İSTİHBARATÇILIĞIN en önemli
çalışmalarından biri, “arama motoru” diyebileceğimiz bilgi(yi) yakalama,
depolama ve daha sonra onu kullanmaktır.
Örneğin
Google bir arama motorudur ve ABD istihbaratı, siz bu arama motoruna
girdiğinizde (özellikle seçtiği bazı kelimeleri kullanıyorsanız) otomatik
olarak takibe alınıyorsunuz.
Ülkemizde
her partinin kendi içinde örgütlediği dijital veya istihdam edilmiş canlı arama
motorları var. Örneğin, Erdoğan’ı eleştiren, yeren cümle kuran biri, istihdam
edilmiş canlı arama motorlarına takılabilir. Canlı arama motorlarına “trol”
demeyi tercih ediyorlar. Oysa “trol” başka, “arama motoru” başka iş ve
işlemdedir…
Erdoğan’ın
“lâ yüsel/sorgulanamaz” biri hâline geldiğini, tek adam olduğunu ve otoriteyi
artık diktatöryal yorumladığı eleştirisi, suçlaması muhalif olan tüm kesimlerce
yapılıyor. Oysa olup biten ne arama motoru, ne trollük, ne de diktatörlük
bağlamında olup bitmektedir. Teşhisi doğru yapalım: Erdoğan istismarcılığı…
Türkiye’nin
bugün geldiği “çıkmaz sosyoloji” özü ve sözü itibariyle tam teşekküllü Erdoğan
istismarcılığıdır. Hem muhaliflerin, hem de savunan kesimlerin içinde hatırı
sayılır sayıya ulaşmış çevrelerin ortaklaşa katkıda bulunduğu bir süreçtir bu.
Erdoğan
istismarcılığı şudur: Ortaya kendi fikrini, projeni, emeğini, özgünlüğünü, orijinalliğini,
modelini, çabanı koymak yerine “Erdoğan” ismi ve konumu üzerinden kendine
imkân, paye, mâkâm, imaj elde etme çabasıdır.
Örneğin
politik hesap yapanların bir kısmı (halka göre bu tipler çok yaygınlaştı),
halkın Erdoğan’a oy verdiğini görerek, halka gidip kendi kişiliğiyle, emeğiyle,
projeleriyle, fikriyle kendisini ispatlamak ihtiyacı hissetmiyor; nasıl olsa
oylar Erdoğan için veriliyor düşüncesiyle, Erdoğan’a ve etrafına ulaşıp, onların
desteğini alarak kendine mâkâm, imkân ve imaj elde etmekle meşgul oluyorlar. Bu
bir Erdoğan istismarcılığı örneğidir ve gelinen nokta, bu istismarcılığa
başvuranların artık istisna veya bir avuç olmadığı gerçeğidir. Aksine
yaygınlaşmış ve alışkanlık hâline gelmiş kitlesel bir psikolojiye ulaşmıştır.
Nitekim
yakın zamanda yirmi Anadolu şehrini gezdim; halk artık Erdoğan ile arasındaki
bu istismar kültüründen ve zincirinden bıkmış görülüyor ve 2023 seçimlerinde
farklı refleks göstereceğini açıkça dillendiriyor.
Muhalefetin
durumu çok daha kötü: İstismar seviciliği…
Oysa
muhalefetin özünde iktidar karşıtlığı değil, iktidardan daha özgün, daha
etkinleştirici ve daha gerçekçi olmak misyonu vardır.
Kuşkusuz
muhalefetin pratikleri içinde iktidar hizmetlerini çarpıtmak, yormak ve
bardağın hep boş tarafından söz açmak vardır. Ancak muhalefet artık hızını
alamayıp muhalefet olmanın bile istismarcılığını yapmaktadır. Muhalefette, “Mademki
oylar Erdoğan için veriliyor ve başka isme, kişiye itibar edilmiyor; o zaman
biz de Erdoğan ismine odaklanalım” stratejisi uygulanıyor…
Uygulanıyor
da, sonuç alınamıyor.
Neden?
Çünkü
istismar kullanıldıkça ur gibi, kanser gibi, bizzat istismar edeni de içine
alacak şekilde onu da çürütüyor.
Hatırlayalım;
yakın zamana kadar “Erdoğan öldüğünde, dâvâ arkadaşları bir basın toplantısı yapar
ve o ekip içinde birden fazla liderlik yapabilecek kişinin olduğu büyük aile
fotoğrafı verilir” denirdi. Oysa o fotoğraf karesinde olacağı öngörülen
isimlerin neredeyse hepsi Erdoğan ile yollarını ayırdılar ve Erdoğan’ı devirmek
için her yolu deniyorlar. Çünkü onlar da Erdoğan istismarcılığı müzmin
hastalığıyla bir yerlere gelmişlerdi ve yine istismar ederek var olabiliyorlar.
Millet
İttifakı ve yeni kurulan partilerin diline, pratiğine ve stratejisine
baktığımızda da bu istismarcılığın ana sermaye yapıldığını görüyoruz. Halka
gidip kendilerini, fikirlerini, çözümlerini, hedeflerini anlatmak ihtiyacı
duymadıklarını, sadece ve sadece “Erdoğan” ismi ile başlayan ve biten bir kara
propaganda ile meşgul olduklarını tespit ediyoruz. İçinde “Erdoğan” isminin geçmediği
cümle bile kuramıyorlar!
Bu
istismarcılık artık bir sosyolojiye dönüşmüş durumda. Yalnız bu sosyolojinin
çok ciddi analize ihtiyacı var. Çünkü bu, katman katman, iç içe bir süreç.
Adeta “Erdoğan” isminde toplanan ve dağılan “devlet aklı ve toplum kalbi”
zinciri boşalmış ve elde tek halka Erdoğan kalmış gibi…
Nitekim,
toplumun aslî sorumluluklarını bile devletten beklemesi, halkın standartlarından
sadece Hükûmet’i sorumlu tutması, Hükûmet’in “Başka seçenekleri yok!”
rahatlığında ana meseleleri erteleyerek çözme gayreti, medyanın Erdoğan
magazinciliği dışında neredeyse hiç yayın aksı bulmaması, devlet ve birey
arasında rol alan sivil örgütlenmelerin bir parti gibi örgütlenip partizanca
davranmayı artık büyüme malzemesi yapması gibi iç içe geçmiş birçok süreç,
finalde Erdoğan istismarcılığında buluşuyor, düğümleniyor ve zamanla intihar
ediyor!
Peki,
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu istismarcılık tablosundan haberdar mı ve ne düşünüyor,
ne plânlıyor ve 24 Mart’taki Olağan Genel Kongre’de buna ilişkin bir operasyon,
teşhis, tedavi niyeti var mı?
Bu
sosyoloji içinde sürüklenen fakat muhalif veya yanlı olsa da Erdoğan
istismarcılığına başvurmamış, kendi fikri, projesi, emeği, hedefiyle yaşayan ve
hep halka giden insanlar, acaba 2023 için nasıl bir örgütlenme içindeler ve Sayın
Erdoğan bu hareketlenmelerden haberdar mı?
2023
seçimlerine dönük analizlerde muhalefet ve iktidar kanadında “Erdoğan” ismiyle
başlayan ve biten bu istismar sosyolojisi iyi okunmalıdır.
Kuşkusuz
Erdoğan istismarcısı olmayan, dâvâ arkadaşlığını sürdüren, kendi kişiliğiyle,
vizyonu ve projeleriyle Erdoğan ile kader birliği yapmış ekip, teşkilât ve
yoldaşlar da var ve etkinler. Ancak Erdoğan istismarcılığının artık sosyolojisi
var ve buna yönelik radikal çözümler bulunmazsa eğer, 2023 seçimlerinde
bambaşka bir tablo ile karşılaşacağız!
(Devam edeceğiz…)