Erdoğan’dan Cumhuriyet’in 100’üncü yılına armağan: “Türkiye Yüzyılı”

Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 100’üncü yılına armağanı olan “Türkiye Yüzyılı” gururu, sadece hediye paketinin süslü olmasını değil, paketin içinin de heyecan verici olmasını gerektiriyor. Umarız sadece iç politikada kıymeti olan icraat paketleri gerekçe gösterilerek bu motto kullanılmaz. Değilse, korkarız ki tarih, başkanlık seçimi sabahı şu notu düşecek: “Ekonomi değil, enformasyon hatası iktidardan etti.”

İMPARATORLUKLAR dağılırken, Osmanlı üç kıtadan çekilirken, Sanayi Devrimi’nin ulusalcılık ideolojisiyle girdiği sosyolojik kimyanın ortaya çıkardığı “kapitalizm” altın çağını yaşarken, yaşam tarzı ikonu olarak Batı yüceltilirken, Birinci Dünya Savaşı sonunda mağlûplar listesinde kalan bin yıllık görkemli Türk Devleti Anadolu’ya sığındı ve verdiği destansı direnişle adını “Türkiye Cumhuriyeti” koyduğu vatanında gelecek adına “Durmak yok, yola devam!” şiarını Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde benimseyip onun millî hedeflerine inanarak yol aldı.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri, Anadolu’da varlığını yaşatan Türk Devleti’nin tekrar tarihinde olduğu gibi etkin, güçlü, bağımsız bir devlet ve toplum olmaması için siyâsî, ekonomik, askerî ve kültürel açıdan devleti ve toplumu teslim alıcı, bağımlı kılıcı ve kılını kıpırdatamayacak şekilde “Batıcı” bir sosyoloji oluşturmak adına binbir proje, provokasyon ve örgütlenme gerçekleştirdi ve de sonuç aldı.

Siyâsî geleceğini Batı dünyasının iznine tâbi kılan siyasallaşma sistemi, ekonomik varlığını Batı endüstrisinin tüketici veya yan sanayi taşeronu eşiğinde tutarak zenginleşmiş sosyal tabakalar, yaşam tarzını birebir Batılı gibi yapmayı modernleşmek/çağdaşlaşmak bellemiş kültür havzaları ve en ciddî handikap olan “Doğu’ya (Asya ülkelerine) karşı Batı’nın kalesi/seti olmak” misyonunu savunma stratejisi kılmış ve bu uğurda darbe geleneği kurmuş Jakoben askerî örgütlenmeler, alınan sonuçların en somut göstergelerinden bazıları.

Türk devlet aklını Anadolu topraklarında tutsak kılmayı önemseyen küresel güçler karşılarında “millî direniş” olarak yer yer örgütlenmeler bulsalar da Sağ-Sol, Sünnî-Alevî, Türk-Kürt gibi provokatif gergeflerde toplumsal enerjiyi parçalamayı başardılar. “Çoklu ve çoğulcu demokrasi” maskesiyle parlamenter sistemi “parçalı ve kimseye yaramayan hükûmet” modeli eşiğinde tutarak siyasal istikrarsızlığı beslediler. Fakat asıl devleti ve toplumu uzun süre teslim alacakları üç büyük cephe/fay hattını da açtılar:

Birincisi, toplumu sosyolojik olarak kamplaştırıp böldüler.

İkincisi, Asya hafızasını sildiler ve yeni yükledikleri Asya fikri de “düşman dünya” içeriğinde oldu.

Üçüncüsü, Osmanlı döneminde etki alanında olan siyâsî, askerî ve kültürel tüm bağları kopardılar.

Peki, küresel güçler bu kadar ardışık tuzak ve komployu nasıl başardılar? Millî her hamlenin nasıl oldu da kısa sürede içini boşaltıp kendilerine hizmet eder hâle getirdiler? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “antiemperyalist”, “millî”, “bilimci”, “manevî”, “çağdaş” hedefleri ve bu uğurdaki mücadelesi nasıl oldu da onun vefatından sonra galip ülkelerin Anadolu topraklarındaki operasyonlarına karşı durmak için unutuldu veya bazı ince ayarlarla çarpıtılarak galip ülkelere hizmet eder şekilde yorumlandı?

1923’ten bu yana bu topraklarda her alanda yaşananları müzakere edip gelecek yüzyıl için yapacağımız hazırlıklar noktasında belki en önemli fırsat 2023. Yani Cumhuriyet’in 100’üncü yılı kutlamaları olsa gerek. Üstelik başkanlık ve milletvekili seçiminin de 2023 yılında yapılacak olması kutlamaları da siyasallaştırıp “Cumhuriyet’in yeni 100’ü” mottosundaki ince çizgide tartışılır kılacak gibi.

Örneğin, “2023 Seçimlerinde Erdoğan’ı devireceğiz. Uzaklaştırıldığımız Cumhuriyet değerlerini tekrar kazanıp işgal edilmiş Cumhuriyet’i tekrar Atatürk’e iade edeceğiz” diyen CHP Sözcüsünün CHP’nin bunu bir seçim stratejisi dili yaptığı bir iklime işaret ediyor. Ve bu iklimde Millet İttifakı’nın “Parlamenter sisteme geri döneceğiz” kararını gerekçelendirirken, “Batılı ülkeyiz, Batı’daki değerlere saygılıyız” altlığını kullanması da açıkça göstermektedir ki Cumhuriyet’in 100’üncü yılı, bir “kutlama” yılı olmaktan çok, “siyasal rövanş yılı” zemininde iç ve dış politika krizleriyle geçecek. 

Kuşkusuz pandemi sonrası dünyada yaşanan ekonomik krizlerin ülkemizi de içine alarak yaşattığı, başta enflasyon ve döviz kuru gibi dalgalanmalar da dikkate alındığında, 2023 yılının ağız tadıyla bir kutlama değil, ağız dolusu polemiklerle geçeceğini görüyoruz. 

Bu bağlamda 2023 yılında merakla beklenen “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cumhurun başkanı olarak Cumhuriyet’e nasıl bir armağanı olacağı” merakına Sayın Erdoğan’ın adeta cevap niteliğinde motto olarak ilân ettiği “Türkiye Yüzyılı” ifadesi, seçim iklimi kadar Cumhuriyet hafızasına da önemli bir katkı sunacak gibi. 

Çünkü 2023 yılında dünyanın Türkiye’nin önümüzdeki yüzyıldaki zaten fark ettiği önemini açıktan dillendireceğini ve AK Parti iktidarının son yirmi yılda yaptıklarıyla Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyet’i “Türkiye Yüzyılı” etkisi ve başarısına ulaştırdığı ilânı, söz konusu polemiklerin hararetini yükselteceğine işaret ediyor. Bu harareti bitirmese de aklıselim müzakere için “bir bardak soğuk su” katıcı bazı hatırlatmaları ise Haber Ajanda’da özel bir dosyayla detaylandırdığımız üzere dillendirerek sözlerimizi bağlayalım.

“Türkiye Yüzyılı” mottosu, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi reel politikanın bir stratejisti tarafından kullanılıyorsa, bu mottonun “duygusal ve heyecandan kaynaklanan” bir seçim şarkısı girişi olmadığını öngörmeliyiz. Sayın Erdoğan son yirmi yılda yapıp ettikleriyle ve gelecek yıllara matuf yatırımlarıyla aslında yirmi yıldır bu mottonun altlığını oluşturduğuna olan inancını ifade etme gayretinde. Ancak 2023 Seçimlerine giriş şeklimize ve seçim sonuçlarını etkileyecek gelişmeleri hesaba kattığımızda, bu mottodan Sayın Erdoğan’ın ne kastettiğinden ve emin olduğu içerikten sadece etrafının değil, aziz milletin de haberdar olması gerekir. 

Yani bu motto bir “matematik dersi” değil, bir “enformasyon nefesi” ile görünür kılınabilir. Zaten bu motto enformatik altyapısı hazır olmadan kullanılıyorsa ve bir “milliyetçi marş” temposunda kalırsa, bölünmüş sosyoloji, unutulmuş Asya ve başka ülke vatandaşlarına söyletemeden kendi kendimize bir “gurur nakaratı” kalırsa, Sayın Erdoğan, hayatının en ciddî “seçim sonuçlarını olumsuz etkileyen enformatik” hatasını yapmış olacak. 

Erdoğan’ın son yıllarda başarılarını enforme etme ve gelecek senaryolarını izlenebilir vizyonda başarı filmine çevirmekte “geciken yavaşlık” için yaptığı eleştiri, kendine haklı ve son bir örnek bulmuş olur. 

“Türkiye Yüzyılı”, ülkenin, devletin ve toplumun dünya çapında geldiği bir noktayı betimliyor. Şimdi bu noktaya gelindiğinden devletin ve toplumun haberdar olmaması gibi bir ihtimâl olabilir mi? Bu ihtimâle izin vermemekten sorumlu adreslerin bu motto ilân edilmeden önce gerekli tüm hazırlıkları tamamladığından emin olmalı değil miyiz? Bölünmüş sosyolojiden birlik ve dirlik çıkararak bu mottoya milletçe sahip çıkmayı siyaset üstü kutlamaya dönüştürebilmek için Asya hafıza yitiminden sıyrılıp hem Batı, hem Doğu dünyasına bunu anlatmak ve söylettirmek adına uluslararası, çok dilli enformatik ataklar gerçekleştirmek üzere ve etki alanında olan başka ülkelere bunu söyletmek için sahici gerekçeler bularak Türkiye dışından bu sesi duymak noktasında tüm hazırlıklar bitmiş olmalı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mottosu, ona seçim kaybettiren bir ters rüzgâr etkisi yapmasın! 

Söz konusu dosyamız da bu hatırlatmaları detaylandırıyor ve çıkış yolu öneriyor. Fakat bir kabulün altını çizmeliyiz: Biz de “Türkiye Yüzyılı” mottosunun altının yavaş yavaş son yüzyılda, özellikle de son yirmi yılda doldurulduğunu biliyoruz. Fakat biz, sadece bilenlerdeniz. 

Aziz milletimizin bu motto ile sahadaki gözlemlerimiz içinde düşünsel ve duygusal bağ kurmakta güçlük çektiğini gözlemliyoruz. Sayın Erdoğan’a bu bağı kurmaktan sorumlu her adresin öneri ve çözüm sunduğundan “hüsn-ü zan” olarak eminiz. Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 100’üncü yılına armağanı olan “Türkiye Yüzyılı” gururu, sadece hediye paketinin süslü olmasını değil, paketin içinin de heyecan verici olmasını gerektiriyor. Umarız sadece iç politikada kıymeti olan icraat paketleri gerekçe gösterilerek bu motto kullanılmaz. Değilse, korkarız ki tarih, başkanlık seçimi sabahı şu notu düşecek: “Ekonomi değil, enformasyon hatası iktidardan etti.”