Ey dünyayı kirleten dünyalı!

Kabul etmek gerekir ki, varoluştan günümüze, dünya hiç bu kadar kirlenmemişti. İşin ilginç yanı, dünyayı kirleten de, yok eden ve cehenneme çeviren de dünyalıdan başkası değil.

DÜNYANIN 1 milyarlık nüfusa erişmesi yaklaşık 100 bin yıl sürmüştü. Evet, yanlış duymadınız, tam yüz bin yıl! Bilim adamları mitoz bölünmeden yola çıkarak dünya nüfusunun 2 milyara ulaşması için geçen sürenin yüz yıl olduğunu hesaplamışlar. 50 yılda ise (1970 yılında) iki katına yani 4 milyara ulaşmıştı. Şimdilerde ise 8 milyarlık bir yoğunluğa erişen dünya nüfusunun 32 milyara ulaşacağı öngörüsünde bulunan bilimkurgucular, biz dünyalıları bekleyen tehlikeye de dikkat çeken şu cümleyi kuruyorlar: “32 milyar insan, yaşamak için birbiriyle savaşacak!”

Aslında bunun izlerini hâlen devam eden savaşlardan, istilâlardan, işgallerden, sömürülerden ve kaoslardan görmek mümkün. Mümkün olan bir diğer şey, bu iddianın gerçekleşme olasılığı. Özellikle su ve enerji savaşlarının kapımızı çaldığını artık herkes tahmin edebiliyor.

Savaşmak için çoğalma gibi sebebe ihtiyacı yok insanın. Gücün tek patronu olma hırsı ile hareket ettiği apaçık bir gerçek. Dünden bugüne dünyayı saran ve “küresel” olarak lanse edilen her hastalık ile birden fazla ülkenin dâhil olduğu savaşlar insan nüfusuna müdahale olarak algılanmalı ve ilişkilendirilmeli. Geçmişte ülkemizde denenen ve hâlen devam eden doğum kontrol yöntemlerini de buna ekleyebiliriz.

Bugünlerde küresel ısınma ile ilgilenen dünyanın en zenginlerinin dün de Koronavirüs ile ilgilendiğini lütfen hatırdan çıkarmayınız. Dünya tarihinde bilinen ve kayıtlara geçen beş büyük nüfus imhasından birini daha yaşamak üzereyiz. Olabildiğince dikkatli ve bir o kadar ferasetli olmalıyız. Hem ülke ve millet olarak, hem de Müslümanlar olarak… Bizim rikkatimiz, tüm insanlığın faydasına hizmet edecektir.

Bugün ülkemizde cereyan eden sorunlara ve cürümlere göz gezdirdiğimizde işsizlik ve yüksek enflasyonu ilk sırada görüyoruz. Onu tetikleyen parametreler arasında tarım ve hayvancılık politikalarındaki değişkenlikler, üretimde kota uygulaması, akaryakıt, gıda ve emtia ürünlerindeki fahiş artışlar, döviz kurlarındaki yükselişler, TL’nin değer kaybı, kaynak oluşturma adına KDV, harç ve vergi oranlarına yapılan müdahaleler, artan nüfus, mülteci akını ve yaşanan depremlere bağlı amudî yükselişlere sahne olan ve önlenemeyen kira artışları, ikinci el oto alım satımındaki makas aralığı, dere yataklarına yerleşim inadı, kentsel dönüşüme direniş, başta PKK olmak üzere bölücü bölgeci terör örgütlerinin eylemleri, kentleri kasıp kavuran mafya gruplarının hesaplaşmaları, bireysel silahlanmadan -ki bunun 2 buçuk milyonu ruhsatlı, 25 milyonu ruhsatsız- doğan cinayetler ve suikastlar, magandaların silahından çıkan yorgun mermilerle hayattan kopmalar, başta kadına olmak üzere insana ve diğer canlılar ile yaşlı ve bakım evlerinde kalanlara reva görülen şiddet, holiganizm, çocuk istismarı, orman yangınları, uyuşturucu ve alkol kullanımı, sahtecilik, kalpazanlık ve dolandırıcılık faaliyetleri, insan onurunu zedeleyen dilencilik ve son olarak kanser ile SMA hastalarına yönelik ilaç sıkıntısının yanında baş gösteren her türlü suiistimal ve ticarî taksi sorunlarıyla ülkemizde sıklıkla karşılaşıyoruz.

Yok edilmesi temennimiz olmakla birlikte, makul yöntemlerle azaltılması ilk hedefimiz olmalı. Kendi içimizi hâllettiğimizde, dışarıdan gelecek tehlikeleri bertaraf etmemiz aynı oranda kolaylaşacaktır.

İşi sadece Devlet’ten beklemek yerine, bu badireleri atlatmamız için kamu ve özel sektörün güçlerini birleştirmek suretiyle, milletin de destekleyeceği sert ve hızlı önlemleri alması gerekir.

Hakeza kıyametin kopmasını beklemek yerine, Hatemü’l-Enbiya’nın (sav) sözüne kulak vererek, elimizdeki son tohumu toprakla buluşturma azmi ve inancından ayrılmadan bu yolculuğu tamamlamalıyız.

Kabul etmek gerekir ki, varoluştan günümüze, dünya hiç bu kadar kirlenmemişti. İşin ilginç yanı, dünyayı kirleten de, yok eden ve cehenneme çeviren de dünyalıdan başkası değil.

Ey dünyayı kirleten dünyalı! Altıncı imhayı yaşamak istemiyorsan, silkelen ve kendine gel.