HOROZ sesiyle ezan
sesinin insicamı huzura, yeni gün daveti ise köylerde farklı bir açık hava
ortamına çıkarır insanı. Kapı önleri temiz havanın alındığı yerler olup her
sabah güneşin üzerine düşürüldüğü köşeler, sabahın ilk ısınılan yerleridir.
Erken
kalkışlar bir yerlere koşuşturmanın, bir çabanın ve davete icabetin
gerekleridir. Sıcak sobanın yanında yapılan her kahvaltı bir âlem içerir. Her
sabah yeniden uyanışlar yuvanın sıcaklığını, anne-baba ve kardeşlerin güvenini
açık eder.
Ara
ara ahırdan gelen tavuk, eşek ve inek sesleri sabah yemlerini isterler. Yazın
sıcaklığında kümeste kendi başlarına kalan tavuklar, soğuk havalarda kışın
ahırdaki büyükbaş hayvanlara misafir olurlar.
Avluda
donan musluk suları sobanın üzerinde kaynayan su ile binbir zahmetle açılır.
Hem insanlar, hem de hayvanlar sularına kavuşurlar. Ne de olsa her akşam
sobanın üzerinde hazır bir ibrik su imdada yetişir; hem çay olur, hem de
canlara dem.
Sobaların
üzerleri hiç boş kalmaz; patates cipsle tanışmadan midede yerini alır. Hele bir
de kar yağmışsa, damlarda komşuların canhıraş bir şekilde karları kürümeleri,
kimi zaman yarışlara dönüşür. Kimin daha önce kar temizleyeceği yarış
vesilesidir. Erken kürüyen, erkenden çarşı ve kahveye revan olur.
Kuzuların
meleşme sesleri gelmişse bütün topraklar köylünündür artık. Günler uzun ve
yapılacak iş çoktur. Ahırdan dağlara çıkarılan koyun ve kuzular doğanın en iyi
misafirleridir. Hele bir de otlaklar köyden uzakta ise sabah haşlanan
yumurtalar azıklardan buram buram kokarak etrafı yemeye davet eder.
Yaylalarda
kuzuların koyunlar ile buluşması vuslatın en saf timsalidir. Her koyun kendi
kuzusuna kokusunu iletir. Hiç karışıklık olmaz. Kuzulardan artan sütler
insanlara da yeter. Kuzusunu emziren hiçbir koyun sütünü insanlara vermekten
imtina etmez; ne de olsa yavrusunun karnı doymuştur.
Çerçici
de varsa bir başla âleme, asırlar öncesine yolculuk eder insan. Öyle ya, Peygamberlerin
birçoğu çobanlık yapmıştır.
Her
sınıfta aynıdır öğrenciler. Köyün okulu bütün köy çocuklarını kardeş eyler.
Öğretmenler ile imamın kardeşliği köylerde güveni tesis eder. İnsan şehirden
çekinir, gitmek istemez. Okuldan kaçan her öğrenci mahalle bakkalları tarafından
öğretmene bildirilir; ne de olsa öğretmen ve imam aynı bakkaldan alışveriş
yapar. Kışın okul zamanı öğretmenler, yazın imamın Kur’ân kursu çocuklara direk
olur. Güvenle yaslanılan çınar gibi…
Aslında
okul, cami ve Kur’ân kursu, arkadaşların buluşma yeridir. Kıraathaneler büyüklerin
haber alma yeridir ki bunun alternatifi olarak okul ve Kur’ân kursları da
çocukların haber merkezleridir.
Ah
mahalle! Çocukluğun en güzel oyunlarının oynandığı yerler… Dünyada böyle başka yerler
yoktur. Bilye, çelik-çomak, saklambaç, körebe, mendil kapmaca, yakan top, birdirbir,
istop, ip atlama ve taş kule, çocukluğun doyumsuz oyunlarıdır. Oyna oyna
bitmez. Pestilin çıkana kadar oynarsın, terlersin, yorgunluktan bitap düşersin
ama yine de oynamaya devam etmek istersin. Alınan mutluluk ve neşenin yanında
oyun arkadaşlarını yalnız bırakmak istemezsin.
Mahallenin
futbol takımı diğer mahallenin futbol takımının hem rakibi, hem de arkadaşıdır.
Maçlar zevk vermez olunca yakın köylere gidilir, oranın takımlarıyla maçlar
düzenlenir. Maçlara gitmek öyle kolay değildir; muhtardan minibüs ayarlanması
için aylar öncesinden hazırlık yapılır ve takımın derdi teker teker muhtarın
kulağına damlatılır. Muhtar çaresiz kalıp sorumluluğu birine yıktığında ise
yolculuk başlar. Böylece köy maçları ilçeye kadar uzanır. Kupayı kaymakam
verir.
Kimimiz
köyde, kimimiz kentte, kimimiz gurbette olsak da kurban ve yaz aylarında
buluşma yerleri köylerdir. Sanki şehirler ıssızken köyler neşeyle dolar. Eski
günler yâd edilir, hatıralar canlı tutulur.
İnternetin
gelişinden itibaren köyler de değişti; tavuklar yumurtlamaz oldu, oyunların
isimleri unutuldu. Sahi, eski köyler ve köy hayatı kaldı mı? Ne etti bu
internet ve televizyon bu köylere?