İKİ insanın dünya denilen imtihan yolunda
neşeyi ve kederi paylaşarak yol alacakları, birbirlerinin sorumluluklarına da
talip oldukları bir gönül birlikteliği evlilik. Ve dünyanın neresinde hangi
inanç ve hangi şuurla yapılırsa yapılsın, evliliğin özü, “Allah’ın iznine talip
olmaktır”. Çünkü nikâh, O’nun emridir. Erkek ve kadının helâl yoldan bir hayatı
birlikte sürdürmesinin adıdır.
İçinde muhakkak
meşakkatli zamanlar, yokuşlu yollar ve zorlayıcı değişkenler vardır. Fakat daha
yola başlarken haramla başlamak, kuşkusuz o yolun bereketini ve Allah’ın
rahmetini eksiltmek demek.
Erkek ve kadının
genç yaşlarda evlenmesi hem günaha düşmemek, hem de hayatı bir düzene
koyabilmek adına çok önemli. Fakat öyle talepler ve beklentiler var ki (iki
taraflı) genç insanların bu talepleri karşılayacak bir güce sahip olmalarını
beklemek de ayrı bir çelişki. Çevreye saltanat gösterişi yapmak için plânlanan
şaşaalı düğünler, isteme faslından nikâh gecesine kadar sürüp giden
alışverişler, altınlar, ziynetler ve bilumum talepler, daha evliliğe ilk adımı atmak
üzere olan insanların omuzlarında kamburumsu bir yük hâlini alıyor. Sadece bir
düğün gecesi için çekilen yüklü kredilerin ağırlığı, yuvaların üzerine kara
bulutlar misâli çöküyor. Zamanla hayatın yükü ile bükülecek beller, yolun
başında bükülüyor.
Günah, haram ve
yasak olan ne varsa, ne hikmettir ki, evlenme sürecinde ve bilhassa da düğün
organizasyonlarında hükümsüz. Zaten borç yüküyle evliliğe başlayan bireyler bir
de günah ve haramın bereketsizliğini alıyorlar yanlarına. Sonra o evlilikten
sağlıklı bir dostluk ve hayırlı evlatlar bekleniyor. Bu da bambaşka bir
paradoks!
Yemeler, içmeler,
eğlenmeler, danslar, hunharca harcanan paralarla tüm bu azgınlık, düğünün bir
kısmında muhakkak kavgaya bağlanıyor. Bir tarafta erkekler kavgaya tutuşmuşken,
diğer tarafta kadınlar dedikodunun şahikasına vurmuş oluyorlar. Damat ve gelin
bütün bu Avrupaî gelenekleri kendi kökleri gibi üzerlerine giydikleri için yeni
başladıkları hayatta da hep aynı özenti ve beklenti ile hareket eder hâle
geliyorlar. Düğünün bitiminde memnun olan bir taraf olmadığı gibi, Allah
katında hayra bağlanan bir güzellik de yok ortada. Boşa gidenler listesi
kabardıkça kabarıyor.
Daha ilk günden
memnuniyetsizlik ve huzursuzluk kalplere yerleşiyor. Allah’ın sevgi, rahmet ve
merhametinin ineceği yuvalara gazap ve sevgisizlik hâkim oluyor.
Bunca şatafatın
insanoğlunu memnun ettiği nerede görülmüş? Onca uğraşın tek akıbeti iki tarafın
ailelerinin birbirine düşmanlık duymasından başkası değil. Düğünün ertesinde
“Biz böyle yaptık, onlar ne yaptı?” gibi söylemlere hızla geçiş sağlanıyor. Bu
burun büken hâller ve müşkülpesent tavırlar, karı-kocanın da arasında buzdan
bir duvar inşâ ediyor. Artık evlilik, iki insanın yan yana idame ettireceği bir
yaşam olmaktan çıkıp iki karşıt kutbun mücadelesi hâlini alıyor. Bütün bu
keşmekeş düğün öncesi ve sırasında mı bitiyor? Böyle haram ve gösterişin dibine
vurulan bir başlangıçla hiçbir süreç hayra bağlanmıyor. “Biz” olması gereken
eşler, “sen ve senin ailen” olarak ayrışmaya başlıyorlar. Sonrasında iki taraf
da kendi ailesini önceleme mücadelesine düşüyor ve artık o yuvada candan sevgi
ve içtenliğin esamesi kalmıyor.
Onca borç yükü
altında iteklenmeye çalışılan evlilik birliği, çocuklarla düzene girer ümidine
yelken açıyor. Fakat Allah’ın müjdesi olan çocuklar o yuvaya geldiklerinde,
beslenecekleri bir güven ve sevgi ortamı kalmamış oluyor. Bir düğün gecesi
gösterisi, bütün bir ömre mâl olacak kadar büyük bir yıkım başlatıyor. Yuvayı
ayakta tutan ne kadar güzellik varsa, daha ilk elden tüketilmiş oluyor.
Çocuklar haramla kurulmuş bu yuvanın içinde aç kalıyor. Ama bu öyle bilinen bir
açlık değil. Huzur, sevgi, güven açlığı... Bu açlıkta büyüyen çocuklar da
ileride emsal bir hayat sürdürüyorlar.
İnsanlar evlenirken nikâhın dinî gerekliliklerini yerine getirmeliler. Nikâhta aslolan, duyurmaktır. Elbette bir yemek verilir. Ama neden bu yemek gösteriş budalalığı kapsamında oluyor? Hâlbuki evlilik bereketlensin diyedir verilen yemekler. Bereketi daha baştan kaçırmanın ne anlamı var? Hayırla, helâlle, besmeleyle başlamalı evlilik. Kırmadan, dökmeden, israfa kaçmadan… Ancak öyle bir yuvada Allah’ın rahmeti ve inayeti kaim olacaktır.