
TÜRK halkı Asya
ülkelerinde ne olup bittiğini merak etmiyor; çünkü neredeyse yüz yıldır varsa
yoksa “Batı” dünyası var. Peki, neden sadece başta ABD olmak üzere sadece Batı
ülkeleri var? Bir daha “çünkü”, birinci ve ikinci dünyanın galibi olan ülkeler
yüz yıldır bize kendi dillerini, dünyalarını ve tarzlarını “dayattılar”. Bundan
sonuç aldılar.
Bir
de iki Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki sanayi ve ideolojik devrimler adeta Batı
hayranı kuşaklar tarafından hafızamıza boca edildi. Halk, “Biz Batı’nın bir parçasıyız”
kampanyasını tuttu. Kuşkusuz tüm bunlar “çağdaş dünyayı yakalamak”,
“modernleşmek”, “bilimin rehberliği”, “gelişmiş ülkeler” gibi afili
kampanyalarla örgütlendi. Tabiî bunlar olurken, yerinde bir soru olarak şunu
soralım: Asya ülkeleri ne durumdalardı? Daha önemlisi, onlar için Anadolu ve
Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir anlam ifade ediyordu?
Şimdilerde
Batı dünyası, artık dünyanın geleceğini kurgulayan ve güven veren adres
olmaktan çıktı. Hatta ekonomik ve kültürel açıdan gerileme döneminde! Dahası,
Batı ülkelerinin Türkiye’yi sömürmek dışında bir hesabı olmadığının niyet ve
pratiği deşifre oldu. Üstelik dünya ekonomisi ve kültürel aks, gittikçe Asya
eksenine oturuyor. Yani geleceğin dünyasının senaryolarının hepsinde Asya en
önemli aktör.
Dünya
tek kutuplu olmaktan çıkıyor, bölgesel güç dönemi hızla yayılıyor. Avrupa, ABD
vesayetinde inim inim inliyor ve gelecek dünyanın yönüne baktığında panik atak
içinde. Ukrayna-Rusya Savaşı ile Avrupa bir kez daha ABD’nin provokasyon
kurbanı. Fakat tüm bunlara rağmen halk için Asya ülkeleri merak konusu olmaktan
uzak. Ve inadına Batı ülkeleriyle hemhâl olmak ısrarı var. Dolayısıyla “Şangay”
konusu bir sokak anketi yapılsa, halk nezdinde “İlk defa duydum!” diyecekler
bile çoğunlukta kalacak şekilde bir “muamma”. Yani “belirsiz gelecek” modunda…
Fakat
ülkeyi yirmi yılı aşkındır yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için
“Asya” bir muamma değil. Aksine Erdoğan için “Geleceğin gücü Asya” farkındalığı
var ve bu gelecek trenini kaçırmak istemiyor. Fakat Erdoğan’ın işi çok zor.
Çünkü Erdoğan, devlet aklındaki Asya farkındalığını ve hazırlığı okuyor ve de
eşlik ediyorken, halk nezdinde bir Asya farkındalığı oluşturması çok zor. Çünkü
Erdoğan’ın yirmi yılı aşkındır Asya dünyası ve o dünyada olup bitenlere ilişkin
bir enformasyon atlası olmadı. Veya bu atlası oluşturmaktan sorumlu adresler
bunu ihmâl ettiler. Kim bilir, belki de Asya çok şey edebilir, ancak seçmen
nezdinde henüz bir oy sebebi değil.
Asya
sineması, Asya müziği, Asya mutfağı, Asya medyası veya Asya halk bilimi, neredeyse
Asya ülkelerinin elçilik kokteylleri dışında etki alanı içinde değil. Bir de
halk nezdinde Asya daha çok “geride kalmış/bırakılmış ideolojiler” ile
hatırlanıyor; sosyalizm, Mao, Stalin, Lenin sözlüğü ile sınırlı bir algı eşiği
oluşmuş. Hepsini üst üste koyduğumuzda, “Erdoğan’ın son vasiyeti Şangay mı?” sorusu,
belki politik magazin tadı bırakabilir. Ancak Erdoğan’ın sözünü ettiğimiz algı
karnesine rağmen Şangay konusu, “Hayatî bir karar… Hemen!” kıvamında. Peki,
neden?
Erdoğan
“Dünyada hak ettiğimiz yeri alacağız” derken, önümüzdeki yüzyıl içinde Asya
ülkelerinin yeni dünyadaki kurucu ülkeler olma potansiyelini ve çabasını doğru
okuyor, Türkiye’yi de bu konjonktürde doğru pozisyonda tutmak istiyor. Peki, bu
doğru pozisyon nedir?
Örneğin
Erdoğan, “Batı’yı idare edebildiğin kadar idare et, Asya’daki gelişmelere park
et!” stratejisi mi uyguluyor? Yoksa Erdoğan Batı dünyasına, “Bize gerektiği
değeri vermezseniz, kendi ellerinizle bizi Asya’ya itmiş olursunuz ve bizden
sorumluluk gider” şeklinde bir şantaj taktiği mi uyguluyor? Acaba Erdoğan, “Dünya
nereye, biz oraya!” pratikliğinde mi hareket ediyor? Yoksa “Biz zaten Asya
ülkesiydik, hafıza kaybına uğramıştık; şimdi narkozdan çıkıyor ve aslımıza
dönüyoruz” inancında mı hareketleniyor?
Bu
bağlamdaki sorulara, “Hem Avrupa, hem Asya! ABD mi? Asla!” yani “Avrasya”
seçeneğiyle yaklaşanlar da var. Meselâ Putin bu fikirde. Evet, Putin bu fikirde
ve Putin, “Türkiye güçlü Avrasya’nın güçlü köprüsü” politikasının inancına
sahip. Putin bu fikrini ve pratiğini Erdoğan’a da telkin ediyor. Fakat Putin,
Ukrayna’daki savaş provokasyonuna düşerek Avrupa ve Asya arasında köprü olma
şansını kaybetti. Türkiye’ninse bunun için imkânı var. Üstelik Avrupa da
Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasındaki köprü gücüne inanıyor ve destekliyor.
Fakat ABD, bu gelişmelerden inanılmaz derecede rahatsız. Çünkü ABD için Türkiye,
sadece ve sadece Asya sınırında bir ABD karakolu işlevinde kalmalı.
Fakat
artık ABD, bu rolü ancak rüyasında görür! Üstelik bu rüyadan uyanmasını sadece
Erdoğan değil, bizzat Türk devlet aklı da ABD’ye hatırlatıyor.
Yalnız
tüm bunlara rağmen, halkın gündeminde Asya yok. “Avrasya” seçeneğini de henüz
duymuş değil. Peki, Erdoğan’ın son vasiyeti “Şangay” seçeneği mi?
Halk,
Sayın Erdoğan’ı ve vasiyetlerini dikkate alır. Ancak Asya konusu bir dikkat işi
değil, geleceği okumada bir “dakik” işi! Eğer “Dakika bir, gol bir!” demek
isteniyorsa, Erdoğan, ABD’nin ceza sahasında ve ayağına gelmiş hâldeki pası
gole çevirmeli. Peki, bu pas nedir?
Şahsî
kanaatim odur ki, bu pas, Altılı Masa’nın gelecek vadetmeyen ittifakıdır. Çünkü
Altılı İttifak kendi kalesine attığı her golden sonra kendisini iktidar kalesine
girmiş sanarak “Oley!” çekiyor.
Erdoğan
ise bir oyun kuralını unutmamalı: Muhalefetin kendi kalesine attığı goller onun
hanesine yazılmıyor!
Bu oyunda kural şu: Halk merak etmiyorsa, düşmanın senin ceza sahandadır!