12 Temmuz 2020 günü
öğle saatlerinde, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına Tovuz sınırında ânî ve
sinsi bir saldırı düzenlemesi, üzerinde oldukça fazla soru işareti taşıyan bir
durumdur!
Ermenistan’ın
an itibarıyla içinde bulunduğu ekonomik ve askerî vaziyet, böyle bir saldırıya
geçmek için kumar oynamaktan farksızdır. Hele Ermenistan’ın, 2016 Nisan ayında
yaptığı benzer bir saldırıda Azerbaycan ordusu karşısında aldığı ağır darbe ve
kaybettiği topraklara rağmen yapmasına bakılırsa, akıl ve mantık kuralları ile
açıklamak oldukça zordur.
Nisan
2016 saldırısında Ermenistan’ın Azerbaycan ordusunun hışmından Rusya’nın araya
girmesiyle kurtulması, hâfızalarımızdaki tazeliğini hâlâ koruyor. Kaldı ki,
geçen dört yıllık süreçte Azerbaycan ordusu modern silahlara yatırım yaparak
üzerine koymaya devam ederken, Ermenistan ordusu ise eski mekanik silahların
altında gittikçe güç kaybederek etkisizleşti.
Pekâlâ,
gerçekler bu kadar berrak ve tablo Ermenistan’ın aleyhine bir durumu
gösterirken, Ermenistan hangi akla hizmet ederek böyle bir maceraya girişti?
Bu
sorunun Ermenistan açısından hem iç faktörler, hem de dış faktörler bakımından
iki cevabı vardır.
İçte,
Aralık 2018’de Paşinyan’ın yönetime gelmesi, Sarkisyan ve Koçeryan gibi
komitacı başkan tiplerinden sonra farklı bir beklenti oluşturdu. Ancak rejimin
derin yolsuzluklar ve sürekli başarısızlıklarla aldığı yaralar kolay tedavi
edilebilecek bir manzara sunmuyordu. Paşinyan’ın selefleri, böyle durumlarda
işgal ettikleri Dağlık Karabağ’dan sınır ihlâlleri yaparak iç kamuoyunu susturuyorlardı.
Paşinyan
onlara göre biraz daha aklı başında işler yapabilecek bir portre görüntüsü
verdi. Lâkin hem tecrübesizliği, hem de bürokrasi ve ordunun Rusya güdümünde
bir pozisyonda olması, Paşinyan için temel bir sorundu. Ermenistan içine Çarlık
döneminden beri çöreklenen Rusya, bir asırdır, kullanışlı bir kukla olan
Ermenistan’dan kolay vazgeçmezdi. Rusya’nın bu çöreklenme siyasetinden koskoca
Ukrayna bile önemli bedeller ödeyerek zar zor kurtuldu. Kaldı ki, Ermenistan’ın
Rusya’dan bağımsız olmak gibi bir derdi de yok.
Paşinyan’ın
kısmen de olsa bağımsızlık arar gibi olması sonucunda Rusya, derhâl içteki
mülkî ve askerî işbirlikçilerini harekete geçirerek malûm Tovuz saldırısına
imza attı.
Saldırının
asıl maksadı ne?
Rusya
faktörü, Ermenistan’ı kilitleyen bir faktördür. Bu itibarla Rusya, Ermenistan
için hem dâhilî, hem de hâricî bir aktördür. Öyle anlaşılıyor ki, Rusya,
Paşinyan’ı istediği çizgiye gelmezse içten vurmaya hazırdır. Bu durumda
Ermenistan’ın Rusya çıkarlarına uygun bir siyaset izlemesi kaçınılmazdır. Ancak
bu çıkmaz, ekonomik kıskaçta boğulan Ermenistan’ı uzak olmayan bir tarihte
kaçınılmaz olarak iflâsın eşiğine getirecektir.
Ermenistan’ın
pekiyi renkler sunmayan iç manzarasının durumu kısaca bu minvâl üzeredir. Böyle
giderse -ki gideceği anlaşılıyor- Paşinyan da, selefi komitacı başkanların
ağzıyla konuşarak kendine bağlanan ümitleri boşa çıkaracaktır.
Ermenistan’ın,
Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine saldırısının ardında şimdilik üç siluet
görünüyor. Bu siluetlerden en kesif ve koyu olanı Rus siluetidir. İkinci siluet
ise yarı kesif bir mâhiyet gösteren Fransa, üçüncü ve flû siluet ise BAE’dir.
Bu
siluetlere bakınca Ermenistan’ın hangi emellerin rüzgârıyla savrulduğu açıkça görülmektedir.
Ermenistan’ı bu maceraya sürükleyen üç ülkenin de ortak bir dertleri var:
Türkiye!
Suriye,
Akdeniz ve Libya’da durduramadıkları Türkiye’nin dikkatini Azerbaycan üzerine
yoğunlaştırarak Libya’dan mal kaçırmak hesabı yapıyorlar.
Bu
hesapların analizine geçmeden önce, Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanır
kazanmaz Rusya tarafından kucağına bırakılan Dağlık Karabağ meselesine farklı
bir açıdan bakmakta yarar var.
Bir
kere Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisi büyüklüğünde bir kara parçasının nüfussuz
Ermenistan’ın eline verilmesi, onun lehine değil, aleyhine idi.
Şu
gerçeği alenen söylüyorum: Karabağ, Ermenistan için bir kazanç değil, başına
belâ olan büyük bir derttir! Ermenistan, bağımsızlığını kazandığından beri
Karabağ açmazı ile yaşamakta ve bu açmaz yüzünden içte ve dışta müspet bir iş
yapamaz pozisyonda beklemektedir.
Yöneticiler,
halkı, “Karabağ elden gidecek ve ülke
işgal edilecek” korkusuyla koyun gibi gütmekte ve bütün başarısızlıklarını
bu korku ile örtmektedirler. Bu korkunun doğal bir sonucu olarak, ülke
ekonomisinin kaymağını savaş lobisi olarak çalışan sivil ve askerî erkân
yemektedir. Ne zaman bunalsalar, Karabağ’da üç beş askeri telef ettirerek
içteki gevşeme eğilimi gösteren kamu desteğine tavan yaptırmaktadırlar.
Böylelikle
Karabağ, Ermenistan’a hiçbir şey getirmediği gibi, elinde avucunda ne varsa
alıp götürmekte ve ülkeyi âdeta bir kurt gibi kemirmektedir. Bu durumun
sürdürülemez olduğunu gören kim olursa olsun, ifrat Ermeni milliyetçiliğinin
ihanet algısıyla linç edilme korkusu yaşamaktadırlar.
Böyle
hassas bir kamuoyu kimin işine gelir? Elbette o kamuoyunu kurgulayanların…
İşte
bu aktörlerden Rusya, Suriye ve Libya’da Türkiye karşısında düştüğü konumdan
dolayı kendi kamuoyunda sigaya çekilmeye başlayınca, hemen aklına kuklası olan
Ermenistan geldi ve daha önce bu durumlarda başvurduğu bir hareket tarzı olarak
Ermenistan’ı Azerbaycan topraklarına saldırttı!
Rusya’nın
bu taş ile iki kuş birden vurmayı amaçladığı açıktı. Birincisi, Türkiye’ye
Libya’dan Azerbaycan’a kadar uzanan uzun bir cephe açtırarak Türkiye’nin
hareket kabiliyetini olabildiğince kısıtlamak ve rakip pehlivanı görece güçlü
olduğu bir alana çekmekti. İkinci olarak ise, Türkiye pazarında yüzde ellilik
garantili gaz pazar payının yüzde 33 ilâ 35’ini kaybetmesi ve bu kayıpların da
Azerbaycan lehine olmasıdır. Öyle ki, Rusya ile doğal gaz anlaşmasının bittiği
2020 yılı itibarıyla Rusya’nın Türkiye doğal gaz pazarındaki payı yüzde 17’ye
düşerken, Azerbaycan’ın pazar payı yüzde 33’e yükselmiştir.
Azerbaycan’ı
Türkiye’ye bağlayan doğal gaz, petrol ve tren hatları da Tovuz’dan geçtiğine
göre, Ermenistan’ın neden Tovuz’u hedef seçtiği net bir şekilde
anlaşılmaktadır!
Rusya,
içinde bulunduğu berbat durumdan kurtulmak için Ermenistan mârifetiyle Rus ruleti
oynamakta, ancak her kumarbaz gibi kazandığını da kaybetme riski taşımaktadır.
Akdeniz
ve Libya hezîmeti Kafkaslara taşınıyor!
Ermenistan’daki
diğer gizli el Fransa’dır. Onun derdi de yine Ermenistan ve Azerbaycan değil,
Türkiye’dir. Fransa, Libya’da en büyük kaybeden olarak Akdeniz’e düşmüş ve
kurtulmak için sarılacak yılan aramaktadır. Aradığı yılanların en kullanışlısı,
bir asırdır maceradan maceraya sürükleyerek helâk ettirdiği Ermenilerdir.
BAE’ye
gelince… Ateş olsa cirmi kadar yer yakacak olan bu kukla devletçik, nerede
Türkiye aleyhine bir dolap çevriliyorsa, elinde para çuvalları ile oraya
koşmakta ve tezgâhın işlemesi için finansal destek sağlamaktadır. Onun korkusu
ise, Türkiye’nin pek yakında uyandıracağı ümmet bilincinin kendini tükürükle
boğacak olmasıdır!
Türkiye,
kurbağa kadar cüsse ile boğalığa özenen bu devletçiğe kestiği faturaları
şimdilik kasada bekletmektedir. Çok yakında BAE, bu faturaları Afrika ve
Yemen’de ağır bir şekilde ödeyecektir.
Türk
devlet aklı her koldan işliyor!
İmdi,
12 Temmuz 2020’de Azerbaycan’a yapılmış görünen bu saldırı, bizzat Türkiye’ye
yapılmıştır. Zaten Türk devlet aklı da bu saldırıyı böyle okudu. Önce Başkan
Erdoğan, ardı sıra da Dışişleri, Millî Savunma ve Mâliye Bakanları, “Biz bir millet, iki devletiz” diyerek
Türkiye’nin tüm imkânlarıyla sonuna kadar Azerbaycan’ın yanında olduğu
gerçeğinin altını çizdiler.
Özellikle
Başkan Erdoğan’ın, “Bu saldırı,
Ermenistan’ın çapını aşar!” vurgusu, Ermenistan’ın ardındaki güçlere açık
bir göndermeydi.
Aziz
okuyucu, Türkiye, eski Türkiye değildir artık. Yeni bir Karabağ sendromu ve
Hocalı Katliamı’nı sineye çekmez, çekemez! En gelişmiş silah sistemlerimizi
Azerbaycan’ın emrine sunmaktan, gerekirse ordumuz ve halkımızla Azerbaycan
cephesine koşmaktan asla çekinmeyiz.
Bu
tavrımızın bir blöf olmadığını, Ermenistan sınırında F-16 ve SİHA’ları uçurarak
dost düşman herkese gösterdik. Tekrar edeyim, Türkiye diplomatik bir dil ile “Azerbaycan’ın yanındayız” diyorsa, bu
mottonun açılımı, “Azerbaycan saflarında
savaşmaya hazırız” mesajıdır. Böyle bir savaşta kaybedenlerin Ermenistan ve
tetikçileri olacağından asla şüphem yoktur.
Demem
o ki, her kriz bir fırsat ile gelir ve her tuzak, bozulunca yeni imkân ve
fırsatlar sunar. Şimdi Ermenistan ve arkasındakiler, Tovuz bölgesine saldırdılar
ya, bırakınız oradan bir şey koparmayı, sürecin sonunda Dağlık Karabağ ve
Nahcivan-Ermenistan arasındaki koridoru da kaybedeceklerdir. Bu da Türkiye’nin
asırlık “Turan yolu” hayâlinin gerçekleşmesi anlamına gelir!
Türkiye
nasıl ki yüz yıllık zincirleri kırıp sınırlarının dışına çıktıysa, Azerbaycan
da asırlık zincirlerini kırarak kendi sınırlarının dışına çıkacaktır. Bunun
için Türk savunma sanayii’nin en gelişmiş teknolojik ürünleri Azerbaycan’ın
emrindedir. SİHA ise SİHA, füze ise füze, gemi ise gemi, HSS ise HSS, Atak ise
Atak...
Türkiye
artık bu saatten sonra Azerbaycan’ı müdafaa hattında tutmaz. “İki devlet bir
millet” olan bu iki ülkenin ikincisi de savunma hattını sınırları dışında
kuracaktır.
Azerbaycan,
sınırlarının dışına çıkarsa ne mi olur? Evvelâ Nahcivan ile arasını kesen
Ermenistan topraklarını -ki kadimde kendine aitti- geri alır ve Turan yolunu
açar.
İkinci
olarak, Kafkaslarda millî ve dinî uyanışı tetikleyerek Rusya’yı Moskova’ya
hapseder.
Üçüncü
olaraksa, Rusya ile beraber el altından Ermenistan’ı destekleyen takiyyeci
İran’ın tuzaklarını bozar ve Kuzey Azerbaycan ile Güney Azerbaycan’ı birbirine bağlar,
ortaya devasa bir Azerbaycan devleti çıkar!
Aziz
okuyucu, tarih büyük Türk milletini yeniden terk ettiği coğrafyaya çağırıyor.
Türklüğün yükselişi başlamıştır. Cenâb-ı Allah, bir millet ve medeniyetin
yükselişini murâd edince ne onun yükselişini, ne de diğerlerinin çöküşünü
hiçbir güç engelleyemez.
Atalarımız
ne güzel söylemiş: “Bir tepe yıkılır, bir
dere dolar.”
Vesselâm.