Eski köyler kaldı mı?

Kimimiz köyde, kimimiz kentte, kimimiz gurbette olsak da kurban ve yaz aylarında buluşma yerleri köylerdir. Sanki şehirler ıssızken köyler neşeyle dolar. Eski günler yâd edilir, hatıralar canlı tutulur. İnternetin gelişinden itibaren köyler de değişti; tavuklar yumurtlamaz oldu, oyunların isimleri unutuldu. Sahi, eski köyler ve köy hayatı kaldı mı? Ne etti bu internet ve televizyon bu köylere?

HOROZ sesiyle ezan sesinin insicamı huzura, yeni gün daveti ise köylerde farklı bir açık hava ortamına çıkarır insanı. Kapı önleri temiz havanın alındığı yerler olup her sabah güneşin üzerine düşürüldüğü köşeler, sabahın ilk ısınılan yerleridir.

Erken kalkışlar bir yerlere koşuşturmanın, bir çabanın ve davete icabetin gerekleridir. Sıcak sobanın yanında yapılan her kahvaltı bir âlem içerir. Her sabah yeniden uyanışlar yuvanın sıcaklığını, anne-baba ve kardeşlerin güvenini açık eder.

Ara ara ahırdan gelen tavuk, eşek ve inek sesleri sabah yemlerini isterler. Yazın sıcaklığında kümeste kendi başlarına kalan tavuklar, soğuk havalarda kışın ahırdaki büyükbaş hayvanlara misafir olurlar.

Avluda donan musluk suları sobanın üzerinde kaynayan su ile binbir zahmetle açılır. Hem insanlar, hem de hayvanlar sularına kavuşurlar. Ne de olsa her akşam sobanın üzerinde hazır bir ibrik su imdada yetişir; hem çay olur, hem de canlara dem.

Sobaların üzerleri hiç boş kalmaz; patates cipsle tanışmadan midede yerini alır. Hele bir de kar yağmışsa, damlarda komşuların canhıraş bir şekilde karları kürümeleri, kimi zaman yarışlara dönüşür. Kimin daha önce kar temizleyeceği yarış vesilesidir. Erken kürüyen, erkenden çarşı ve kahveye revan olur.

Kuzuların meleşme sesleri gelmişse bütün topraklar köylünündür artık. Günler uzun ve yapılacak iş çoktur. Ahırdan dağlara çıkarılan koyun ve kuzular doğanın en iyi misafirleridir. Hele bir de otlaklar köyden uzakta ise sabah haşlanan yumurtalar azıklardan buram buram kokarak etrafı yemeye davet eder.

Yaylalarda kuzuların koyunlar ile buluşması vuslatın en saf timsalidir. Her koyun kendi kuzusuna kokusunu iletir. Hiç karışıklık olmaz. Kuzulardan artan sütler insanlara da yeter. Kuzusunu emziren hiçbir koyun sütünü insanlara vermekten imtina etmez; ne de olsa yavrusunun karnı doymuştur.

Çerçici de varsa bir başla âleme, asırlar öncesine yolculuk eder insan. Öyle ya, Peygamberlerin birçoğu çobanlık yapmıştır.

Her sınıfta aynıdır öğrenciler. Köyün okulu bütün köy çocuklarını kardeş eyler. Öğretmenler ile imamın kardeşliği köylerde güveni tesis eder. İnsan şehirden çekinir, gitmek istemez. Okuldan kaçan her öğrenci mahalle bakkalları tarafından öğretmene bildirilir; ne de olsa öğretmen ve imam aynı bakkaldan alışveriş yapar. Kışın okul zamanı öğretmenler, yazın imamın Kur’ân kursu çocuklara direk olur. Güvenle yaslanılan çınar gibi…

Aslında okul, cami ve Kur’ân kursu, arkadaşların buluşma yeridir. Kıraathaneler büyüklerin haber alma yeridir ki bunun alternatifi olarak okul ve Kur’ân kursları da çocukların haber merkezleridir.

Ah mahalle! Çocukluğun en güzel oyunlarının oynandığı yerler… Dünyada böyle başka yerler yoktur. Bilye, çelik-çomak, saklambaç, körebe, mendil kapmaca, yakan top, birdirbir, istop, ip atlama ve taş kule, çocukluğun doyumsuz oyunlarıdır. Oyna oyna bitmez. Pestilin çıkana kadar oynarsın, terlersin, yorgunluktan bitap düşersin ama yine de oynamaya devam etmek istersin. Alınan mutluluk ve neşenin yanında oyun arkadaşlarını yalnız bırakmak istemezsin.

Mahallenin futbol takımı diğer mahallenin futbol takımının hem rakibi, hem de arkadaşıdır. Maçlar zevk vermez olunca yakın köylere gidilir, oranın takımlarıyla maçlar düzenlenir. Maçlara gitmek öyle kolay değildir; muhtardan minibüs ayarlanması için aylar öncesinden hazırlık yapılır ve takımın derdi teker teker muhtarın kulağına damlatılır. Muhtar çaresiz kalıp sorumluluğu birine yıktığında ise yolculuk başlar. Böylece köy maçları ilçeye kadar uzanır. Kupayı kaymakam verir.

Kimimiz köyde, kimimiz kentte, kimimiz gurbette olsak da kurban ve yaz aylarında buluşma yerleri köylerdir. Sanki şehirler ıssızken köyler neşeyle dolar. Eski günler yâd edilir, hatıralar canlı tutulur.

İnternetin gelişinden itibaren köyler de değişti; tavuklar yumurtlamaz oldu, oyunların isimleri unutuldu. Sahi, eski köyler ve köy hayatı kaldı mı? Ne etti bu internet ve televizyon bu köylere?