Esed’in kaybedecek neyi var?

Hâlâ yoğun şekilde, hem de bütün taraflarla görüşmelerini kesintisiz sürdüren bir Türkiye olmasaydı, bugün ateşkes olmazdı! Bu Türkiye olmasaydı, dünyanın hiçbir ülkesi yaşadığı konforu son yıllarda koruyor da olamazdı! Putin’in siyâsî bir manevra olarak sunduğu ve Türk heyetinin bekletildiğine dair iddialar velev ki doğru, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir vatansever, bu görüntüleri böyle kritik bir eşikte, böyle alkışlayarak ve sevinerek karşılamaz!

SON yapılan ateşkesin sürdürülebilmesini umuyor ama mevcût durum ve Esed’in karnesi göz önüne alındığında her an yeni bir krizin eşiğine gelinebileceğini biliyoruz.

Dünyanın çok gelişmiş ve medenî ülkelerinin son durumunu özetleyen birkaç durumu ve tepkiyi hatırlatmak isterim.

Biri Avrupa Komisyonu’ndan…

Konsey Başkanı, Yunanistan sınırının açılması sonrasında yaşanan gelişmeler üzerine sınır güvenliği için Yunanistan’a dev bir bütçe ile daha fazla polis ve daha fazla silah sözü veriyor.

Savaşın başından bu yana, Türkiye yaşanan insanlık dramını çözmeye çalışan, yükünü çeken tek ülke olduğu hâlde, Türkiye’ye karşı üç maymunu oynayan ve mecbur kaldıklarında sadece lâfta kalan sözleri ile oyalayan Avrupa, şimdi oldukça refleksif davranıyor ve acil eylem plânını uygulamaya başlıyor. Çözümleri çözüm değil, o ayrı; ama hızları göz yaşartıcı!

Aynı Başkan diyor ki, “Sınırlarımızı ne pahasına olursa olsun korumak zorundayız”. Yani savunulan onca fikrin bir kıymeti yok!

Her fırsatta “sözde demokrasi” deyişimiz boşuna değil!

Hak ettikleri de bu kadar değil… Bizimki gayet nezih bir ifade kalıyor çok yüzlü siyasetleri ve kişiliksiz duruşları için.

Zira gördük “ne pahasına” ifadesinin ne anlama geldiğini.

Saldırgan köpekler, gaz bombaları, batırılan botlar, tazyikli su, çoluk çocuk demeden sıkılan gerçek mermiler, çivili teller ve kazılan siperler…

Bakın, ne büyük (!) bir çözüm bulmuşlar ayrıca: Sahipsiz çocukları kabul edeceklermiş.

Aman ne hoş!

Sadece birkaç yüz mülteciyi almışken bile annelerinden ayrı tutulan, kaybolan onlarca çocuk varken organ yahut fuhuş mafyası işin neresinde belli değilken ve utanmadan mültecilerin alyanslarına dahi el koymuşken savaşın durmasına yönelik en ufak bir adım atmamış Avrupa’dan bu ne yüce gönüllülük!

***

Son birkaç gündür çözüme kavuşmuş gibi görünen manzaranın başaktörü Erdoğan’ı karalama kampanyası ise tam gaz devam!

Rusya televizyonlarında yayınlanma gerekçesini anlarım; adamlar kendi halkının üzerinde bir algı oluşturmak ve moral sağlamak gibi amaçlarla bunu yaparlar (yaptılar). Peki, bizde kendi ülkelerinin çıkarını hiçe sayıp bu manzaradan medet umanları nasıl anlamalı?

Çok hızlı şekilde değişen dengelerin ve her geçen gün yeni sürprizlere gebe bir dünyanın ortasında diplomasinin ve uluslararası ilişkilerin bütün ülkeler için en zorlu döneminde olduğunu söylemek mümkün. Hâl böyleyken, hâlâ yoğun şekilde, hem de bütün taraflarla görüşmelerini kesintisiz sürdüren bir Türkiye olmasaydı, bugün ateşkes olmazdı!

Bu Türkiye olmasaydı, dünyanın hiçbir ülkesi yaşadığı konforu son yıllarda koruyor da olamazdı!

Putin’in siyâsî bir manevra olarak sunduğu ve Türk heyetinin bekletildiğine dair iddialar velev ki doğru, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir vatansever, bu görüntüleri böyle kritik bir eşikte, böyle alkışlayarak ve sevinerek karşılamaz!

İçimizdeki bu eziklerin durumunu sadece “muhalefet” kelimesi ile açıklamak mümkün müdür?

Asıl soru şu: Böyle bir dünyada, kendi küçük dünyasında kocaman konforundan taviz vermek gerektiğinde yahut olası bir taviz ihtimâlinde dahi her türlü insanî değeri bir kenara koyan küçücük insancıklara kalmışken dünya, Esed’in kaybedecek neyi var? Birkaç varil daha kimyasal silah kullanmasına yahut yeni bir ölümcül dalga başlatmasına engel ne?