Erken seçim

İnsanoğlu üç günlük dünyada farklı pencerelerden âlemi seyretmek isteyebilir. Bu nedenle mikro ölçekteki bireysel arzu ve hevesler erken seçimin aktörleri hâline gelebilir. Bu nedenle erken seçim ne çok uzak, ne de çok yakın.

TÜRKİYE içeride ve dışarıda aktör konumuna geçmiştir. Bundan sonraki tarihî süreç ne olursa olsun, Türkiye, yoluna mevcut şartlardaki gibi makro ve mikro ölçek şartlarına uygun hareket ettikçe, bu aktör konumu değişmeyecektir.

Dünyanın gidişatında üç ana damar hayatı şekillendiriyor. Birincisi ticarî yolların yeniden düşünülmesi, ikincisi ülkelerin gelecekte var olma talepleri ve teknoloji devriminin yeni ülkeleri öne çıkarmasıdır.

Türkiye, teknoloji devriminin öne çıkardığı yeni ülkelerden biridir. Ki aktör olmasını bu durum perçinleştirmektedir. Türkiye’nin dünya aktörü olmasının engellenebilmesinin iki yolu var ki ilki, içeriden müdahaledir. Bu yeni değil. Darbe heveslileri maalesef bitmedi. Peki, sıcak bir askerî darbeye girerler mi? Üçte bir oranında azınlıkta kalsalar da son merhalede deneyebilir fakat başaramazlar. İkincisi, dış merkezlerin okları Türkiye’ye kuvvetli bir şekilde çevrilebilir. Bu zaten son on yıldır harekette. Bu ve benzer nedenlerden dolayı Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları devam ediyor.

Türkiye’nin bunun yanında pandemi, deprem ve malûm iç/dış tehditler gibi etkin konuları da problem olarak devam ediyor. Türkiye son yirmi yıl içinde hiç olmadığı kadar atılım yaptı ancak bunların reklâmı yeterince yapılamadı. Bir tanesi, TÜBİTAK bütçesinin 2002 öncesine göre en az 100 kat artırılmış olmasıdır. Bu artış, akılları zorlayan bir artıştır.

Türkiye dünyada ve çevresinde aktör olmak sürecini devam ettirirken savunma sanayiindeki atılımları büyük bir sıçrama tahtası olmuştur. Türkiye’nin aktör olmasının durdurulmasını içeriden ve dışarıdan çok sayıda heveslisi olduğu unutulmamalıdır.  

PKK ile mücadelenin gurur verdiği ortamda FETÖ ile mücadelede zerre kadar bir ihmâl, büyük kayıplara neden olabilir. Bu durum hiç olmadığı kadar önem arz etmektedir. Bazı yerlerde FETÖ ile mücadelenin istenen düzeyde olmadığını halk bizzat görüyor; bu, not olarak durması gereken bir konu.

Rusya’nın Ukrayna saldırısı, Filistin’de soykırım, Demir İpekyolu, Hindistan’dan başlayıp Gazze’den geçirilmesi plânlanan yeni ticaret yolları ve Türkiye’nin savunma sanayii hamleleri ortadadır. Böyle bir aşamada ne yapılması gerektiği akıllara geliyor.

Akla ilk gelen, son çeyrek asırda yapılan kazanımların kaybedilmemesi ve artarak devam ettirilmesidir. Ancak pratikte durum hiç de böyle görünmüyor. Hamur gibi yoğurup süreci şekillendirmenin yolu istikrarın devam etmesidir. İstikrarın devam etmesi konusu ortaya geldiğinde Türkiye’nin aktör olmasının da devamlılığı göze alınmalı.

Türkiye’nin istikrarının ve aktör olmasının devam etmesi iki duruma bağlı: Birincisi, yeni yüzlerin en azından şimdiki durumu karşılayacak düzeyde olması gerçeğidir. İkincisi ise, şimdiki yüzlerin bir dönem daha süreci omuzlamasıdır.

Yeni yüzler konusunda Türkiye çok fazla deneyimli olmasa da mikro ölçekte liderlik böyle durumları ortaya çıkarma iradesi gösterebilir. Tabiî bu net olarak bilinemez. Son anda ortaya çıkacak böyle bir yüz, halktan ne kadar karşılık bulur, belirsiz. Türkiye bu tür belirsizliklerle mi, yoksa bilinenle mi yoluna devam etmek ister?

İkinci yol ise bilinenle yola devam etmesi durumunda önünde hukukî engellerin varlığıdır. Mart ayı içerisindeki yerel seçimleri kastetmediğimizi belirtmek isterim. Yerel seçimler bir yol gösterici olsa da halkın Hükümet’le çok da aynı yere bakmadığını gösterebilir.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni 2017 Referandumu ile kabul edip yeni sistemin ilk seçimleri Haziran 2018’de yapıldı, halk ilk kez bizzat cumhurbaşkanı seçti. Yeni sisteme göre cumhurbaşkanı iki defa seçilebiliyor. Cumhurbaşkanımız, 28 Mayıs 2023’te yapılan seçimlerle ikinci kez seçildi. Cumhurbaşkanımızın iki dönemlik Cumhurbaşkanlığı görev süresi 2028 yılında dolacak.

Seçime TBMM ve Cumhurbaşkanı kararı ile gidilir. Kurala göre, “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir ancak cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” ifadesi yer almaktadır. Buna göre TBMM, dünya ve ülkenin artılarını düşünerek veya başka bir nedenle seçimlerin yenilenmesi kararını verebilir.

TBMM’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararını verebilmesi için Meclis’te üyesi bulunan vekillerin tam sayısının beşte üçü olan 360 milletvekilinin “Evet” demesi gerekir. Bugünkü şartlarda Cumhur İttifakı bu çoğunluğu sağlamıyor.

360 sayısını makbul ölçülerde en az vekil ile yakalamanın üç yolu var: (1) DEM Parti’nin tek başına “Evet” demesi -ki bu çok uzak bir ihtimal-. (2) İyi Parti ve Saadet Partisi’nin birlikte “Evet” demesi. (3) İyi Parti ve DEVA Partisi’nin birlikte “Evet” demesi.

Burada ikinci ve üçüncü yollar belki kulisleri hareketlendirebilir. Bu yollara gidilir mi, zaman gösterecek.

Önümüzdeki üç buçuk yıl içerisinde böyle bir yolun denenip denenmeyeceğini halk ve zaman gösterecektir. Bir de siyasette matematik hesaplar çok fazla geçerli olmaz. Saatlerin bile yetersiz kalabildiği ölçekte etki-tepkinin omurga oluşturduğu düzlemde kırılgan yapılar harekete geçecektir. Bu yapılar arasında sadece toplumun genelini ilgilendiren makro ölçekteki dinamik yapılar değil, mikro ölçekteki bireysel tercihler belirleyici rol oynar. İnsanoğlu üç günlük dünyada farklı pencerelerden âlemi seyretmek isteyebilir. Bu nedenle mikro ölçekteki bireysel arzu ve hevesler erken seçimin aktörleri hâline gelebilir. Bu nedenle erken seçim ne çok uzak, ne de çok yakın.