“Ergenekon”dan kahraman çıkarmak!

O dönemde siyasete müdahale edenleri, FETÖ’ye fırsat verenleri kınamak yerine topu Akdeniz’e atmak, oradaki doğal kaynaklardan Türkiye’yi uzak tutmak için bu işlerin yapıldığını iddia etmek, geçmişin yeniden kurgulanmasıdır. Ergenekon ve Balyoz sanıklarının hepsinin masum ve mağdur olmaları mümkün ve muhtemel değildir. Bu çaba, Ergenekon ve Balyoz sanıklarından kahraman çıkarma çabasıdır.

SON günlerde Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde görünüşte Türkiye-Yunanistan, gerçekte ise Türkiye ve AB arasındaki anlaşmazlık nasıl ortaya çıkmıştır? 2000’lerin başından itibaren Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz yatakları olduğu haberleri akabinde Türkiye’yi bu kaynaklardan uzak tutmak için, TSK’nın ABD tarafından kasıtlı olarak yıpratıldığı, bunun için de Balyoz ve Ergenekon gibi operasyonlarla TSK’nın içten çökertilmeye çalışıldığı haberleri yeniden tedavüle sokuldu.
Bu haberlerin en çok dikkat çeken tarafı, TSK içinde hükûmete yönelik bir cuntanın olmadığı ama ABD ve müttefiklerinin Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi saf dışı edebilmek için ilk operasyonunu doğrudan TSK’ya karşı yaptığı tezidir. Gerçekten bu iddia doğru olabilir mi? Söz konusu operasyonlar doğrudan FETÖ elemanları eliyle yürütüldüğü için bu tez bir inandırıcılık niteliği taşımaktadır.
Ancak bu tez için bazı olayları hatırlamakta fayda vardır. 19 Eylül 2007’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, protokol üyeleri tarafından Ankara Esenboğa Havaalanı’nda karşılanırken, Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Aslan Güner, Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi, başörtülü Hayrünnisa Gül ile tokalaşmamak için bulunduğu sırayı terk ediyor. Hayrünnisa Gül, protokol üyeleri ile tokalaşıp ayrıldıktan sonra Korgeneral Aslan Güner sıradaki yerine dönüyor. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı sıfatı nedeniyle aynı zamanda başkomutandır. Bir korgeneral, kendi Başkomutanını aşağılıyor. Korgeneral, yaptığı bu işten dolayı da bir soruşturmaya muhatap olmuyor.
23 Kasım 2007’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, GATA Rehabilitasyon Merkezi’nde yatan tiyatrocu Nejat Uygur’un eşi Necla Uygur’u ziyaret etmek istediğini hastaya iletiyor. Hasta bu ziyaretten memnun kalacağını bildiriyor. Ancak ziyaretten kısa bir süre önce Necla Uygur, Emine Erdoğan’ı arayarak ziyaret için Genelkurmay Başkanlığı’ndan izin alınmasının icap ettiğini bu izin alınmadıkça ziyaretin gerçekleşemeyeceğinin kendisine bildirildiğini aktarıp özür diliyor. Üniformalı memurlar, aynı yıl yapılmış olan genel seçimlerde yüzde 45 oy alarak iktidar olan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşinin, Ankara’da bir hastane ziyaretini engelleme hakkını, yetkisini kendilerinde görüyorlar.
27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanlığı sitesine konulan bir yazı, “E-Muhtıra” diye biliniyor. Bu muhtırada Genelkurmay, seçilmesi muhtemel bir cumhurbaşkanının nasıl olması icap ettiğini açıklıyor. Kanunlar ile Genelkurmay Başkanlığı’na böyle bir yetki verilmemiş. Ancak Genelkurmay Başkanlığı kendini yetkili sayarak TBMM’ye, siyâsî kurumlara, çevrelere bu muhtırayla bir ayar vermeye çalışıyor.
AK Parti iktidarı döneminde 2003’ten başlayarak yapılan YAŞ toplantılarında, Genelkurmay Başkanlığı ordudan atılacak subayların listesini gündeme koyuyor. Başbakan ve Millî Savunma Bakanı ise yalnızca şerh koyarak, YAŞ’ta çoğunluğun oyu ile alınan kararları onaylamak zorunda kalıyorlar. Bu işlem senelerce devam ediyor. Hükûmetin, siyasetin işlerine Genelkurmay “E-Muhtıra” ile karıştığı gibi ordudan atılacakları da Başbakan ve Millî Savunma Bakanı’na rağmen hem de onların şerhi ile bir güzel ordudan atabiliyor.
27 Nisan 2007 E-Muhtırası için Urfa’da bir ilkokulda yapılmış olan Hz. Muhammed’i anma töreni de (kutlu doğum haftası) gerekçe olarak sunuluyor. Genelkurmay Başkanlığı, okullarda hangi törenlerin yapılıp yapılmayacağına da karışıyor.
Aynı yıl büyük şehirlerde cumhuriyet mitingleri yapılıyor. Mitinglerde “Ordu Göreve” pankartı taşınıyor. Sınırların korunmasında bir ihmal olmuş da bundan dolayı orduya görevi hatırlatılıyor değil. Üstelik bu mitingleri düzenleyenlerin arasında emekli generaller de (Şener Eruygur gibi) vardır. 2007 yılı boyunca Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon, çeşitli vesilelerle gittiği yerlerde, ilgili kanunları yok sayarak siyâsî içerikli konuşmalarla hükûmete ayar vermeye çalışıyor. 
Dönemin siyâsî iktidarı için bütün bu faaliyetlerin bir tehdit, ilgili kanunlara göre suç olmadığını kim iddia edebilir!? Sıralanan bu örnekler elbette açıkta ve haber olanlardır. Bir de bu faaliyetlerin gözlerden uzak, gizli olanları da vardır. İşte böylesi bir hengâmede Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlar yapılmıştı…
19 Aralık 2009’da ise bir “Kozmik Oda” aranması haber olur. Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast planlarının olduğu iddiası ile Genelkurmay’ın “Kozmik Oda” adını verdiği özel bölümü, Ankara’da ilgili mahkemenin kararı ile aranır. Bu odada saklanmış olan gizli belgelerin de ele geçirilerek FETÖ elemanları tarafından ABD’ye ulaştırıldığı iddia edilmektedir. 1952’den beri NATO üyesi olan, bütün askerî darbelerin düzenleyicisi olan, general seviyesine ulaşan her subayın NATO bahanesiyle ve özel burs ile ABD’de eğitim gördüğü bir Türkiye’nin ordusu ve onun kozmik odasının içeriği hakkında ABD’nin bilmediği bir şey olabilir mi?
Bütün bunlara “1 Mart 2003 Tezkeresi”ne TSK hayır dediği için ABD’nin TSK’dan intikam aldığı iddiası da yukarıdaki tezlere eklenmektedir.
Ancak dönemin TSK’sının kanunların içinde kendi görevini yaptığı, siyasete müdahale etmediği hikâyesi doğru değildir.
Görünür görünmez bir şekilde TSK içinde bazı çevreler peş peşe seçim kazanan AK Parti iktidarını alaşağı etmek için bir takım “işler” yapmışlardır. FETÖ ise işte bu “işler”i istismar etmiş, kendi elemanlarına yer açmak için bu olayları bir fırsata çevirmiştir.
O dönemde siyasete müdahale edenleri, FETÖ’ye fırsat verenleri kınamak yerine topu Akdeniz’e atmak, oradaki doğal kaynaklardan Türkiye’yi uzak tutmak için bu işlerin yapıldığını iddia etmek, geçmişin yeniden kurgulanmasıdır.
Ergenekon ve Balyoz sanıklarının hepsinin masum ve mağdur olmaları mümkün ve muhtemel değildir. Bu çaba, Ergenekon ve Balyoz sanıklarından kahraman çıkarma çabasıdır.