Estetiğin rûhu çiçekler

Her canlının yaratılış gâyesi ile dünyaya geldiği bu âlemde küçük çiçeğin dahi görevi var. Onlar görevlerini büyük bir titizlikle yerine getirmekteler. Zarâfetin sembolü, güzelliğin tarifi, baharın zikri çiçeklerin her biri, tohumun içine gizlenen âlemden insanoğluna âdeta mektup getirirler. Her biri bir renk, bir sayfadır okunup anlaşılmak üzere yazılmış. Bu muazzam sistemde mektubu okudukça, gördükçe, farkına vardıkça Yaratan’a şükretmemek mümkün mü?

BİR gelincik tarlasının tam ortasındayım. Tıpkı uçsuz bucaksız, maddeye hayat veren mânâda hayatın anlamını aramaya koyulmuş gibi… İçinde koşmaya başladığımda, kırmızı gelinciklerin aralarına serpiştirilmiş papatyalara rastlıyorum, hemen taç yapmaya koyuluyorum…

“Acaba bu papatyalardan yapılmış tacı, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir devre adını veren lâlenin saçlarına mı taksam?” diye düşünürken, elimde beliren rengârenk güllerin dikenleri hiç acıtmıyor elimi. “Gülü seven, dikenine katlanır” edâsıyla sevgi dolu bir kalp arıyorum elimdeki gülleri bırakmak için. Bir de bakıyorum ki o kalp, sevginin yanında hüznün ifadesi ters lâle ile kendine başköşede yer bulmuş. “Çık, git!” diyesim var ama bu güzelliğe kıyamıyorum. Sonra bir yerlerden karanfillerin kokusu yayılıyor havaya, aramak için yola koyuluyorum. Kokuyu takip ettiğimde, vardığım yer bir ebru sanatçısının tablosu…

Sonra yüksek dağların tepelerine doğru ilerliyorum, karların arasından uzanıveren mağrur bakışlı bembeyaz çiçekleriyle kardelenleri görüyorum. Karın yağmasını sabırla bekler, karın kokusunu aldığı vakit toprağın altından çıkarmış. Bu yüzdendir denir ki o, sabrın ve fedakârlığın sembolü… Güneşin kendini yakacağı düşüncesiyle boynunu hep bükük tutarmış.

Kardelen çiçeği, hiç görmediği güneşe âşık olmuş. Biliyormuş ki, güneşi gördüğü an canından olacak. Lâkin güneşi görebilme aşkı içinde öyle büyümüş ki, Allah’a, “Bana bir defacık olsun güneşi görmeyi nasip et” diye duâ etmiş. Güneşi görmeye can atan kardelen, karın üstüne çıkmaya karar verip güneşe doğru uzandığında, güneşi görmüş ve canından olmuş. Derler ki, “Eğer günün birinde birini çok seversen, kardelen gibi cesaretli ol”.

Biz de görmeden sevmedik mi Nebîler Nebîsi Peygamberimiz Efendimizi (sav)? Bir güneş misâli İslâm âlemini aydınlatan Efendimizin sevgisiyle pervâne olmadık mı? Belki de bu yüzdendir kardelen çiçeğini çok sevme nedenim…

Kardelen hakkında bir rivâyet daha var…

Birbirini çok seven iki çiçek varmış. Bunlardan erkek olan, baharda açtıkları vakit diğer çiçeklerden sevdiğini kıskanırmış. Bu nedenle baharda binlerce çiçeğin içinde açıp kalabalıkta kaybolmak yerine, kışın dondurucu soğuğunda açmayı yeğlemiş. Niyeti, canından çok sevdiği sevgilisini daha fazla görmekmiş. Hayâlini sevgilisine anlatmış ve bir dahaki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği karların içinde açmak üzere sözleşmişler. Nihâyet kış gelmiş ve karların toprağı örttüğü vakit sevgiliye kavuşma hayâli ile erkek çiçek karı delerek gün yüzüne çıkmış. Karların içinde renkleriyle göz kamaştıran sevgiliyi aramış ama bulamamış. Ümidini yitirmiş, bir süre sonra üzüntüsünden boynunu eğmiş, soğuğa dayanamayıp ölmüş.

İşte aşkı için kışın dondurucu soğuğuna aldırmadan açma cesareti gösteren kardelene sâdık kalmayarak kendisini göstermeyen sevgilisine “Hercai” adı verilmiş. Siz, siz olun, verdiğiniz söze sâdık kalın!

Bembeyaz kar tanesine benzeyen kardelen ve daha pek çok çiçek, hikâyeleriyle geçmiş zamanlardan samîmiyet yüklü, nasihat dolu sözler gönderirler bugünlerin çocuklarına, torunlarına. İnsanlığın insanlığa vereceği en güzel değerlerin ifadesidir kardelen çiçeğinin hikâyesi de.

Doğanın nâdide evlâtları olan çiçekler kimi zaman ahenkli şekilleriyle kınalı ellerde göz nuru olup nakışlara desendir. Kanaviçedir, iğne oyasıdır, Türk işidir, ilmek ilmek örülen danteldir…

Kanaviçe yatak örtüsü için desen ortanca mı olsun, menekşe mi, yoksa yabangülü mü? Yazmanızın ucunda mor sümbül mü, yoksa nergis mi istersiniz? Şöyle “ıtır yaprak” desenli dantel bir perde ne de güzel durur pencerede!..

(Bu el işleri, her biri kendi içinde bir dünyayı ve nesli barındırır. Geniş çerçevede bahsetmek isterim, lâkin yazının uzun olup sizi sıkmasından korkarım. Sonraki sayılardan biri için şimdiden söz vermiş olayım -inşallah-.)

Kimi zaman da ozanların dilinde türkü olur ya da bir şairin dizelerinde hayat bulur. Tıpkı Bahaeddin Karakoç’un dizelerindeki gibi: “Birden bezeklenir sevdâ haritam/ Ihlamurlar çiçek açtığı zaman/ Lâleler toplarım ben tutam tutam/ Bizim için çalar kıvrak bir keman/ Gök papatya, yer ise lâle bahçesi/ Aşka ışık dokur kuşların sesi/ Seninle hep aynı yerde oluruz/ Ihlamurlar çiçek açtığı zaman...”

Çiçekteki sanat ve his

Tarifin yetersiz kaldığı eşsiz kokularıyla ruhlara şifa olur çiçekler. Temizliği, “misk gibi çiçek kokulu” ifadesiyle tarif ederiz. Çiçek kokulu parfümler alırız. Yapılan araştırmalarda kokuların rüyalar, duygular, ağrı, stres, konsantrasyon gibi nerdeyse hemen hemen her şeyi etkilediği anlaşılmış. Örneğin, lavanta kokusunun insana kendini iyi hissettiren hormonların salgılanmasını olumlu yönde etkilediği belirtilmiş. Gül kokusunun kan basıncını düşürerek rahatlattığı bilinmekte. Nane koklayan sporcuların ise daha hızlı koştuğu ve konsantrasyonlarının diğer sporculara oranla daha iyi olduğu gözlemlenmiştir.*

Çiçeklerin duygu, hikâyelerle nasihat, nakışlarda desen, kokularıyla ruhlara şifa, sanat eserlerine ilham olduklarını söyledik ama en önemlisini henüz söylemedik: Tüm bu hislere tercüman çiçeklerle birlikte bütün bu âlemi yoktan var eden, yarattığını da en güzel şekliyle, en estetik hâliyle yaratan Allah’a şükürler olsun!

Her canlının yaratılış gâyesi ile dünyaya geldiği bu âlemde küçük çiçeğin dahi görevi var. Onlar görevlerini büyük bir titizlikle yerine getirmekteler. Zarâfetin sembolü, güzelliğin tarifi, baharın zikri çiçeklerin her biri, tohumun içine gizlenen âlemden insanoğluna âdeta mektup getirirler. Her biri bir renk, bir sayfadır okunup anlaşılmak üzere yazılmış. Bu muazzam sistemde mektubu okudukça, gördükçe, farkına vardıkça Yaratan’a şükretmemek mümkün mü?

Çiçekleri, doğayı kim sevmez ki? Hele onların estetik dillerine uygun kelimelerle konuşup hemhâl olmak ve bu güzellik karşısında tefekkür etmemek ne mümkün?

Bu yazının dileği, çiçeklere dair zerre-i miskal kadar da olsa duygularda bir esinti bırakabilmektir.

 

*https://www.tzv.org.tr/#/haber/879