Ergenlerin değişen duygu durumları

“Yüksek amaçları ve hayâlleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememiş, koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir. Gençler yanılınca çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır, onun için yanlışlarında sonuna dek direnirler.” (Aristo)

DUYGUSAL gelişim, hayat boyu devam eden bir süreçtir. Hayatın her döneminde olduğu gibi ergenlikte de duyguyu doğuran olaylar, duygusal tepkiler ve duygusal durumdaki değişiklikler farklı farklıdır.  

Bireyler farklı olaylara ve durumlara karşı çok değişik duygular hissetmektedirler. Bu, biyolojik yaş ile de ilgilidir. Çocuğun tepkisi farklı, ergenin farklı, yetişkinin ve hayat tecrübesi olan yaş almış insanın tepkisi farklıdır.

Çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasında duygusal yönden en belirgin fark şudur ki, çocuklar öfke, kızgınlık ve sevinç gibi duygularını daha açık davranışlarla ve anında ifade ederlerken buna karşılık ergenlikte bu duygular daha fazla gizlenip maskelenir. Ergenlikte genel olarak kızların erkeklerden daha önce duygusal olgunluğa ulaştıkları söylenebilir.

Ergen ile kurulacak iletişimde “otoriteye isyan” duygusuna dikkat etmek gerekir. İnatlaşmaya girmeden, otoritenizi de hissettirerek orta bir yol bulunması en doğru yöntemdir.  

Ergenlikte duyguların özelliklerine baktığımızda, Aristo’nun iki bin üç yüz yıl kadar önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı şu tespitini görürüz: “Gençlerin istekleri pek çoktur ve bunları hemen eyleme dönüştürmek isterler. Bedensel isteklerine karşı koyamaz, özellikle cinsel isteklerine yenilirler. Çok değişkendirler, istekleri geçicidir. Tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler. Onura ve başarıya paradan çok değer verirler, çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır. Eli açık ve iyilikseverdirler, çünkü kötülükleri (ve muhtaçlığı çok iyi) tanımamışlardır. Çabuk güvenir, çabuk bağlanırlar; çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaçları ve hayâlleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememiş, koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir. Gençler yanılınca çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır, onun için yanlışlarında sonuna dek direnirler.”

Ergenlikte, büyümenin hızlı oluşu ve hormonal salgılarda yaşanan değişimler sebebiyle fizikî görünüş başta olmak üzere davranış ve tutumlarda belirgin farklılar gözlemlenir.

Ergenliğe geçiş ile birlikte duyguların yoğunluğunda artma olur. Öfke, üzüntü, mutluluk gibi duyguları ifade ederken bunu görürüz. Olumsuz duygular, el kol hareketleri, yüz ifadesi, sesini yükseltme gibi dışa vurulurken heyecan, coşku ve karşı cinse yönelik duygular, şiir yazma, hatıra defteri tutma aracılığı ile kâğıda dökülür.

Ağlama nöbetleri, kararsızlık, asık surat ve alınganlık, bu dönemin duygusal yoğunluğunun bir sonucudur. Hiçbir şeyden hoşnut olmamak, her söyleneni kendine yöneltilmiş bir eleştiri gibi kabul etmek de bu dönemin davranış özelliklerindendir. Ayrıca bu dönem, üzüntüler ve hayâlî korkular dönemidir. Erkekler kişisel ve toplumsal kaygılar yaşarken, kızlar daha çok aileleri, evleri ve okul ödevleri için kaygılıdırlar.

Duygularda istikrarsızlık nedeniyle bir gün olumlu baktığı bir şeye yarın olumsuz bakabilir. Çünkü duygu durumları çok hızlı değişim gösterir.


Âşık olma, karşı cinse ilgi buluğ öncesi başlar. Ergenliğe geçiş ile bu duygulara heyecan eklenir. Ergenliğin başlarında daha çok bir arkadaş grubuna dâhil olma ve kabul görme isteği vardır.

Ve mahcubiyet ile çekingenlik hissi… Ergenlik öncesi başlayan ve ergenlikte de devam eden “kişinin bedeninden utanması” hissi oldukça yaygın bir duygu durumdur. Adeta vücutlarını saklamak isterler. Belirgin olarak kız çocuklarında kambur yürüyüş bozukluğu ve kamburluk gözlemlenir.

Ergen, hayâl kurarak geleceğe yönelik tasarıları ve gerçekleşmesini istediği arzularıyla meşgul olur. Hayâl kurmayı o kadar ilerletir ki yolda yürürken, sınıfta ders dinlerken dahi dalıp gidebilir.

Tedirgin ve huzursuz olma duygusu ise ergenin maruz kaldığı stres uyaranlarının etkisine ve uyaranları algılayış biçimine göre değişir. Biyolojik-cinsel gelişmenin getirdiği yeni duruma alışma çabaları buna sebep olabileceği gibi, akranları ve yetişkinlerle olan sosyal ilişkilerindeki aksamalar veya bir isteğinin engellenmesi de buna yol açabilir.

Her insan gibi ergen de zaman zaman yalnız kalmak ister. Anne ve babanın ve de arkadaşlarının isteğini geri çevirip kendi içine yönelebilir. Bu dönemde ergen, anne ve baba ile vakit geçirmekten ziyade arkadaşları ile birlikte olmayı tercih edebilir, bu onu daha çok mutlu eder.

Çalışmaya karşı isteksizlik de bu dönemdedir. Genel bir tembellik ve isteksizlik durumu, bir seviyeye kadar normal kabul edilir. Ama bu alışkanlık hâline getirilmiş ise o zaman bir davranış biçimi şeklinde devam edebilir. Âdeta hareket etmeye üşendiği zamanlar vardır. Çalışırken ve oyun oynarken çabuk yorulur ve çalışmaya karşı daha az isteklidir. Onun için çocuklara küçük yaşlarından itibaren yapabilecekleri küçük sorumluluklar vermek, kişilik gelişimleri açısından önem arz etmektedir. Sorumluluk duygusu ile yetişen çocuk, hayatta daha başarılı ve mutludur.

Ergenlerin duygu durumlarında görülen bu özellikler biyolojik olgunluk tamamlanmadan bir dengeye ulaşmaz. Eğer anne-baba, ergendeki bu değişiklikleri onun yüzüne vurursa, “Ellerin büyümüş, sesin kalınlaşmış, sakarlık yapıyorsun” gibi tepkiler verirse, ergen agresifleşecek ve kendini beğenmemeye başlayacaktır. Kızlar uzun ağlama nöbetleri yaşarken, suskunluğa geçip daha sonra kavga çıkartabilirler. Gelişim tamamlandıkça söz konusu gerginlik azalacaktır. Anne ve babaların unutmamaları gereken şey, bir zamanlar kendilerinin de bu dönemden geçtikleridir. “Biz böyle değildik” diyebilirler. Doğru, kimse bir diğeri ile aynı değil. Yaşadıkları aynı olabilir ama olaylara verilen tepkiler farklıdır.


Ergen, duygularını nasıl ifade eder?

Duygular üzerinde yapılan araştırmalarda, “doğuştan gelen ve sonradan kazanılmış” üç tür duygunun var olduğu anlaşılmaktadır: Sevgi, öfke ve korku.

Sevgi, ergenlik dönemindeki bireyin duygusal durumunu belirleyen en önemli etkendir. Sevilme ihtiyacı ve sevebilmek önemlidir. Bireyin ruhsal bakımdan sağlıklı olabilmesi için en önemli önkoşul, ilgi ve sevgi görme ihtiyacının karşılanmasıdır. Diğer insanları beğenme, hoşlanma, takdir etme, değer verme de “sevgi” duygusunun değişik biçimdeki ifade yollarından biridir. Anne-babanın ve öğretmenin takdir etmesi, sevgisini göstermesi, ergen için önemli bir moral kaynağıdır. Sevgiden mahrum büyüyen ergen, dikkatleri üzerine çekmek için uyumsuz davranışlar gösterecektir. Yalan söylemek, okulda başarısız olduğu hâlde kendini çok başarılı gibi anlatmak, sigaraya başlamak, hasta olduğunu söyleyerek ilgi beklemek gibi…

Öfke ve kızgınlığın dışavurumu, anne ve babayı taklit ederek öğrenilir. Onlar olaylara nasıl tepki verirse ergen de onlar gibi davranır. Bağımsızlığının engellenmesi, baskıcı ve otoriter davranılması, ergeni daha çok öfkelendirecektir. Engellenmişlik duygusu yaşıyorsa, bunu saldırgan davranış takip edecektir.

Korku ise bir savunma mekanizmasıdır. İnsanın hayatını korumak için tehlikeden sakınması korku sayesinde olur. Normal ve yaşanması gereken bir duygudur.

Ergeninin korkularını üçe ayırabiliriz: Olaylara ve nesnelere karşı duyulan korkular (yılandan, yüksekten, yangından duyulan korkular), genel korkular (ölümden, hasta olmaktan, okulda başarısız olmaktan ve gelecekte ne olacağı ile ilgili duyulan korkular) ve sosyal ilişkilerden duyulan korkular (yeni insanlar ile tanışma, topluluk önünde konuşma, bir gruba kabul edilmeme, karşı cins tarafından beğenilmeme gibi).

Korkularımız bizi biz yapan şeylerdir. Her duygu normaldir ve yaşanması gerekir. Çünkü insanız, mükemmel değiliz. Mükemmel olmak zorunda da değiliz. Bizi biz olduğumuz için seven, değer veren insanlar ile etrafımızı çevirmeliyiz. Kusur bulan, “Kaşının üstünde gözün var” diyenler, sizi aşağıya çekmeye çalışan, başarılarınızı içten içe kıskanan kişilerdir. Bunlardan uzak durmaya çalışmak kendi ruh sağlığımız açısından faydalı olacaktır.

Ergenin de bir birey olduğunu, sizin uzantınız olmadığını yani sizin kolunuz, bacağınız veya gerçekleştiremediğiniz hayâllerinizi yerine getirecek kişi olmadığını kabul ederseniz, hayat daha kolay olur.

Ergeni yargılamadan evvel dinleyin. Anlatmasına müsaade edin. Anlamak için dikkatli dinlemek ve şefkat duymak gerekir. İhtiyaç duyduklarında güvenebilecekleri, alay edilmeden ve hüküm vermeden anlattıklarını dinleyecek birinin olduğunu bilirlerse, sizden hiçbir şey saklamayacaklar, yardım isteyecekleri ilk kişi siz olacaksınız. Zira insanın en büyük ihtiyacı, anlatabilmek ve anlaşılabilmektir.

Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim.