İLETİŞİM, insanın hem
kendini, hem de toplumsal varlığını sürdürebilmesini sağlayan en önemli
olgudur. İletişim olgusu olmadan insan ne üretim yapabilir, ne de sürekliliğini
sağlayabilir. Çünkü insan, kendisiyle ve dış dünyayla etkileşime girmek
zorundadır.
İnsanlar
ilk günden itibaren iletişim kurabilmek için çeşitli araçlar geliştirmişlerdir.
İlkel dönemlerde doğal araçlarla sağlanan iletişim teknolojisinin gelişmesiyle
birlikte daha karmaşık yapıda araçlar kullanmaya başlamışlardır.
Bu
araçlar karmaşık olsalar da olabildiğince işlevseldirler. Özellikle telefon,
gazete, televizyon ve radyonun ortaya çıkmasıyla birlikte “kitle iletişim”
kavramı hayatımıza girdi.
Medyanın
ortaya çıkmasıyla ilk önce gazete ve dergi gibi basıl medya araçları hayata
etki etmeye başladı. Daha sonra radyo ve televizyonun ortaya çıkmasıyla kitle
iletişimi derinlik kazandı. Görsel ve işitsel içeriklerle hayata etki eden
medya, internetin ortaya çıkışıyla birlikte artık daha da bütünleşik bir
karaktere büründü.
Klâsik
anlamda medya; başta bilgilendirme, eğitme ve eğlendirme olmak üzere bu üç
temel görevi yerine getirirken, sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte
işlev anlamında yeni boyutlar kazandı.
Şiddet
ve cinselliğin çekiciliğini kullanan medya, müzikal etkileri cinsellik ve
şiddete entegre ederek kışkırtıcı kesitleri toplumun tüketimine sundu. Bu
şekilde kışkırtıcılığı yücelten medya, görsellik ve estetik üzerinden
kurguladığı yeni yaşam biçimleriyle toplumu yaşamı daha derinlikli
yorumlamaktan alıkoydu. Yani âdeta kitleler görsellik ve imaj üzerinden
hipnotize edildiler.
Bu
sayede toplum ve bireylerin otokontrol mekanizmaları zayıfladı. Hattâ çok
sayıda otokontrol mekanizması işlevini yitirdi. Bu sayede toplumun ve bireylerin
bu çarkın birer parçası olması sağlandı.
Medyanın
görsellik, estetik ve imaj üzerinden kurguladığı kışkırtıcı sunum biçimi,
kitlelerin hayatı ve toplumu algılama ve kavrama düzeylerini rasyonel bir
biçimde değerlendirmesinin de önüne geçti. Ayrıca medya ortaya koyduğu
idollerin kışkırtıcı yaşamlarından kesitler sunarak kitlelere ideal yaşam
biçimleri sundu.
Yani
medya, kitle iletişimi ile insanı ve toplumu yeniden üretirken bireye
seçenekler ve alternatiflerle dolu bir yaşam formları paketi sunmak yerine
insanı ve kitleleri yönetebilecek, yönlendirebilecek bir üretim tarzını ve
yaşam biçimlerini kitlelere benimsetti.
İnternet
teknolojilerinin hayatımıza girmesiyle birlikte sanal iletişim olgusu da hayata
yavaş yavaş hâkim olmaya başladı. Çok geçmeden sosyal ağların ortaya çıkmasıyla
artık medya içerikleri, profesyonellerin yanı sıra sıradan insanlar tarafından da
üretilmeye başlandı.
Sosyal
medyanın ortaya çıkması ile sıradan insanlar, hayâlini kurdukları kışkırtıcı
yaşam formlarını sanal olarak da olsa dış dünyaya yansıtabilme imkânına kavuştular.
Şöhret tutkusu ve bu tutkunun ortaya çıkardığı izlenme ya da dikizlenme
arzusunun ortaya çıkardığı kışkırtıcılık, bireylerin yaşamlarını (en azından
sosyal medyaya yansıyan yaşam kesitlerini) medya ikonları gibi kurgulamaları
fırsatını verdi. Hattâ sosyal medya, sıradan insanlar içerisinden kendi
ikonlarını ortaya çıkardı.
İkonlaştırılmış
yaşam formları, insanın gerçeklik algısını sanal gerçekliğe kaydırdı. Şöhret
tutkusu ve görünür/bilinir olmanın kışkırtıcılığı, farkında olmadan insanları
esir aldı. İnsanların esâretinin bedelini ise insanlık ödüyor!
Sosyal
ağlara olan ilgi ve bunun hayata olan yansımaları gösteriyor ki, insanların
çoğu, bu esâretin ya farkında değiller ya da bu durumu kanıksamış görünüyorlar.