Evimdeki canavarlar

Galiba beni duymuyorlar. Derin düşüncelere dalıyorum ekrana bakıp. Öyle çekici, öyle baştan çıkarıcı ki… Çocuğun bunu, bu dünyayı bırakıp dikkatini bir kitaba çekmek, oradan zevk almasını beklemek ve daha ötesi, bunca akıl çelici unsurun içinde kendini, varlık amacını bulmasını sağlamak giderek zorlaşıyor.

“ANNE bir tane kaldı, onu da öldüreyim, geliyorum!” diye bağırıyor içeriden. Canavarlarla dolu evim birkaç gündür. Yatak odasında, mutfakta, balkonda, salonda sesleri. Küçük oğlum, onları öldürmek için canhıraş mücadele ediyor. Veya bir anda savaş alanına dönüyor evim. Tıpkı filmlerdeki gibi bir terk edilmiş mekân, teröristler, "kötü adamlar" var; silah seçiyor çeşitli şekil ve kabiliyetlerdeki düzinelercesinin içinden ve insan avına çıkıyor.

Sesler, ancak haberlerde duyabileceğimiz bir çatışma alanından, o kadar gerçek! “Şu hâle bak!” diyorum, “Canavarlar benim evimde. Ben açtım kapıyı onlara. İçeri girip başköşeye ben oturttum onları, ağzının kenarı kanlı zombileri, örümceğe benzer devasa yaratıkları, teröristleri, robotları…”.

İki oğlum, kendilerinden geçmiş vaziyette oyun konsolunun başında iki gündür. Ben de onları seyrediyorum. Hayır, onları değil, geleceği! “Hayâl dünyaları, hayatları nasıl olacak?” diye bakıyorum, canavar sesleri doluyor kulaklarıma. “Öldür onu”, “Sağa dön”, “Vursana”... Bir can daha gitti. Mekânlar, teferruatlar, gölgeler, çizimler, karakterler, silahlar, aşamalar, çeşit çeşit oyunlar... Oyunlar oyun olmaktan çoktan çıkmış; gerçek, hepsi gerçek, öyle gerçek!

Sübliminal mesajlar arıyor zihnim her karede. “Hangi beyin, hangi fikir nasıl düşündü, nasıl inşâ etti bunca şeyi?” diyor, hayretle bakıyorum. Titiz, olağanüstü bir işçilik ve hayâl gücü var çünkü. İnkâr edilemez. “Ay bunlar çok zararlı!” diyerek uzak durulamaz ve nihayet cazibesine karşı durulmaz bir gerçeklikte bu oyunlar. Hastanelerde ayrıca ilgileniyor uzmanlar oyun bağımlılarıyla. Cüzzamı, vebayı unuttuk, salgın hastalıların şekil değiştirdiğini de. Zararları hepimizin malûmu. Peki, hiç mi faydası yok bu oyunların? 

"Yapılan araştırmalar, bilgisayar ve bilgisayar oyunlarının çocuğun özellikle okul öncesi dönemde el-göz koordinasyonuna büyük katkı sağladığını, dikkatini yoğunlaştırmada zorluk çeken çocukların öğrenme süreçleri için faydalı olabileceğini, çocukların hızlı karar verme ve problem çözme becerilerini ve görsel-uzaysal algılarını geliştireceğini de ortaya koymuştur."¹ Dronelerin, silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının kullanıldığı, uydu bağlantılı tabletlerin savaşa dâhil olduğu bir zaman diliminde el-göz koordinasyonu ve hızlı karar verme tabiî ki çok önemli.

Asıl merak ettiğim, yeni neslin hayâl dünyaları ve varlığı kavrama hâlleri. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da “neyi ne kadar alacağız, ne kadar taklit edeceğiz? Yerli ve millîsini üretelim haydi!” diyene kadar bir kere daha tuş olup kültür istilası altında eziliyoruz. Öyle bir istila ki, bir oyunda teröristler var meselâ, oyuncu, Amerikan askerlerinden biri olup rehineleri/dünyayı kurtarıyor. Hollywood taktiği, en süper kahraman Amerika! Oyun aracılığıyla yapılan filmlerin bir adım ilerisi hâsılı. Çocuk/genç, birebir kendisi, o Amerikalı kahraman oluveriyor. Yakışıklı, gözü pek ve teröristlere karşı savaşıyor.

“Aman, oyun canım, ne olmuş?!” diyen, mümkünse kendisine derin bir mezar kazsın. Ben de mi kazsam acaba şunu duyduktan sonra: “Abim olmadan o bölümden çıktım! Tek başıma! Abim olmadan hem de! Anladın mı?”

Evet, bu büyük başarıyı anlamam gerek… Abisi çok usta bir oyuncu; geçemediği aşamalarda kurtarıcısı küçüğün… Bir kere şahit oldum, uzay üssündeyiz, görevi tamamladık (yani öldürmemiz gereken uzaylıları öldürdük), sarı bölgeden çıkmamız gerek, çıkamıyor küçük. Söyleniyor, kızıyor, nasıl yapacağını bilemiyor…

“Görevlerin hepsini yaptın mı?”

“Yaptım, hepsini öldürdüm!”

Abi alıyor eline, ben ekrana bakıyorum. Öyle hızlı ki… Oradan oraya, oradan oraya… Başım dönüyor, midem bulanıyor bir anda. “Aman Allah’ım!” diyorum, “Ben ne yapıyorum?”.

Sıradan, normal bir insanın algısı altüst olurken, bu çocuklara ne oluyor böyle? Biz ne yapıyoruz bu çocuklara?

Nihayet baklayı ağzımdan çıkarıyorum: “Bunları oynamanıza izin vermekle sanırım hiç iyi bir şey yapmıyorum!”

Galiba beni duymuyorlar. Derin düşüncelere dalıyorum ekrana bakıp. Öyle çekici, öyle baştan çıkarıcı ki… Çocuğun bunu, bu dünyayı bırakıp dikkatini bir kitaba çekmek, oradan zevk almasını beklemek ve daha ötesi, bunca akıl çelici unsurun içinde kendini, varlık amacını bulmasını sağlamak giderek zorlaşıyor.

Endişelerim, sorularım, şaşkınlığım ve çaresizlik hissimin karşısında ne rahat büyük oğlum. “Ne yapacağız bu büyük istila karşısında a oğul?” diyorum artık, “Hayâllerimizi alıyor elimizden. Fikrimizi ve kalbimizi… Bak, ne çok seviyoruz bizi esir edeni”.

“Yapacak bir şey yok!” diye cevap veriyor büyük oğlum soğukkanlılıkla, “En iyiler de, en kötüler de bizim içimizden çıkacak bence”.

En iyiler… En iyiler…

Ben, iflah olmaz bir umut severim; muştu gibi geliyor kulağıma bu “en iyiler”. “En iyilerin galebe çalması için gayret edeyim ben o zaman!” diyorum içimden. Ve o bir zombiyi daha öldürürken, ilk hamlemi yapıyorum bunun için: “İkindi geçiyor, acele et!”


(1) Türkiye Cumhuriyeti Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Şiddet İçerikli Bilgisayar Oyunlarının Çocuklarda Saldırganlığa Etkisi, Gözde Bahar Kars (Yüksek Lisans Tezi)