SEYYAH olup bu âlemde
gezenler, kendi benliğinin izini sürenler, yetinmeyip kâinatın sırlarının
peşinden gidenler... İşte bu dünyada mutluluğu yakalayanlar onlardır! Arayan
bulur. Bulsa da, bulamasa da bu yolda ömrünü feda eder nasıl olsa...
Varlık
âlemine gelişimiz de bir seyahat değil midir? Adım adım yolculuğun safhalarını
geçerken türlü bâdire atlatıp geliriz. Her bir durak, diğerinin
hazırlayıcısıdır. Birçok sır keşfeder, tecrübeler ediniriz. Yaratılışımızın
hikmeti gereği de gönlümüz bir kuş misâli hep uçmak ister. Canımız her
sıkıldığında demez miyiz “Alıp başımı giderim” diye? Gideriz elbet; her fırsat
bulduğumuzda yakın ya da uzak bir seyahat gerçekleştiririz. Sonuçta hepimizin
amacı birdir; tebdil-i mekânda ferahlık vardır.
Gerçekten
şu anda bu ferahlığa hiç olmadığı kadar muhtacız. Kabımıza sığamıyoruz,
neredeyse uçacağız. Ne çok sıkıldık aylardır, daracık mekânlara sığdık, dört
duvar arasına tıkılıp kaldık. Mayamızın toprakla yoğrulmasından mıdır nedir,
çok özledik toprağa ayak basıp dere tepe gezmeyi. Artık zamanı geldi; kurallara
uymanın meyvelerini yavaş yavaş aldık ve kırılgan, ince bir çizgide normalleşme
sürecine girdik.
Özgürlüğe
kanat çırpan ruhumuz doludizgin koşmak, yürümek, gezip dolaşmak istiyor artık.
Madem hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, salgın hastalıktan sonraki normal
hayatımız eski alışkanlıklarımızla aynı olmayacak, var mısınız bu yıl tatil
özlemiyle yanıp tutuşan gönlümüze bir iyilik yapalım ve gezgin ruhumuzu başka
bir gezgin olan Evliyâ Çelebi’nin izinden gitmeye ikna edelim?
Alışkanlıklarımızı
rafa kaldıralım, doğa ve kültürel gezilere öncelik verelim. Elimize not defteri
ve kalemimizi alıp kaydedelim gittiğimiz yerlerin tarihini, özelliklerini ve
geleneklerini. Her şey dâhil pahalı otellere kapanıp kalmayalım. En önemlisi,
gittiğimiz yerlerde yaşayan insanlarla iletişim kuralım. Anadolu insanını
tanıyıp sıcaklığını hissedelim. Unutulmuş, gün yüzüne çıkmayı bekleyen hikâye,
ezgi, şiir varsa derleyelim, onlara gönül zenginliğiyle hediyeler verelim. Göreceksiniz,
onlar size kat kat fazlasını verecekler. Bunu yaparken, onlara saygı ve sevgi
gösterelim. Sosyal mesafe sadece aramızdaki fiziksel yakınlıkla ilgili olsun,
duygusal ve fikrî olarak bağımızı kuvvetlendirelim.
En
önemlisi, seyyah olup gezeceksek eğer, bizden asırlarca evvel ruhundaki gezme aşkına
gem vuramamış, seyahatini ölümsüz bir eserle taçlandırmış olan atamız Evliyâ
Çelebi’yi hatırlayalım. Ruhuna bir Fatiha gönderip, eserinin hiç olmazsa özetini,
tahlil yazılarını okuyalım. Onun ruhunu rehber edinerek gezelim. Belki bize de
ilham gelir, onun gibi kalıcı eserler meydana getirebiliriz. Bu tatil
mevsiminde seyahate çıkmadan atalarımızın izlerini sürmeli, açtıkları yollardan
gitmeliyiz. Ne güzeldir bizim atalarımız, ama bilmeyiz; kendi nefsim de dâhil,
sadece sınav sorularında uygun bir şekilde ezber yapıp isimlerini öğrenir,
sonra unuturuz. Bazen çok izlenen bir bilgi yarışmasında ismi sorulunca, eşin
dostun yanında verdiğimiz doğru cevapla övünürüz.
Kaşgarlı
Mahmud, Dîvân-ı Lügati’t-Türk adlı eşsiz eseri bize mîras bırakmadan evvel
seyahat yapmış, diyar diyar Türk illerini dolaşmış, topladığı verileri
kaydetmiş ve eser hâline getirmiştir. Türk geleneklerini, dilimizin inceliklerini
ve köklerini onun satırlarından öğreniriz. Ne kadar gurur duysak azdır.1
Ya
Evliyâ Çelebi’ye ne demeli? Onun bizde bıraktığı iz sayılsa da bitmez. Dilimize
pelesenk olmuştur, “Evliyâ Çelebi gibi” deriz hemen gezen birini gördüğümüzde.
Ama onun ayak izinin tozu bile olamayız. Hangimiz tüm dünyanın tanıdığı bu
seyyahın eserini okudu? İstisnalar mutlaka vardır ama böyle değerlerin toplumun
çoğunluğu tarafından okunması gerekir.
Birçok
Avrupa ülkesi, geçmişte kalan, unutulan özelliklerini onun eserinden
öğrenmiştir. Onun eseriyle geçmişle bağlarını kuvvetlendirmişlerdir. Ya biz ne
zaman geçmişle bağ kuracağız? Ne zaman tatillerimizi eğlenceye ayırmaktan vazgeçip,
bir seyyah olup, ölümsüz eserler ortaya koyacağız?
Evliyâ
Çelebi ve derin anlatımıyla Seyahatnâme
Evliyâ
Çelebi, Türklerin ve tüm dünyanın gördüğü en büyük gezgindir ve en büyük seyahat
kitabının yazarıdır. Onun Seyahatnâme’si, eşsiz bir rehberdir. Gönlünü kasıp
kavuran seyahat arzusuyla alıp başını gitmiştir. Gitmiş, ama kaçar gibi değil,
sistemli bir şekilde… Gezilerini kayda almış, inceden inceye not etmiştir. Kâh
zamanındaki padişahın yanında seferlere, fetihlere iştirak etmiş, kâh
görevlendirilmiş, kâh gönlündeki keşif ateşinin peşinden gitmiştir. Onun seyyah
ruhunun fitilini ilk, Peygamber Efendimiz (sav) ateşlemiştir. O’nu rüyasında
görmüş, bunu eserinde anlatmıştır. “Heyecanla, ‘Şefaat Yâ Resûlallah’ diyecek
yerde ‘seyahat’ demişiz” ile başlayan serüveni asırları aşmış, günümüze
gelmiştir.
Elli
bir yıl gezdiğini söyler, kitabının oluşum safhasını da satır aralarında
anlatır. Gezilerinin sonunda tüm notlarını derleyip, hem belge niteliğinde yer
tasvirlerini, gerçekleşen olayları, nedenlerini, sonuçlarını yazar ve hem de
açık yüreklilikle dönemin insanlarını, onların hikâyelerini, hatâlarıyla,
söylenceleriyle anlatır. Bazı yerde efsane ve abartılı kurgu anlatılarla
okuyucunun dikkatini toparlar ve eserin geniş halk kitlelerine hitap etmesini
sağlar.
Dolaştığı
yerlerde yerel yöneticilerle görüşüp o yer hakkında bilgiler almış, tüm
kayıtlarını incelemiş, yaşayan halkla buluşmuş, halkın gelenek görenek, yaşayışı,
kökeni ve diliyle ilgili titizlikle not tutmuştur. Rüyada aldığı talimata
uymuş, gezisine İstanbul’dan başlamış “Şu İstanbulcağız” diye birçok bilgiyi
aktarmıştır.2
Yaşadığı
dönemde Osmanlı sınırlarının içinde veya dışında birçok ülkeyi dolaşmış,
yöneticileriyle görüşmüş, ibâdet yerlerini gezmiş, ayrıntısıyla tanıtmıştır. Viyana’da
bir ameliyata şâhit olmuş, eserinde aktarmıştır.4
Hiç
evlenmemiş, bazı gezilerinde mektup götürme ve başka görevleri de kabul ederek
dönemin yöneticileriyle güvenli geziler yapmıştır. Son gezilerini Kutsal Topraklara
gerçekleştirmiş, son durak olarak Mısır’ı seçmiş ve eserini orada yazmıştır.3-4
Hem
çok iyi bir eğitim alması, hem hayâl dünyasının genişliği, hem de içindeki
macera ve bilgi tutkusu, onu geleceğe taşımıştır. Onu eserinden anlattığı ile
bilir, öyle tanırız. İyi ata bindiğini, çevik biri olduğunu, hoşsohbet,
alçakgönüllü, hoşgörülü olduğunu anlarız. Aynı zamanda edip, şair, hattat, mûsikîşinastır.
Babasından seyahat izni aldığında, babası ondan gezilerinin sonunda bir eser
vücûda getirmesini istemiştir. O da yıllarca gezmiş, tuttuğu notları sonradan
yazıp kitaplar hâlinde mîras bırakmıştır. O yalnızca gezdiği yerleri anlatan
kuru bir gezi rehberi yazmamış, kendi yorumlarını da katarak eğlenceli,
efsanevî, gizemli, ironik bir anlatımla okuyucuya hitap edebilmiştir.
Günümüzde
abartılı anlatılarına kuşkuyla yaklaşanlar olsa da, belki de eserinin geniş
halk kitlelerince okunmasını sağlamak için bu yola başvurmuştur. Zamanın ihtiyaçlarını
çok iyi bilen seyyah, hem anı, hem tarih, hem de gezi rehberi yazmış, çağın
ötesine geçmiştir. Geçmişle gelecek arasında köprü kurmuş, dönemin anlatım, dil
ve gramerini anlamamızı, hikâye ve anlatı özelliklerini keşfetmemizi
sağlamıştır. Nihâyetinde hayâlinin peşine takılmış, her türlü zorluğa göğüs
germiş, ömrünü bu yola vakfetmiş, on ciltlik eserini vücûda getirmiştir. Bize
düşen, daha fazla değer vermek ve tanıtmaktır.
Tarihe
tanıklık yapanların yazdığı eserlerle gerçeğe ulaşırız. Türklerin köklü bir
medeniyet inşâ ettiğini, zulümden yana olmadığını anlarız. Geçmişiyle barışık
yaşamak için asırlar aşıp günümüze gelmiş eserlerin yalnızca ad değil,
içeriklerini bilmeli, özümsemeliyiz. Böylelikle çağımızın yangınları dört bir
yanımızı sarmışken, geçmişle geleceğin senteziyle hem yangınları söndürmeli,
hem de bizim yurdumuza sıçramasına engel olmalıyız.
Gönlümüzde
yanan seyahat etme ateşini iyi kontrol etmeli, rehberleri izleyip tatili
eğlence ve zaman öldürme aracı olmaktan çıkarmalı, biz de geleceğe ışık tutan
kalıcı eserler üretebilmeliyiz.
1-http://tdk.gov.tr/divanu-lugatit-turk/kasgarli-mahmud/
2-https://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/evliya-celebi-1611-1685/
3-https://islamansiklopedisi.org.tr/evliya-celebi
4-http://www.turkiyat.hacettepe.edu.tr/Evliya_Celebi.pdf