Evim, yurdum, yuvam

Bu toprak, benim toprağım, vatanım… Kendimi bu toprağa bir tohum gibi ekiyorum. Yavaş yavaş büyüyeceğim, sabırla… Gölgem geniş, dallarım uzun, köklerim derinlere, derinliklere uzanacak ve bu topraklarda bir dikili ağaç misali bırakacağım kendimi. Yol uzun, Anadolu şefkatli, toprak vefakâr...

ANADOLU, Asya’nın bağrında, üç kıtanın kesiştiği, üç farlı maviliğe sahip, yeşilin her tonuyla donatılmış doğası, göz alabildiğince uzanan bozkırları, heybetli dağları, verimli toprağı, güzel insanının buluştuğu kesiştiği coğrafya…

Evim, yurdum, yuvam… Acının bol, savaşın hep, kavganın bilekte, aşkın yürekte, ilmin eylemde, bütün güzel hasletlerin tezahür ettiği yerdir burası.

Aile, muhabbetle kurulur. Anne ve baba olmak ince iştir bu topraklarda. Evlat isen yükün ağır, yolun uzun, yoldaşın çoktur. Ekmek, emek ile kazanılır; alın teridir masanın süsü. Kimi zaman bir odanın zemininde, kimi zaman bir masanın etrafında, saygı ve sevgiyle kurulur sofralar.

İlim, kuşanmaktır. Bu toprakların kendine has bir lisanı vardır. Bildiğimiz her şey farklı tecelli eder bu kara parçasında. Dağı, ovası, denizi, insanı… Hepsi bir şey anlatıyor, kendimden bir parça hatırlatıyor gibi. Karadeniz’in dik yokuşları; azmi, hırçın dalgaları; hırsı ve asiliği öğretiyor gibi…

Doğu Anadolu’da, emek emek halı dokuyan kadınlarımız, sabrı ve sabrın sonunu resmediyor sanki. İç Anadolu’nun dümdüz ovaları, sapsarı buğday tarlaları, üzüm bağları, biraz yaz tatili, biraz dedem ve babaannem, biraz da babamın çocukluğu gibi. Gözlerinden hayat hikâyelerini okuduğum insanlar, elleri toprakla hemhal olmaktan nasır tutmuş analar, sesiyle insana güven veren adamlar, bu toprakların adını daha yukarlara taşımak için gecesini gündüzüne katan genç kızlar, delikanlılar, hepsi farklı renkler bırakıyor ruhuma, hepsi farklı sesler fısıldıyor kulağıma; dilimde değişik bir tat, kulağımda güzel bir ses oluveriyor. Büyüdükçe ve bu toprağa kök saldıkça, besleniyorum hepsinden. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kuşatıyor beni Anadolu, içine alıyor, her doğan gün farklı tınılar ekliyor, zenginleştiriyor ve çoğaltıyor.

Ben bu topraklarda doğan, bu toprakların büyüttüğüyüm. Bu toprak bedenimin ötesinde ruh bende, sesimden önce yankı, gördüğümün ötesinde hissettiğim… Sırtımı yasladığım dağ, üzerinde gezindiğim ova, çocukluğum, gençliğim… Bu toprak, geçmişim, geleceğim, umutlarım ve ümidim… Yaşadığım ve yaşatmak istediğim yer burası. Bu toprak, canıma can katan, her demde usul usul demlendiğim, hamur misali yoğrulduğum, gözyaşıyla ıslandığım, acıyla yeşerdiğim, umutla filizlendiğim...

Bu toprak, benim toprağım, vatanım… Kendimi bu toprağa bir tohum gibi ekiyorum. Yavaş yavaş büyüyeceğim, sabırla… Gölgem geniş, dallarım uzun, köklerim derinlere, derinliklere uzanacak ve bu topraklarda bir dikili ağaç misali bırakacağım kendimi. Yol uzun, Anadolu şefkatli, toprak vefakâr...