
HAYATIN
yoğunluğu ve dayatılan yaşam biçimleri içinde düşünmeye fırsat dahi
bulamıyoruz. Şehri, mîmarîyi, sokakları, insanı, yaşamını, ürettiklerini, yaşam
alanlarını, iletişim biçimlerini inceleyelim ve değerlendirmeler yapalım.
Hangisine bakarsak bakalım, neredeyse hepsinde de estetikten yoksun yapılar ve yapılanmalarla
karşılaşıyoruz.
Bir yerlere yetişme telâşı,
işleri bitirme koşuşturmacası, olması gerekenden fazla zaman kayıpları,
beklentilerin artması ve yüklediği sorumlulukların içinde kaybolup gidiyoruz. Öyle
ki, hiçbir şeyi sorgulama fırsatı dahi bulamaz hâle geldik. Oturup ciddî ciddî
değerlendirmeler yapamasak da, küçük sorgulamalar yaptığımızda bile, daha önce
görmemize rağmen fark etmediğimiz durumları görüyoruz. Yaratılışın doğasına,
hayatın doğal döngüsüne insanın müdahale ve etki ettiği her ne varsa, ciddî
anlamda yoğun bir tahribat ve bozulma ile karşılaşıyoruz.
Durumlar, olaylar, olgular,
fikirler, düşünceler, yaşantılar, soyut ve somut olan her ne varsa, bunların karşısında
çoğu zaman şaşırıyoruz. Çok şey düşünüyor, çok şey söylüyor veya söylemek
istiyoruz. Bazen de hiçbir şey söyleyemez hâle geliyoruz. Yaratılıştaki mükemmelliyete,
doğadaki muhteşem sistem ve uyuma insanın müdahale etmesinin sonundaki
karmaşayı, acziyeti ve bozulmayı görüyoruz. “Eksiklikler nedir?” dediğimizde, bazen
hiçbir alternatif bile üretemez hâle geliyor, bazen de yüzlerce sorun sıralıyoruz.
Kabul edilmesi gereken ve
göz ardı edilemeyecek olan bir gerçek var ki bu, hayatı çok da istediğimiz gibi
yaşamadığımızdır. Bir şeyler devam ederken önemli kararlar, uzun mesafeli
yolculuklar, yapılan işler ve adımlarımızın, özgürlüklerimizin sınırlarını biz
belirleyip yaşayamıyoruz. Hayatı, olayları, yaşatılanları sorgulamadan yaşıyoruz.
Aslında servis edildiği ve dayatıldığı şekliyle yaşadığımızı zannediyoruz.
Tüketmeye alıştırıldık
Her zaman daha çok
istemeye, tüketmeye, bitirmeye öyle alışmışız ki, farkında olmadan düzenin bir
parçası hâline geldik bile. Doymak bilmeyen bir iştahla daima daha çoğunu
istiyoruz. En iyisini, en güzelini, en büyüğünü, en değerlisini… En, en, en… Bu
istekler bir türlü bitmek bilmiyor!
Jean Baudrillard,
“Tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüştüğünde, insanî ilişkiler, yerini
maddelerle ilişkiye bırakır. Artık geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta
kendisidir” derken, konuyu güzel bir şekilde özetlemiş.
İstekler, arzular,
talepler katlanarak artıyor. Her talepte daha çok tüketiyoruz. İsterken ve
tüketirken kendimizi eritip bitirdiğimizin farkında bile olmuyoruz. Bu istek
sadece kendimiz değil, aile bireyleri ve çevre için de geçerli. Biz mi
tüketiyoruz, yoksa tükettiğimiz şeyler mi bizi tüketiyor?
İnsan, öncelikle yaşamını
idame ettirecek temel ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Temel
gereksinimlerini elde etmek için mücadele verir. İstedikleri gerçekleştikten
sonra elindekilerle bir türlü yetinmeyip her zaman daha çoğuna, daha da fazlasına
özlem duyar. Bütün çalışmalarını, gücünü, emeğini bir şeyler elde etmek,
tüketmek, biriktirmek uğrunda harcar ve kaybettiklerini görmez bile. Çoğu zaman
farkında bile olmadan kendini ciddî bir yıkımın, bazen de geri dönülmez bir
mücadelenin içinde bulur.
Peki, bu durum neden böyle
işler?
Bunun birçok nedeni
vardır. İnsan ihtiyaçları sınırsızdır; insan doyumsuzdur. İnsanın doğasında
bulunan, yaratılış özelliklerinden kaynaklanan temel ihtiyaçların karşılanması
da yeterli değildir. Temel ihtiyaçlardan sonra yeni yeni ihtiyaçlar gündeme
gelir. Daha iyiyi arama, daha iyiye ulaşma ve kalite dürtüsü peşinden devam
eder. Bu nedenle yaşamda kaliteyi yakalama çabası, insanın her zaman daha iyiyi
arama güdüsünü karşılama çabasıdır.
Geliştirdiği güdü kuramı
ve “kendini gerçekleştirme” kavramıyla tanınan Abraham Maslow tarafından
oluşturulan Kişilerin Gereksinimleri Kuramı, motivasyon kuramları içinde önemli
bir yere sahiptir. Maslow’un kuramına göre insanların ihtiyaçları sınırsızdır
ve bir ihtiyacını giderdikten sonra başka bir ihtiyacı ortaya çıkar. Bir
ihtiyacı giderme süreci içinde ise, beklentileri giderilinceye kadar tamamıyla
memnun ve hoşnut olma durumu mümkün değildir.
Gündemde olan ve giderilmemiş
ihtiyaçlar, kişi için büyük bir motivasyon kaynağıdır. Buradaki motivasyonun
yönü olumlu da olabilir, olumsuz da (fark etmez). İstek ve arzular, sürekli
olarak bireyi güdüler. Birey isteklerine ulaşamamışsa, elde etmek için daha büyük
bir arzu ve istek duyar. Özlem duyulan, arzulanan, mücadele edilen, hatta ömür
tüketilen beklentiler karşılanarak duyulan ihtiyaçlar giderildikten sonra eski
arzu kaybolur. Bir ihtiyaç giderildikten sonra başka ihtiyaçlar gündeme gelir
ve insan, farkında olmadan oluşan yeni ihtiyaçları gidermek, hedeflerine
ulaşmak için kendini yeni mücadelelerin içinde bulur.
İhtiyaçlar sınırsızdır da,
peki bu istek, arzu ve ihtiyaçların bir doyum ve tatmin noktası yok mudur?
Estetik karın doyurmaz (!) ama…
İnsanlar duygularını,
düşüncelerini, değerlerini, hayata bakış açılarını estetik, sanat, kültür ve benzeri
aktiviteler sayesinde geliştirir, anlamlandırır ve ifade ederler. “İhtiyaçlarında
tatmin sınırı yoktur” dense de, insanın tatmin ihtiyacını karşılayan en önemli
unsurlardan biri de estetiktir. İnsan ruhunda ve düşüncesinde olduğu gibi, sanatsal
çalışmaların da özünde estetik ihtiyaçlar vardır. Çoğu zaman fazla göz önünde
bulundurulmasa da estetik, her alanda üzerinde durulması gereken temel
ayrıntılardandır. Estetik, her düşünce ve yaşantıda vardır; soyut algıyla
zirveye ulaşır. İnsanın his, duygu ve duyu organları ile güzellikleri algılaması
ve kavramasıdır.
Ruhumuzun ihtiyacı olan en
temel gereksinimlerden biri de estetik olmasına rağmen, maalesef eğitimde ve
sosyal yaşantının içinde bu kavram çok fazla gündeme gelmez. Keyifli, mutlu bir
yaşam ve ruhsal tatmin için ihtiyacımız olmasına rağmen fark etmediğimiz ama
olmazsa olmazlarımızdandır.
Estetik; güzeli anlamak,
tanımlamak, bulmak ve yaşamak için duygulara yol gösterir. Bazı kişiler
tarafından “sanat eserlerindeki güzellik” olarak tanımlasa da estetik, insan
yaşamının her alanında ve ayrıntısında vardır. Bu yüzden çalışmalarda estetik
kaygıları asla göz ardı etmememiz gerekir. Yaptığımız çalışmaları sanat gibi
görerek, sanatçı ruhuyla, estetik kaygılarla yaparsak, yaptığımız iş veya
çalışmalardan zevk alırız, böylece ortaya çok da güzel sonuçlar çıkar.
Hayatı estetikle
güzelleştirmek
Her insanda estetik
duygusu ve altyapısı vardır. Fakat bu durum insandan insana farklılıklar gösterir.
Bir kişiye hitap eden bir fikir, düşünce veya durum, diğerine hitap
etmeyebilir. Birinin güzel ve özgün olarak değerlendirdiğini, diğeri
beğenmeyerek değersiz görebilir.
İnsan ruhu, yaratılışı
gereği güzel, hoş, estetik ve cezbedene meyil gösterir. İnsanın ruhuna, duygu
dünyasına yönelik söz sanatları, güzel sanatlar, şiirler, müzik türleri ve el
işi sanatları, estetik kaygıların ve güzele ulaşma düşüncesinin sonucu olarak
doğmuştur.
Güzel, hoş, naif, estetik
ve sanatsal duygular, bireyin iç dünyasında ahenk oluşturur. Bu duygular, kişinin
haz hissiyatını besler, neşe ve mutluluk verip yaşamını anlamlandırmasına ve
mutlu bir hayat sürmesine yardımcı olur.
Estetik ölçütler, bireyin
kişilik ve kimliğinin göstergesidir. Estetik anlayışını oluşturan, bilgi ve
bakış açısını zenginleştiren “eğitim, kültür, sanat, edebiyat, genel kültür” ve
benzeri altyapıları zenginleştirmek için donanmalıyız.
Estetiğin duygu ve ruha hitap
eden yanı çok daha önemliyken, genellikle göz ve kulağa hitap eden özellik ve
güzellikler kastedilmektedir. İnsanın soyut ve manevî yönüyle alâkalı
özelliklerinin başında güzel ve estetik olana yönelmesi vardır. Yaratan tarafından
mükemmel olarak yaratılan insana düşünme ve sorgulama yeteneği, doğruyu yanlışı,
güzeli çirkini ayırt edebilme özelliği verilmiştir.
Estetik ihtiyacı/düşüncesi/değerlendirme
kriterleri olmasaydı, yapıların sadece duvarlarına, elbiselerin sadece sağlamlığına,
doğa şartlarına karşı direncine, soğuk ve sıcağa karşı koruma özelliklerine bakılırdı.
Hâlbuki estetik kaygılar, yaşamımıza özgün güzellikler katmaktadır.
Yaşamı güzelleştiren ve anlamlandıran estetik, sanatsal yönlerin ve zihinsel yaratıcılığın geliştirilmesine yönelik yapılacak çalışma ve eserler bırakmak, bizlerin ve bizden sonraki nesillerin mutlu olmalarına katkı sunacaktır.