Ev bizim, baca bizim

10 ilimizi vuran deprem felâketinde çetin hava şartlarına rağmen canhıraş mücadele eden Devlet’in tüm kademeleri, STK’lar, gönüllü vatandaşlar umudu tırnaklarıyla kazırken, tüm ülke tek vücut hâlinde dualarla, nakdî ve aynî yardımlarla olaya kilitlenmişken, bahsettiğimiz algı operasyonları ve sosyal medya ağları üzerinden bütün toplumun zaten tarumar olmuş duygularını, kırılan kolunu kanadını daha da düşürmeye çalışıyorlar.

YAŞAMDAKİ tüm zorluklar insanoğlunu ruhen ve de bedenen güçlendirir, zorluklar karşısında direnç ve mücadele yetisini geliştirir. Hangi alanda bir meşakkate maruz kalınırsa o alanda çözüm üretme kabiliyeti kavileşir. Sorunları saptama öngörüsü ve olayların devamını kestirebilme melekesi de kuvvet bulur. Bu durum gerek hayatın bireysel dairesinde, gerek devletin idare mekanizmasında, gerekse bölgesel sahada pratiği yapılmış tecrübelerdendir.

Biz, kadim Anadolu topraklarındaki varlığımız boyunca insanî tüm alanlarda asırlardır bu zorlukları etüt ediyoruz. Zorlukların ilk sırasına ise tarih sayfasında kurduğumuz devletlerin bekâsı üzerine yapılan saldırıları yerleştirirsek yanılmış olmayız diye düşünüyorum. Tarihe yüzümüzü çevirdiğimizde gördüğümüz o ki, Haçlı ordularının (başını çektiği) bitmek bilmeyen fizikî saldırıların asırlar sonrasında doktrinini daha ayrıntılı ve de kapsamlı şekilde geliştirerek anbean faaliyetlerini sinsice sürdürüyor olduğudur.

Doğu’yu ve Doğuluyu yönetme, idare etme iştahıyla coğrafyamızda kol gezen “oyun kurucular” yeter ki sızacak ufak bir delik görmesin, ince bir çatlak tespit etmesinler, kendi siluetleriyle olmasa da algı operasyonları, sosyal medya ağları gibi geniş kitlelere ulaşacak yöntemlerle hedefe ilerlemeyi plânlıyorlar.

Tam da bunları yazarken, aklıma düşen şu atasözü ile muradımızın maksadını pekiştirmek, tespitimize şerh düşmek yerinde olacaktır: “Hırsız evden olunca öküz bacadan çıkar.”

Bir evin düzenini, içerisindeki malzemeleri, ne vakit müsait olunacağı gibi durumları en iyi o evin sahibi bilir. Ve bu sahip, “hırsız”ın işini kolaylaştıracak detay ve plân gibi bilgileri bizzat aktararak o evde yapılacak operasyona ziyadesiyle katkı sunar.

Hareketli bir coğrafyada olan ülkemizin içinde de misalini verdiğimiz “hırsız-öküz” ikilisini hemen her gelişmede gayet “zoom” bir görüntüyle seyrediyoruz. Ne vakit zor bir süreçten geçsek, Devlet’in uzattığı ele tutunmaya çalışsak, “devlet-millet” dayanışmasına çomak sokacak kıpırdanmaları an itibariyle yaşıyoruz. Tıpkı büyük depremin zorlu “arama-kurtarma” faaliyetini yaparken iklim şartlarının olumsuz etkilerinin bir ihmâl ve de önemsememe tavrı şeklinde izah ediliyor olması gibi…

Bu alandaki çatlak sesleri “evin hırsızı” gibi konumlandıran kaos fırsatçıları, bir hareketlenme umuduyla Devlet’i yıpratıp milleti kutuplaştırmanın hıncıyla olayların merkezinde kol geziyorlar. Oysa devlet babadır sırtını yasladığın, devlet anadır sinesine baş koyduğun…

6 Şubat 2023 tarihinde 10 ilimizi vuran deprem felâketinde (10 ilin bir coğrafî bölgeye denk düşeceğinin altını kalın çizgilerle çizmek isterim) çetin hava şartlarına rağmen canhıraş mücadele eden Devlet’in tüm kademeleri, STK’lar, gönüllü vatandaşlar umudu tırnaklarıyla kazırken, tüm ülke tek vücut hâlinde dualarla, nakdî ve aynî yardımlarla olaya kilitlenmişken, bahsettiğimiz algı operasyonları ve sosyal medya ağları üzerinden bütün toplumun zaten tarumar olmuş duygularını, kırılan kolunu kanadını daha da düşürmeye çalışıyorlar. Geniş bir alana yetişmeye çalışan tüm organlar bir kalbin daha atması, bir umudun daha yeşermesi için insanüstü gayretlerini ortaya koyarken, olumsuz her cümlenin kaç umudu bitireceğini, diğer taraf ise kaç gönle korku ekeceğini hesap ederek toplumun direncini kırıp kaos zemini oluşturmanın yollarını arıyor.

Biz, devlet müessesesine tüm varlığımızla sahip çıkan ve devleti varlığımızı besleyen ana damar olarak gören bir milletken, her ne kadar evimizin içerisine hâkim olmaya çalışsalar da, o “öküz” bu “baca”dan çıkmaz!