiği çevrenin de etkisiyle (eğer sürekli yardım aldıysa ve tek başına bir şey yapmasına müsaade edilmediyse, yoğun alay konusu olduysa ya da çok fazla özgür bırakmak adına ilgisiz bırakıldıysa) kendi kontrolünü eline almakta zorlanabilir. Ya “Ben yapamam” düşüncesiyle kontrolü eline almakta zorlanır ya da “Ben her şeyi kendim yaparım” düşüncesiyle gerekli yerde gereken desteği almaktan çekinebilir.

Unutmayın, “uzman birinden destek almak”, kontrolü karşı tarafa vermek demek değildir. Neyi, nasıl, ne zaman yapmanız gerektiğini kestiremediğinizde, zorlandığınızda bilen birine danışmakta fayda var.

Güzel düşün, olumlu bak

Krizin başlangıcında dahi olumlu bir bakış açısı geliştirmek, krizin olası aşamalarını kolaylıkla aşmanızı kolaylaştırır. Her krizin geçici olduğunu, hiçbir sıkıntının kalıcı olmadığını, zor zamanların da geçmişte kalacağını hatırlayarak geleceğe umutla bakmak motivasyonumuzu artırır.

Olumlu bakış açısı, kişinin hayata karşı daima olumlu bir yaklaşım ve tutum içinde hareket etmesine imkân sağlar. Bu yaklaşım, yaşanacak olumsuzlukların olası olumsuz etkilerini bir kenara bırakarak ve yıkımların etkisini azaltarak daha sağlıklı yaklaşımı getirecektir. “Bunca kriz varken, bunca sıkıntı içinde Polyannacılık mı oynayacağız?” diye düşünmeyin. Olumlu bakış açısı ile Polyannacılık arasında fark vardır. Polyannacılıkta eylem pek olmaz; her şeyi “Vardır bunda da bir hayır” diye yorumlayarak çözüm arayışına pek girilmez. Ancak olumlu bakış açısında, “Bu durumu/krizi fark edecek bir zekâya sahipsem bunu aşacak yolları da bulabilirim. O hâlde neler yapabilirim?” arayışı vardır. Çözüm yolu bulamadığınızda bile, “Bu süreç bana neler öğretti, neler kaybettirdi, nasıl yol izlersem hangi sonuca varabilirim?” gibi bakış açınızı geliştirmenize yönelik katkı sağlayacaktır.

Ancak, “Eyvahlar olsun, başıma neler geldi!” diye dövünüp durursak, işte bu, bataklıkta didinip durmak gibidir. Ne sizi o bataklıktan kurtarır, ne de bir çözüme ulaştırır. 

Olumlu bakış açıları kazanmak için başarı öykülerinin olduğu kitaplar okuyabilir, başkalarının tecrübelerinden faydalanabilirsiniz. “Ne yaparsam yapayım olmuyor, bu hayat bana hep negatif yönlerini gösteriyor” diyorsanız, o zaman bakış açınızı değiştirecek bir uzman desteği alabilirsiniz. Belki de pozitiflikleri örten bir toz birikintisi (geçmiş olumsuz tecrübelerin birikimi, kültürel kodlar, yetiştirmeden kaynaklanan hassasiyetler) oluşmuştur. O toz birikintisini süpürmek gerekebilir.

Yaşanan her olay yeni bir öğrenmedir

Kişinin ne kadar iyi veya yetenekli olduğunu bilmesi, önündeki imkânları görmesi, kriz anlarında yeteneklerinin farkına vararak kullanması gerçekten zor olabilir. Şu an bu yazıyı okuyorsanız, muhtemelen dünyanın çoğunun sahip olamadığı kaynaklara ve araçlara erişiminiz var demektir.

Yaşanan zorlukların ve çekilen sıkıntıların gereksiz, anlamsız ya da aptalca olduğunu değerlendirmek en büyük yanılgılardandır. Engeller, engellemeler ve sıkıntılar birer öğretmendir ve şükredecek çok şeyin olduğu anlamına gelir. Yaşadığınız bir sorun karşısında o an yaşadığınız başarısızlığa değil, büyük fotoğrafa bakmaya çalışın. Yaşadığınız olay büyük resimde hangi eksikliği tamamlamak için gerçekleşti?

Hayatınızda yaşadığınız ve sizi oldukça etkileyen bir başarısızlık (!) anınızı düşünün, ne olmuştu? Size neler hissettirmişti? O durumdan çıkmak için ne yapmıştınız? Sonucunda ne oldu? Korktuğunuz başınıza geldi mi? Peki, ya sonrası?

Çok duyarız değil mi, “Ya o zorlu süreç beni ne çok ağlatmıştı, kendimi nasıl çaresiz hissetmiştim” diye çoğu zaman gülerek anlatanları görürüz. Peki, bir zamanlar bizi ağlatan, zorlayan, yerin dibindeymişiz hissini yaşatan o olaylar nasıl oluyor da bir zaman sonra komik veya basit geliyor gözümüze? Elinize herhangi bir yazı alın lütfen. Gözünüzün dibine kadar yaklaştırın, iyice yaklaştırın ve okumaya çalışın. Okunmuyor, değil mi? Peki, şimdi biraz uzaklaştırın, yazıyı okuma mesafesine getirin. Şimdi gayet net bir şekilde okunuyor, değil mi? İşte hayat da böyledir. Siz o an hayat sayfalarına hikâyenizi yazarken o kadar içindesiniz ki ilk başlarda anlam veremiyorsunuz. Ancak biraz zaman geçince hayat sayfalarınızı uzaktan okuyunca, “Vay be, ben neymişim, nelerin üstesinden gelmişim!” diyecek yazılar/anılar biriktirdiğinizi hatırlarsınız.

Erkekler olarak askere gittiğimizde, yaptırılan talimler ne kadar zor gelir, değil mi? Sabah erken kalkıp yatağı düzenlemek, belirlenmiş kurallara uymak, her adımı kurallı atmak… Ancak askerlik bittikten sonra tüm zorluklar bitmiştir. Ömrümüzün kalanında bir başlarız anlatmaya, ömür boyu bitmez o anılar. Hayatın zorlukları da böyledir.

Charlie Chaplin der ki, “Hayat dar alanda trajedi, geniş açıda komedidir”. Doğru zamanda doğru yerden doğru şekilde bakarak ve doğru kararlar alarak adımlar atmak her zaman kazandırır.