Evlilik

Nikâhta aslolan, duyurmaktır. Elbette bir yemek verilir. Ama neden bu yemek gösteriş budalalığı kapsamında oluyor? Hâlbuki evlilik bereketlensin diyedir verilen yemekler. Bereketi daha baştan kaçırmanın ne anlamı var? Hayırla, helâlle, besmeleyle başlamalı evlilik. Kırmadan, dökmeden, israfa kaçmadan… Ancak öyle bir yuvada Allah’ın rahmeti ve inayeti kaim olacaktır.

İKİ insanın dünya denilen imtihan yolunda neşeyi ve kederi paylaşarak yol alacakları, birbirlerinin sorumluluklarına da talip oldukları bir gönül birlikteliği evlilik. Ve dünyanın neresinde hangi inanç ve hangi şuurla yapılırsa yapılsın, evliliğin özü, “Allah’ın iznine talip olmaktır”. Çünkü nikâh, O’nun emridir. Erkek ve kadının helâl yoldan bir hayatı birlikte sürdürmesinin adıdır.

İçinde muhakkak meşakkatli zamanlar, yokuşlu yollar ve zorlayıcı değişkenler vardır. Fakat daha yola başlarken haramla başlamak, kuşkusuz o yolun bereketini ve Allah’ın rahmetini eksiltmek demek.

Erkek ve kadının genç yaşlarda evlenmesi hem günaha düşmemek, hem de hayatı bir düzene koyabilmek adına çok önemli. Fakat öyle talepler ve beklentiler var ki (iki taraflı) genç insanların bu talepleri karşılayacak bir güce sahip olmalarını beklemek de ayrı bir çelişki. Çevreye saltanat gösterişi yapmak için plânlanan şaşaalı düğünler, isteme faslından nikâh gecesine kadar sürüp giden alışverişler, altınlar, ziynetler ve bilumum talepler, daha evliliğe ilk adımı atmak üzere olan insanların omuzlarında kamburumsu bir yük hâlini alıyor. Sadece bir düğün gecesi için çekilen yüklü kredilerin ağırlığı, yuvaların üzerine kara bulutlar misâli çöküyor. Zamanla hayatın yükü ile bükülecek beller, yolun başında bükülüyor.

Günah, haram ve yasak olan ne varsa, ne hikmettir ki, evlenme sürecinde ve bilhassa da düğün organizasyonlarında hükümsüz. Zaten borç yüküyle evliliğe başlayan bireyler bir de günah ve haramın bereketsizliğini alıyorlar yanlarına. Sonra o evlilikten sağlıklı bir dostluk ve hayırlı evlatlar bekleniyor. Bu da bambaşka bir paradoks!

Yemeler, içmeler, eğlenmeler, danslar, hunharca harcanan paralarla tüm bu azgınlık, düğünün bir kısmında muhakkak kavgaya bağlanıyor. Bir tarafta erkekler kavgaya tutuşmuşken, diğer tarafta kadınlar dedikodunun şahikasına vurmuş oluyorlar. Damat ve gelin bütün bu Avrupaî gelenekleri kendi kökleri gibi üzerlerine giydikleri için yeni başladıkları hayatta da hep aynı özenti ve beklenti ile hareket eder hâle geliyorlar. Düğünün bitiminde memnun olan bir taraf olmadığı gibi, Allah katında hayra bağlanan bir güzellik de yok ortada. Boşa gidenler listesi kabardıkça kabarıyor.

Daha ilk günden memnuniyetsizlik ve huzursuzluk kalplere yerleşiyor. Allah’ın sevgi, rahmet ve merhametinin ineceği yuvalara gazap ve sevgisizlik hâkim oluyor.

Bunca şatafatın insanoğlunu memnun ettiği nerede görülmüş? Onca uğraşın tek akıbeti iki tarafın ailelerinin birbirine düşmanlık duymasından başkası değil. Düğünün ertesinde “Biz böyle yaptık, onlar ne yaptı?” gibi söylemlere hızla geçiş sağlanıyor. Bu burun büken hâller ve müşkülpesent tavırlar, karı-kocanın da arasında buzdan bir duvar inşâ ediyor. Artık evlilik, iki insanın yan yana idame ettireceği bir yaşam olmaktan çıkıp iki karşıt kutbun mücadelesi hâlini alıyor. Bütün bu keşmekeş düğün öncesi ve sırasında mı bitiyor? Böyle haram ve gösterişin dibine vurulan bir başlangıçla hiçbir süreç hayra bağlanmıyor. “Biz” olması gereken eşler, “sen ve senin ailen” olarak ayrışmaya başlıyorlar. Sonrasında iki taraf da kendi ailesini önceleme mücadelesine düşüyor ve artık o yuvada candan sevgi ve içtenliğin esamesi kalmıyor.

Onca borç yükü altında iteklenmeye çalışılan evlilik birliği, çocuklarla düzene girer ümidine yelken açıyor. Fakat Allah’ın müjdesi olan çocuklar o yuvaya geldiklerinde, beslenecekleri bir güven ve sevgi ortamı kalmamış oluyor. Bir düğün gecesi gösterisi, bütün bir ömre mâl olacak kadar büyük bir yıkım başlatıyor. Yuvayı ayakta tutan ne kadar güzellik varsa, daha ilk elden tüketilmiş oluyor. Çocuklar haramla kurulmuş bu yuvanın içinde aç kalıyor. Ama bu öyle bilinen bir açlık değil. Huzur, sevgi, güven açlığı... Bu açlıkta büyüyen çocuklar da ileride emsal bir hayat sürdürüyorlar.

İnsanlar evlenirken nikâhın dinî gerekliliklerini yerine getirmeliler. Nikâhta aslolan, duyurmaktır. Elbette bir yemek verilir. Ama neden bu yemek gösteriş budalalığı kapsamında oluyor? Hâlbuki evlilik bereketlensin diyedir verilen yemekler. Bereketi daha baştan kaçırmanın ne anlamı var? Hayırla, helâlle, besmeleyle başlamalı evlilik. Kırmadan, dökmeden, israfa kaçmadan… Ancak öyle bir yuvada Allah’ın rahmeti ve inayeti kaim olacaktır.