Ertelersek erteleniriz

Ertelemek biraz da başarıdan kaçıştır. Başka bir ifadeyle, başarılı olmaktan korkmaktır. Bir iş veya sonuç için donanımlı ve hazırızdır ama bir mazeret üretip yine de erteleriz: “Ya bir şeyler başarırsak geldiğimiz noktada üstümüze kalacak sorumlulukları, ilgiyi kaldırabilecek miyiz?”

MUTLU olmak, farklı bir şeyler yapmak, hayatımızda değişimler oluşturmak ister ve bunun için çalışır, plân yaparız. Kendimize veya birilerine sözler vererek uygulayacağımıza inandığımız, “Kesinlikle yapacağım” dediğimiz hususlarda anî kararlar alır, hızlı adımlar atarız.

Aldığımız kararları uygulayacağımıza o kadar emin oluruz ki… Hatta harekete geçmeden bile, sonuçların vereceği hazzı ve kazançların mutluluğunu dahi zihinsel olarak yaşamaya başlarız.

Çoğu insan, içinde bulunduğu durumu, geçmiş yaşam deneyimlerini sorgulamadan adımlar atar. Geçmiş sorguladığında, alınan kararların, atılan adımların ve başlanan işlerin çok azına başlandığı, başlananların da çok azının sonlandırabildiği görülür. Başlanamayan, başlansa da uygulanamayan veya sonlandırılamayan işler için suçluluk duygusu, kızgınlık, bazen de suçlama veya vurdumduymazlık ile üstünü örtme yoluna gidilir.

İlerlemek, değer oluşturmak, başarmak, kazanmaksa değişim ve gelişimle mümkündür. Peki, bu değişim ve gelişim için hazır mıyız, neler yapmalıyız?

“Hemen yapacağım” demek

Herkes değişim ve gelişim için mutlaka sayısız karar almış, plânlama yapmış, kendince radikal adımlar atmıştır. Her Pazartesi, her aybaşı, her mevsim, her okul açılışı, her yıldönümü ve daha nice eşikte alınan kararlar vardır: “Spor yapacağım”, “Diyete başlayacağım”, “Hobilerimi gerçekleştireceğim”, “Her gün düzenli kitap okuyacağım”, “Namazımı aksatmayacağım”, “Ticaret yapacağım”, “Hacca veya umreye gideceğim”, “Tövbe edeceğim”, “Her sabah güneşin doğuşu ile güne başlayacağım”, “Sigarayı bırakacağım”, “Her hafta sadaka vereceğim”, “Sosyal medyadan uzak duracağım”, “Doğa yürüyüşleri yapacağım”…

“Yapacağım”, “Bakacağım”, “Çalışacağım”, “Başaracağım”, “Adım atacağım”… Ve “-dan sonra”, “daha sonra”, “yarın”, “haftaya”... Bu türden mazeretleri, kaçışları ve vazgeçişleri her yerde, her yaşta, herkeste görürüz. Yapılan işleri en iyi, en güzel şekilde yapmak, kişiye coşkun bir mutluluk verir. Mutluluğu yakalamak ve yapılan işi kusursuz şekilde tamamlama mücadelesi biraz da olsa abartılmaya başlandıysa, sonuç sıkıntılı bir süreçte ilerliyor demektir. Bu ilerleme rutinin dışına çıkarak mükemmelleştirme çabasına dönerse, buna kısaca “mükemmeliyetçilik” deriz.

Bu kaçışlar nereye kadar?

Yapacaksın, başaracaksın, yeni ufuklara yelken açacaksın da seni bu düşüncelerinden vazgeçiren durumların, kaçışların sebebi nedir? Harekete geçilmesini engelleyen, enerjiyi emen, eylemleri kesintiye uğratan durumlar nedir?

Pozitif duyguları negatife çeviren, eylemlerin önünde set oluşturan, ruhuna atalet/durgunluk veren, düşünceyi bloke eden güç nedir? Yetişme ortamımızdan kaynaklanan kararsızlıklar mı, geçmişte yaşanan olumsuz yaşam deneyimlerinin bıraktığı etkiler mi? Verdiğimiz kararlar ve idealimizdeki hedefler için olması gereken fizyolojik ve zihinsel yetersizliklerimiz mi? Zihinsel olarak yeterli donanıma sahip olamamaktan kaynaklanan durumlar mı? Yetersiz eğitim ve kültür altyapısı mı? Düşünülenin üzerinde ağır durumlarla karşılaşmaktan kaynaklanan durumlar mı?

Düşüncelerimizi, isteklerimizi, plânlarımızı gerçekleştirmek yerine neden kaçıyoruz? Aldığımız kararları gerçekleştirmek için neden irademize hâkim olamıyoruz?

Hiç beklemediğimiz anlarda, hayâl bile etmediğimiz an ve ortamlarda bulabiliyoruz kendimizi. Durumumuzun kritiğini yapmak yerine, başlarız dert yanmalara; bir şeyleri, bir yerleri suçlamaya, yerli yersiz yakınmalara: “Olmadı”, “İstedim, ama…”, “Olmuyor”, “Yapamıyorum”, “Nefsime hâkim olamadım”, “Şeytana uydum”, “Aslında çok istemiştim, ama...”, “Nasip değilmiş demek”… Dövünmeler, birilerini suçlamalar ve en kolay yol olarak mazeret üstüne mazeret üretmeler… Hep bir şeyler yapmak için kararlar alıyor, sorguluyoruz da bir hareket, eylem var mı? Tamam, durum bu da, bizi engelleyen, durduran, enerjimizi emen, üzerimize ölü toprağı serpen durumlar nelerdir?

Bu gücü engelleyen duruma biraz da “kendinden kaçış” veya “irade gösterememe” diyebiliriz. Her sakınma ve her kaçış, ertelemeyi ve duyarsızlaşmayı getirir. Sonuç olarak hiç de beklenmeyen veya istenmeyen olumsuzluklarla karşı karşıya kalırız. İşte bunun tam da adına “irade” diyebiliriz.

Üşenme-erteleme

Bizi engelleyen nedir? Adına “üşengeçlik, atalet, hareketsizlik, rahatını bozmama ve üretime karşı motivasyonsuzluk” veya “faaliyet yeteneğine sahip olunmasına rağmen enerji sarf etmeme/edememe” ve “isteksizlik” de dediğimiz tembelliğin etkisinde kalabiliriz.

Yapacağımız işleri bazen de kaçınma psikolojisi ile ileri bir zaman dilimine erteleriz. Ertelemek bazen sorun gibi görülse de her zaman sorun değildir. Kritik kararlarda ve zamanla olgunlaşması gereken durumlarda tam tersi ertelemek, bazen faydalı olabilir. Bu durumun ayrımını yapmak çok zordur.

Erteleme ne zaman sorun yaratır? Öncelikle işimiz gereği var olan sorumluluklarımızdan kaçınca... Sonra kendi adımıza, çevremiz adına yapmakla mükellef olduğumuz sorumluluk ve işlerin ertelenmesi durumlarında telâfisi mümkün olmayan olumsuz sonuçlar doğabilir. Kişi, erteleme alışkanlığının etkisinde kalabilir. Yaptığı işlerde sürekli erteleme eğilimi gösterebilir, öteleyebilir, baskılama yapabilir, duyarsız olabilir, mesaisine geç gidebilir, izin almadan veya rahatsızlık sebebiyle işe gitmeyebilir, işinden ayrılabilir, ilişkilerinde sıkıntı yaşayabilir, insanların arasına karışmayı bırakabilir.

Erteleme alışkanlığı ve duygusunun bilinçaltında yatan ana nedeni, istek, arzu gibi alanlardaki beklentileri karşılamayan olumsuz sonuçlar ve bu sonuçlarla karşılaşıldığında istenmeyen duygu durumları ile yüzleşmekten kaçınmaktır. Erteleme, zamanla kaygıyı da tetikleyebilmektedir. Zira bugün yapmaktan kaçtığımız görevi/sorumluluğu ilerleyen bir tarihe atmak, bir nevi elimizdeki yükü bırakma imkânı varken o yükü yolumuzun çok ötesine erteleyip yükle yola devam etmek gibidir. Yük bugün 1 kilo iken bırakmayı erteledikçe yük anlamında daha fazla gelecektir. Bu hem bedensel, hem de psikolojik zorlanmaya ve yorulmaya zemin oluşturur. Ancak zamanında görevi yerine getirmek bizi yükümüzden kurtaracaktır.

Her şeye hâkim olmak, kontrolü elde tutmak, kaybetmemek veya kontrolü ele alma ihtiyacı, keyif alma isteği, başarısız veya silik kişilik olarak değerlendirilme ve onaylanmama korkusu, belirsizlikler, düşük özgüven, kaçınma, saklanma, bazen bencillik, narsizm gibi hislerinden de kaynaklanabilir.

Ertelemek biraz da başarıdan kaçıştır. Başka bir ifadeyle, başarılı olmaktan korkmaktır. Bir iş veya sonuç için donanımlı ve hazırızdır ama bir mazeret üretip yine de erteleriz: “Ya bir şeyler başarırsak geldiğimiz noktada üstümüze kalacak sorumlulukları, ilgiyi kaldırabilecek miyiz?” Aslında bu durum, biraz da sonuçlarla yüzleşmekten kaçıştır.