ADI önemli değil,
İstanbul’da doğup büyümüş bir Ermeni vatandaşımız, Devletimizin okullarında
okuyarak doktor olmuş ve yine Devletimizin imkânlarıyla Fransa’da ihtisas yapıp
ülkeye döndükten sonra “merak edip” Ermenistan’a bir seyahatte bulunmuş.
Ermeni
halkını görünce, “bir gencin bir güzele görür görmez vurulması gibi” Ermeni
halkına vurulmuş ve oraya yerleşip, canla başla çalışıp yıllarca milletine
hizmet etmiş, hastaneler ve çeşitli sağlık kuruluşları kurmuş, ilerlemiş yaşına
rağmen hâlen hizmetine devam ediyormuş…
Dağlık
Karabağ konusunda çok hassas, tamamen Başbakanları Paşinyan gibi düşünüyor. Tam
bir fanatik Ermeni!
Fakat
söylediğine göre bütün Ermeni halkı aynı düşüncede ve tam mânâsıyla birlik
içindeymiş. Karabağ’da direneceklerini, aslında Azerbaycan’ın ortada bir
başarısının olmadığını, henüz Karabağ topraklarına ayak bile basamadığını iddia
ediyor.
Bir
de, bizim sandığımızın aksine, ülkelerinin ekonomisi fevkalâde iyi durumdaymış,
üretiyor ve satıyorlarmış. Daha bir sürü şey…
Adamın
bende bıraktığı intiba, arzularını gerçekmiş gibi dile getirmekte olduğudur.
Bununla beraber gerçek olan bir şey, doğup büyüdüğü, bedeninin her hücresinde
Anadolu’nun ekmeğinin, suyunun ve havasının bulunduğu bu insanın Türkiye
hakkındaki duygu ve düşünceleriydi. Beni en çok ilgilendiren, merakımı mucip
olan yönü de buydu. Çünkü o bir Türkiye Ermeni’siydi ve dolayısıyla “Sadece
kendisini değil, kendisi gibi başka birçok Ermeni vatandaşımızı da temsil
ediyor” diyemem ama bir çağrışıma sebep olduğunu da inkâr edemeyiz.
Evet,
adam Türkiye’yi hiç sevmiyor, hattâ Türkiye’den nefret ediyor. Türk
televizyonlarını hiç izlemiyor, izlemek istemiyormuş; çünkü Azerbaycan savaşı
konusunda bunlar külliyen yalan söylüyorlarmış(!). Olabilir. Azerbaycan’a
düşmanlık kusan bir insandan başka türlüsü de zaten beklenemez. Röportajı yapan
televizyon muhabirinin Türkçe konuştuğuna bakılırsa, onun da bir Türkiye Ermeni’si
olduğu anlaşılıyor ve o da aynı görüşleri paylaştığını belli ediyor. Onun için
de “Olabilir” diyelim ama Youtube’da yayınlanan bu röportaja paylaşımda bulunan
bir sürü Türkiye Ermeni’sinin hezeyanlarına ne diyelim?
Bunlara
bakarak Ermeni vatandaşlarımızın hepsini aynı şekilde damgalamak doğru olmadığı
gibi, belli bir oran vermemiz, elde bir delil olmaksızın önyargıyla, münferiden
hiçbir Ermeni vatandaşı bu gözle görmemiz mümkün değildir. Bunun yasalarımıza
göre suç teşkil etmesinden öte, suizan sebebiyle ağır bir vebâli de söz
konusudur.
Buna
rağmen ortada, yukarıda sözünü ettiğimiz bir vakıa vardır. Dahası, ASALA
terörünün işlediği cinayetler ve Ermenistan’ın ülkemize karşı bitmez tükenmez
kin ve düşmanlığı vardır. Dolayısıyla ülkemizin bekâsı konusunda hassasiyeti
olan her vatandaşımızın bu veriler muvacehesinde kaygı duyması
kaçınılmazdır.
Diğer
taraftan benim merakımı mucip olan başka bir konu da, ülkemizde kaçak olarak
yaşayan, sayıları bazen altmış bin, bazen altı yüz bin olarak ifade edilen
Ermenistan vatandaşının varlığıdır.
Devletimiz
bu yasa dışı olaya neden göz yummaktadır? Bu insanların ülkemize ekonomik ve siyâsî
anlamda ne gibi bir faydası vardır?
Ermenistan’ın
bunca düşmanlığına mukabil, neden onların sırtındaki bu önemli yükü alıyor ve
onları rahatlatıyoruz? Devletimiz güçlü olduğu müddetçe gayet munis olan
içimizdeki azınlıklardan ve yabancılardan zor zamanda neler gördüğümüz, tarihin
sayfalarında duruyor!
İçimizdeki
hainler bir tarafa, ama Karabağ konusundaki konuşmalarla ilgili olarak, “Aman Ermeni vatandaşlarımızı incitmeyelim!”,
“Kötü olan Ermenistan’ın yöneticileri, yoksa Ermenistan halkının Azerbaycan’a
ve Türkiye’ye bir düşmanlığı yok” gibi lâflar geveleyen içimizdeki bazı
“hümanist” ahmaklar, Ermenileri aklama gayretkeşliğini bırakıp başlarını
kaldırarak katı gerçekleri görmeli, milletimizin hayrına fikir ve eylemler
geliştirmeye çalışmalı, meselâ Ermeni katiller tarafından şehit edilen diplomatlarımızın
neden unutulduğuna ve unutturulduğuna isyan etmeli, sapıkların bile gününün
olduğu bu memlekette neden bir “Şehit Diplomatlar Günü” olmadığını sorgulamalı
ve bunun için çalışmalıdırlar.
***
Bazı
kardeşlerimiz, Azerbaycan Ordusunun ilerleyişini yavaş buluyor ve “13 gün oldu, daha doğru dürüst bir yol kat
edemediler, bu gidişle Karabağ’ın kurtuluşu seneler sürer” gibi kötümser
yorumlar yapıyorlar.
Bu
tip değerlendirmeler son derece yanlıştır. Bir defa, kurtarılan alanlar harita
üzerinden sanıldığı gibi öyle küçük bir alan olmayıp, tam aksine çok geniş bir
alandır. Böyle iki devletin savaşında 13 gün, çok kısa bir süredir. Bizim Kurtuluş
Savaşımız ne kadar sürdü, değil mi? Üstelik Ermenilerin otuz yıla yakın bir
sürede bölgeyi çok iyi tahkim etmiş oldukları ortaya çıkmıştır.
İkincisi,
Azerbaycan Ordusu istese daha hızlı ilerleyebilir, fakat o zaman da çok zayiat vermesi
kaçınılmaz olur.
Operasyon
sonuna kadar böyle gidecek değildir. Azerbaycan Ordusu nokta atışlarla düşmanın
cephe gerisindeki tahkimatını başarılı bir şekilde imha ediyor. SİHA’lar,
Kamikaze dronlar ve Fırtına obüsleriyle yapılan bu imha ameliyesine Ermeni
ordusunun uzun süre dayanması mümkün değildir.
Bir
defa Ermeni’nin beli iyice kırıldıktan sonra Azeri Kara Birlikleri çok daha
güvenli ve hızlı olarak sonuca ulaşacaktır. Göründüğü kadarıyla harekât plânlandığı
gibi başarılı bir şekilde ilerliyor.
Şahsen,
işin askerî boyutundan bir endişem bulunmuyor; yegâne kaygım, siyâseten
dışarıdan yapılabilecek bir müdahale ile operasyonun tamamlanmadan, bir ateşkes
tuzağı ile durdurulması ve ardından işin diplomasi gayyasının içine
yuvarlatılmasıdır.
Operasyonun
yarım kalması Azerbaycan için tam bir felâket ve Türkiye için de yeni bir baş
ağrısı demektir. Türkiye’nin bugün itibariyle başında bulunan Suriye ve Libya
sorunlarının kaynağı, yarım bırakmak zorunda kaldığı askerî harekâtlardır.
Mamafih, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ve Cumhurbaşkanımız Sayın
Erdoğan, ağız birliği içinde, harekâtın hedefine tam olarak ulaşmadan asla
durdurulmayacağını kararlı bir biçimde dünyaya ilân ettilerse de emperyalizmin
tuzakları bitmez.
Bizim
Barış Pınarı Harekâtı’nda düşmanın cephe gerisindeki silah ve lojistik üsleri
imha edilip tam süpürme harekâtına başlanacağı sırada ABD Başkan Yardımcısı
Pence, bir telâşla koşup gelerek operasyonu durdurmayı başarmıştı. Bugün bunun
vermekte olduğu sıkıntı öyle bir hâle geldi ki, Cumhurbaşkanımız yüksek
perdeden muhataplara bu operasyonu yeniden başlatabileceğimizi söyledi.
Azerbaycan
Ordusu, inşallah vatanını işgalden tam olarak kurtararak kaygılarımızı boşa
çıkarır. Ondan sonra Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin dünya siyâsetinde çok daha
parlak bir yeri olacaktır.