Evlilikleri kolaylaştırmak

Günümüze kadar sürüp gelen bu düğün merasimlerinin mantığı ile bundan sonra gidilemeyeceği açık bir şekilde ortada duruyor. Önümüzde devasa büyüklükte bir soru ve sorun dizini var. Toplum olarak kendimizi bu yeni döneme adapte edecek miyiz, yoksa 2019’dan beri yaşadıklarımızı ve sis bulutu içerisinde ne olacağı belli olmayan gelecek yılları görmemeye devam mı edeceğiz?

GÜNÜMÜZÜN en büyük sorunu, evlilik kurumunu kurmanın önüne dizdiğimiz ve her dönem biraz daha büyüttüğümüz, aşılması zor yüksek duvarlar.

Evet, “evlilik kurumunu kurmanın önüne dizdiğimiz aşılması zor yüksek duvarlar” tanımını özellikle başa aldım. Herkesin bu konuyu, başını ellerinin arasına alarak iyice düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu sorunu hepimiz büyüttük ve çözümünü el birliği ile bulacağız inşa-Allah. Tabiî eğer istersek...

Yıl, 2019. Covid-19 Salgını öncesi yapılan düğünlerden izleme imkânı bulduğum üç tanesini, olayları tartabilen birkaç kişi ile konuşmuştum. Düğünlerde yaşanan aşırı şatafat, söz kesme için ayrı mekân ve program, nişan için ayrı mekân ve ayrı program ve nihayet evlilik için tabiî ki ayrı bir mekân ve ayrı bir program… Hepsi de “şanımıza yakışır” programlar olmak zorunda. Yoksa eller ne der, değil mi?

Bir gelinlik, bir evin kirası da dâhil 3-4 aylık her türlü masrafını karşılayacak bir bedele alınıyor. Tabiî ki olmak zorunda; ne de olsa ömürde bir defa yapılıyor, o da mı olmasın? Damatlıklar hatırı sayılır ücretlere satılıyor. Ve düğüne katılan hazirunun belli bir kısmı da düğün için ayrı, nişan için ayrı kostüm hazırlıyor. Nişanda giyilen, hiç düğünde giyilir mi, Allah aşkına, olacak iş mi canım?

Düğünde bir takı merasimi başlıyor. Poşetlerle gezenleri mi ararsın, gelinle damadın yanı başına hazine sandığı koyanları mı, maşallah, ne ararsan var! Birileri bilezikler, burmalar, kordonlar takarken sen onlardan aşağı mı kalacaksın, olur mu hiç? Düğün sonunda poşetler veya hazine sandıkları dolup bir kenara konuluyor. Tabiî ki dolacaklar; gelinle damadın başucuna hazine sandığı süs için konulmadı ya…

Düğün sırasında yazılan “Kim ne verdi?” listelerini mi söyleyeyim, yoksa düğünden sonra düğün videolarını izleyip tutulan listeleri mi? Ya da “Ben onların düğününde şunu takmıştım, bakalım onlar bizim düğüne ne taktılar?” gariplikleri... “Onlar bizim düğünde şunu takmışlardı, biz de onu takmak zorundayız” zorlamaları…

Ve seçilen menüler… Onlar da ayrı bir fasıl. Ve evlilikle ilgili diğer merasimler… Bir de merasimden öncesi var. Sözde giden, gelen bohçalar; erkek tarafı kız tarafına, kız tarafı erkek tarafına... “Herkes imkânına göre” diyeceğim ancak ne gezer, “Şu olmazsa olmaz, bu olmazsa olmaz”ın biri bin para. Ev için lazım olan iğneden ipliğe her şey tamamlanmak zorunda. Evlenince garipler bir de bunu mu düşünsünler?

Bu fasıllar ve evlilik merasimi bitip herkes evine çekildiğinde, devasa miktarda, öde öde bitmeyecek bir borç yükü ve bu girilen borçlardan dolayı “Şunları da almasaydık, şunları yapmasaydık” pişmanlıkları... Yapılan masraflara karşılık beklentileri karşılamayan hasılat üzüntüsü…

Çok yakınımızda yapılan bir düğünde, “Ev hazırlıyoruz” diye alınan, belki hayatlarında hiç kullanmayacakları üçer takım mutfak malzemesi, yemek ve pasta takımlarından, çikolata şelalelerinden kahve makinelerine; üçer beşer nevresim takımlarından üçer beşer takım banyo havlu setlerine neler vardı neler. 4 artı 1 evden çift kapılı buzdolaplarına kadar hangisini sayacağımı bilemedim. Bu evliliğin ilk haftasında gündeme gelen “Boşanalım” tartışmasını hiç açmayayım da moralleriniz bozulmasın!

Bir de aşırı harcama yapan tarafın, “Ben şunları, şunları yaptım, onlar ise şunları bile almamışlar” serzenişleri...

Bu yapılanların tamamı “ev kurmak” başlığı altında düşünülebilir mi? Bence evet, sadece ev kurmak… Ancak daha ötesi değil! Hiçbir zaman “evlilik kurumu kurmak” başlığının yanından yöresinden geçmez. Tabiî bu naçizane benim fikrim. Katılırsınız veya katılmazsınız, özgür iradenize kalmış. Yalnız “Bu durum ve yaşananlar doğru mu, sürdürülebilir mi?” sorularına herkes cevap vermeli. Fakat genel itibariyle üstünden atlamak tercih ediliyor.

Salgın öncesi insanlarımız nasıl bir evlilik mantığı ile gidiyorlar idiyse, ne Salgın zamanı, ne de günümüzde bu alışkanlıklarından bir şeyi değiştirmiş değiller. Zira kimsenin böyle bir gündemi olmadı, olmuyor. Salgın zamanındaki kapanmalarda genellikle evlilik merasimlerini daha sonraki tarihlere tehir ederek aynı türden merasimlere elden geldiğince devam edildi. Günümüzde ise o dönem ve ondan sonraki süreçte dünyada neler değişti, evlilikler ve ülke nüfusu ne kadar düştü, düşünen var mı? Bundan sonrasında da dünyanın daha iyi olmayacağı aşikâr olmasına rağmen, “Yeni duruma ve bundan sonrasına nasıl adapte olmalıyız, bu kötü gidişi tersine nasıl çeviririz?” şeklinde insanımızda genel bir düşünce, bir endişe emaresi göremiyoruz ne yazık ki.

Günümüze kadar sürüp gelen bu düğün merasimlerinin mantığı ile bundan sonra gidilemeyeceği açık bir şekilde ortada duruyor. Önümüzde devasa büyüklükte bir soru ve sorun dizini var. Toplum olarak kendimizi bu yeni döneme adapte edecek miyiz, yoksa 2019’dan beri yaşadıklarımızı ve sis bulutu içerisinde ne olacağı belli olmayan gelecek yılları görmemeye devam mı edeceğiz?

Bu sayıp döktüklerimizden sonra “Evlilikleri kolaylaştırmak” diye bir gündemimiz olmalı mı, buna herkes kendi özgür iradesi ile karar verecek. Çünkü sonunda herkes kendi hesabını ahirette Rabbine ayrı ayrı verecek. Zamanın neleri önümüze getirdiğini ve neleri değiştirdiğini ve yine değişen hayatlarımıza adapte olup olmadığımızı kendi kendimize soracağız.

Bu sorularla sizleri baş başa bırakıp Allah’a (cc) emanet ediyorum…